“Bir ömür boyu kalmak istediğim yerdi burası. Tam burası işte, sol yanı.”
“Pekala seninle gelmeyi kabul ettiğime göre şimdi bana bir açıklama borçlusun.”
Gözlerimi yüzüne diktim ve çekinmeyerek söyledim bunu. Ama tam beş dakikadır kafamın içinde onlarca cümle kurarak toparlamaya çalıştığım cesaretim, beş saniye için yoldan bakışlarını çevirip bana bakmasıyla son buldu.
“Gideceğiz, akşam dövüşeceğim ve sabah geri döneceğiz. Hepsi bu.” dedi ruhsuz sesiyle.
“Ondan bahsetmiyorum.” dedim hemen.
Bakışlarını yoldan ayırmadan arabayı sürmeye devam etti. Onu konuşturmak yine çok zor olacaktı ama bu kez kaçacak, gidecek bir yeri yoktu. İkimizin de yoktu.
“Kafamı karıştırıyorsun Demir.” dedim.
Yüzü alaycı gülümsemesiyle aydınlandı. Kalbim hiç beklemediği bu tepki karşısında bir anlığına atmayı bıraktı.
“Karaaslan demediğine göre sinirin geçmiş.” dedi alaycı sesiyle.
“Geçmedi!” dedim sertçe karşı çıkarak.
“Sadece konuşmaya çalışıyorum tamam mı?”
“Tamam.” dedi bana bakmadan.
“Ben seni anlamıyorum. Gerçekten anlamıyorum. Önce beni umursuyormuş gibi alıp evine getiriyorsun. Günler boyunca sanki en yakınınmışım gibi davranıyorsun. Gecenin bir körü gelip yanıma uzanıp bana sarılıyor ve… Ve benim de öyle yapmamı istiyorsun…”
Nefesimi verdim ve alev alev yanan yüzümü diğer tarafa çevirdim. Lanet olsun! Bu konuya nereden girmiştim ki!? Söylemek istediğim bambaşka bir şeydi. Durumu toparlamak için derhal bir şeyler söylemem lazımdı ama ağzımı açtığım an beni susturdu.
“Sana ne söyledim?” dedi ciddi sesiyle.
“O gece mi?”
“Evet.”
“Bir şartla anlatırım. Önce beni dinleyecek ve sorularımı cevaplayacaksın.”
Sonunda onu köşeye sıkıştırdığımı hissediyordum. Yüzü gerildi ve sinirlendiği belli eden öfkeli gözlerini bana çevirdi.
“Benimle pazarlık yapma Eliz!” dedi kızgın sesiyle.
“Anlatmazsan da anlatma. Bilmeye ihtiyacım yok!”
Az önceki o alaycı halinden en ufak bir iz kalmamıştı yüzünde. Sert yüz hatları iyice gerilmişti. Gözlerini yola çevirmiş öfkeyle soluyordu. Aptal adam! Ne demiştim ki şimdi sanki? Anlaşma yapmaya çalışıyordum sadece.
İçimdeki öfke bulutu iyice patlama noktasına ulaşırken,
“İyi anlatmıyorum zaten! Yalvarsan da anlatmayacağım!” dedim kızgınca.
Ellerimi göğsümde birleştirip cama doğru döndüm ve dışarıyı seyretmeye başladım.
“Kafam iyiydi.” dedi birden daha sakin bir sesle.
“Ne dediğimin bir önemi yok.”
Hah! Sanki anlamayacak kadar salaktım ben de!
“Ayıkken de ne dediğinin bir önemi yok zaten merak etme!” dedim sinirle.
“İyi o zaman saçma sapan sorularını kendine sakla!”
“Saçma sapan öyle mi?!” dedim öfkeyle ona dönerek.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kırık Mavi
General Fiction"Eliz ateşle oynuyorsun." diye mırıldandı ılık nefesi tenimi gıdıklarken. "Ben..." dedim biraz daha cesurca gözlerine bakarak. "Ben ateşle oynamıyorum Demir. Ben ateşin ortasındayım, onu tanıyorum ve..." "Ve buna rağmen yanıyorum." diye bitirdi beni...