“Eğer bu gerçek değilse, eğer bu gerçeğin ta kendisi değilse yaşadığım her şey kocaman bir yalandı.”
“Sen… Sen nereden öğrendin?”
Dudaklarımdan uzun sessizliğin ardından dökülen kelimeler sadece bunlardı.
“Öğrendim işte boşver!” dedi rahat bir tavırla ve yataktan kalktı.
Dışarıdan yansıyan ışıktan başka hiçbir ışık yoktu odada ve konuyu geçiştirmek ister gibi bir hali vardı.
“Hadi kalk!” dedi karanlığın içinde konuşarak.
“Ne?” dedim anlamayarak.
“Hadi kalk, gece bizimse madem eğlenelim biraz.”
Söylemedim, hatta gidebilirim diye bana kızmamıştı öyle mi?
“Bu teklifi bir daha yapmam Eliz’cim, hızlı düşünsen iyi edersin!” dedi karanlıkta giyinirken.
Şaşkınlığımı koruyarak kalktım yataktan.
“Giyin bekliyorum.” dedi ve çıktı odadan.
Üzerime bir tişört altıma da hızla kot pantolonumu giydim ve saçlarımı açıp arkadan küçük bir tokayla tutturdum. Nasıl göründüğüme bile bakmadan fikrini değiştirmesin diye yanına gittim. Aydınlıkta yüzüne bakınca kısa süreli bir şok geçirdim.
“Yüzün…”
“Birkaç yumruk yemek gerekiyor bazen. Heyecan katıyor olaya.” dedi sanki önemli bir şey değilmiş gibi.
Bakışlarımı daha dikkatli bir şekilde sol yanağında, gözünün hemen altındaki kızarıklığa dikince,
“Beni kesmeyi bırak da gidelim hadi!” dedi oturduğu yerden kalkarak.
Utanarak bakışlarımı kaçırdım ve kıpkırmızı yüzümle kapıya doğru hareketlendim.
“Nereye gidiyoruz?” dedim merakla ona bakmadan.
“Aç falan değilsin değil mi?” diye sordu.
“Hayır. Semih’le atıştırdık sen gelmeden önce.”
Hoşnutsuz bir ifadeyle kapıyı açtı ve,
“O tam olarak ne zaman gitti?” dedi sert sesiyle.
Sorgulaması beni eğlendirdiği için cevap verdim.
“Bilmem ki. Ben uyuyakalınca gitti herhalde.”
“Sen uyuya mı kaldın?”
“Evet, normalde sen gelene kadar… Yani senin iyi olduğunu görene kadar bekleyecektim ama…” dedim ve yine utanarak çenemi kapattım.
“Üzerindekileri…” dedi sıkıntılı bir sesle ve bakışlarını kaçırıp sustu.
Ne sormaya çalıştığını anladığımda asansör geldi ve bindik.
“Hayır! Hayır tabi ki ben değiştirmiştim!” dedim panikle.
“İyi, ölmek için çok gençti.” diye mırıldandı umursamaz bir tavırla.
“Ölmek mi?” dedim kocaman bir şokla.
Bu halim onu eğlendiriyormuş gibi gözlerini devirerek yarım ağızla güldü. Asansörün kapısı açılırken elimi tuttu.
“Hadi gel!” dedi beni sürüklerken.
Elime değişiyle ürperdi bütün vücudum. Kalbim sanki o el hep oraya aitmiş gibi hızla atmaya başladı. Bütün hücrelerim aynı anda bir şok dalgasıyla başa çıkmaya çalışırken,
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kırık Mavi
General Fiction"Eliz ateşle oynuyorsun." diye mırıldandı ılık nefesi tenimi gıdıklarken. "Ben..." dedim biraz daha cesurca gözlerine bakarak. "Ben ateşle oynamıyorum Demir. Ben ateşin ortasındayım, onu tanıyorum ve..." "Ve buna rağmen yanıyorum." diye bitirdi beni...