Ellerimi üzerimdeki voleybol şortuma silerek gelen topu manşetle karşıladım. Kulüp antrenörümüz bugün antrenman saatimiz bittikten sonra salonun boş olduğunu ve özellikle kalmamı, beni çalıştıracağını söylemişti ancak bu kadar yorulacağımdan bahsetmemişti.
"Ne o?" diyerek gözlerini kıstı. "Yoksa yoruldun mu, Kaptan?"
"Yorulmadım," diyerek kendimi inandırmaya çalıştım, ardından attığı kısa topu planjön yaparak çıkartmaya çalıştım ancak topun yarısı parmaklarıma, yarısı ise yere değmişti.
"Olmadı," dedikten sonra kaşlarını çattı. "Tekrar."
Ben tekrar kısa top atacak diye beklerken oldukça geriye attığı topa koşarak zorla ulaştım ve manşet alarak koçun bulunduğu yere yolladım.
Bacaklarım artık beni taşıyamıyorlar gibiydi, saatlerdir burada antrenman yapıyordum.
"U-18 takımında kalmayacaksın hayatın boyunca," diye bağırmaya başladığında derin bir nefes aldım. "A Milli Takımına çıkmak istiyorsan yetersizsin, Alisa. Çok eksiğin var. Üstelik yavaşlamışsın da. Dikkat et, sakın kilo almaya falan başlama."
Aptal, diye geçirdim içimden. Aptal. Ben A Takım'a çıkmayı kendim için istemiyorum. Hatta ben A Takım'a çıkmayı istemiyorum bile.
"Tamam, bugün bu kadar yeter," diyerek elindeki topu sepete bıraktı, ardından tekrar bana döndü. "Haftanın üç günü buraya fitness antremanına gelecek, antrenman çıkışlarında yarım saat koşacaksın. Yorgunum, şöyleyim, böyleyim gibi itirazlar kabul etmiyorum. Hatta şimdi, hemen çıkıp koşmaya başla."
Herhangi bir şey söylememek için dişlerimi sıkarak su şişemi aldım ve üst kata çıkarak koşu bandına çıktım.
•
Antrenmandan çıktıktan sonra sahil kenarında bir kafeye gelmiş, Akın'la buluşmuştum. Ona mesaj atıp eve erken gitmek istemediğimi söylediğimde bana kafede oturabileceğimizi söylemişti ve ben de kabul etmiştim.
Kafamı masaya yasladığım sırada Akın çok terlediğim için at kuyruğu yaptığım saçlarımı çekiştirmişti.
"Kalk, ben boşuna mı geldim buraya."
Kafamı kaldırarak ona ağlamaklı bir ifadeyle bakmaya başladım. Bu halimi gördüğünde gülmüş, kafasını iki yana sallamıştı.
"Ee?" dedi, gülmeye devam ederken. "Sevgilin nerede?"
"Bilmem," dedim, kafamı tekrar masaya yaslarken. Bugün Aris'le hiç konuşmamıştık, ya da konuşamamıştık.
"Bilmem mi?"
"Ne?" dedim, kaşlarım çatılırken. "Her saniye konuşacak değiliz ya."
"Ama en azından birbirinizden haberinizin olması gerekirdi."
Evet, haklı olabilirdi.
Belki.
Herhangi bir şey söylemediğimde kafasını iki yana salladı. "Zaten siz nasıl sevgili oldunuz ben anlamadım ki. Siz nefret etmiyor muydunuz birbirinizden?"
Herhangi bir cevap vermeden Akın'a bakmaya devam ettiğimde kafasını iki yana sallayarak dudaklarını yaladı. "Sen neden böylesin?"
"Koç ağzıma sıçtı."
"Antrenmanın da çok geç bitmiş zaten. Sen kaçta gitmiştin salona?"
"Antrenmandan sonra fitnessa kaldım," diyerek saçlarımı düzelttim. "Milli takıma çıkmak istiyorsam daha çok çalışmam gerekiyormuş. Yavaşmışım ve de kilo da anlamalıymışım."
"Kızım senin kilon ne ki alacağın kilonun sana zararı olsun?" diyerek kaşlarını çattı, Akın. "Annem yüzünden ağzına doğru düzgün bir şey sürdüğün yok, deri ve kemikten oluşuyorsun. Ne kilosundan bahsediyor bu adam?"
Omuz silktim. "Milli takıma girmek istediğimden de değil ya."
"Neden A Milli Kadın'a çıkartmaya çalışıyor seni?" diyerek kaşlarını çattı. "Daha on sekiz olmadık bile. Bu zamana kadar neden U16'da veya U17'de oynamadın? Ya da U18?"
"Bunun sebebini ben de bilmiyorum," diyerek umursamaz bir tavırla dudağımı sarkıttım. "O kadar iyi değildim sanırım."
"Kendini bu konuda kötü göremeyeceğini biliyorsun," dedikten sonra önümdeki kahve bardağını elime tutuşturdu. "Kahveni iç, uyudun uyuyacaksın. Ayrıca boyunun kısa olduğunu mu düşünüyorlar? Bu yüzden mi?"
1.82'lik boyum vardı, solak olduğum için pasör çaprazı oynuyordum ve biraz da kilom ve yaptığım fitness antrenmanları sebebiyle sıçramam çok iyiydi. Dolayısıyla rahat rahat smaç vurabiliyor, blok yapabiliyordum. Boyumla ilgili bir sorun olacağını zannetmiyorum.
"Sanmıyorum."
Akın başka bir şey söylemedi, ben de kahvemi içtim.
•