önceki bölümü de atlamayın arkadaşlarım.
•
"Alisa!" diyerek bana seslenen kulüp antrenörümüzle duraksayarak arkamı döndüm.
"Efendim, Koç?" dediğimde eliyle beni yanına çağırdı.
"İki dakika gel, seninle bir şey konuşalım."
Çatılan kaşlarımla yanına ilerleyerek yanındaki boşluğa oturdum. "Pekâlâ, biraz garip olacak ancak... A Milli Kadın Voleybol Takımı'nın kadrosuna çağırıldın," dedi, ardından sert bir nefes verdi.
"İyi de..." diye mırıldandım. "Ben... U-18'de bile oynamıyorum ki daha. Direkt A Milli'ye mi çağırdılar?"
"Seninle bu yüzden konuşmak istedim," diyerek elindeki su şişesini kenara bıraktı. "Sen... U-18'e de, U-17'ye de, U-16'ya da daha önceden çağırıldın ancak biz sana bunu söylemedik."
"Ne?"
"Kendi tercihimiz değildi," dedi, hızla. "Annen... Bizimle defalarca kez görüşüp seni Milli Takım'a yollamamız konusunda bizimle birçok konuşma yaptı ancak şimdi A Milli'ye çağırılıyorsun ve ben, bunu artık sana söylememiz gerektiğini düşündüm. Geleceğin belki de vereceğin bu karara bağlı, reddedeceğini düşünmüyorum ancak yine de sorayım dedim. Bunu istiyor musun? Milli Takım'ın antrenörü bizden haber bekliyor."
Annem.
"Ben... Koç, bunu... Ben..." Kelimeleri toparlamakta zorlandığım için dudaklarımı birbirine bastırdım. "Bunu daha sonra konuşsak?"
"Peki," dedi. Ayağa kalkarak ilerlemeye başladığım sırada arkamdan seslenmişti. "Yarın antrenmana gel ve ne istediğini söyle, Alisa!"
Beynimde yankılanan tek bir şey vardı. A Milli Kadın Voleybol Takımı'na çağırılmış olmak şu anda umrumda bile değildi. Ben sadece annemi düşünüyordum.
Annem beni neden sevmiyordu?
•
Evin önüne geldiğimde elimdeki anahtarla kapıyı açarak içeriye girdim. Saat gece ikiye gelmek üzereydi, antrenmandan çıktıktan sonra telefonunu kapatmış, saatlerce sahildeki bir bankta oturmuştum. Akın'dan gelmiş olan aramaları tahmin edebiliyordum ancak umrumda değildi.
Kapıyı kapattığım anda ışıkları açık salonda karşıma dikilen Akın, duvara yaslanmış, öylece bana bakıyordu. "Saat gecenin ikisi, Alisa!" dedi, sert sesiyle. "Ve ben sana saatlerdir ulaşamıyorum. Ne kadar merak ettim, haberin var mı senin? Ne bok yemeye bir mesaj bile atmıyorsun?"
"Ben..." diye mırıldandım ancak sesim çatlak çıkmıştı. Sert bir nefes vererek gözlerimi açtım ve tek omzuma astığım çantayla yanından geçip odama çıkmak için hareketlendim ancak kolumu tutarak beni kendisine çevirmişti.
"Ne bok yapmaya çalışıyorsun? Bu aralar bir haller var sende. Aris'le de aranız kötüymüş, anlamıyorum seni!" dedikten sonra durdu, gözleri kıpkırmızı olmuş gözlerime bakıyordu. "Sen... Sen ağladın mı?"
"Bırak," diye fısıldadım. Birazdan annem ve babam uyanacaktı ve ben annemi görmek istemiyordum, o kadına anne demek bile midemi bulandırırken suratını görmeye katlanabileceğimi hiç zannetmiyordum. "Bırak beni."
"Alisa, ne oldu?" dedi, yumuşak bir sesle. Bir eli yanağıma çıkmış, yanağımı okşamaya başlamıştı. "Güzelim, neden ağladın? Aris'le mi kavga ettiniz?"
"Akın-" Kapının açılma sesini duyduğumda sinirle kolumu çektim. "Bırak diyorum sana, bırak. Bırak beni."
Hızlı adımlarla merdivenlere yöneldiğim sırada kaçtığım şey olmuş, annem ve babam merdivenin başında karşıma dikilmişlerdi.
"Ne oluyor bu saatte?" diyen annem, kaşlarını çattı. Suratını görmemek için kafamı yere eğdim.
"Sana bırak demiştim!" diye tersledim, Akın'ı. Anneme bakmaktan kaçınıyordum, bakarsam tekrar ağlayabilirdim. Boğazımda konuşmamı engelleyen bir yumru vardı.
Annem beni neden sevmiyordu?
"Yok bir şey, anne," diye mırıldandı, Akın. "Ufak bir tartışma sadece."
"Alisa," dedi, babamın hafif uykulu gelen sesi. "Gel, seninle biraz konuşalım."
"Gökhan-"
"Bir konuşalım," dedi, babam, annemi dinlemeden. "Alisa, gel hadi."
Babam da sevmezdi ki beni.
Gözümden düşmek üzere olan yaşı hızlıca silerek merdivenleri çıktım ve annemin yanından geçerek babamı takip etmeye başladım. Benim odamın önüne geldiğimizde babam içeriye girmiş, benim de içeriye girmemi beklemişti.
Yatağıma yönelerek oturduktan sonra bana bakmaya başladım.
"İyi misin?" diyerek tek elini saçlarıma attı ve hafifiçe okşadı. Cevap vermediğimde seslendi. "Küçük Civciv?"
"Baba-" diye mırıldandım ancak devamını getiremeden ağlamaya başlamıştım. "Ben... Baba ben..."
"Şhh," diye fısıldayarak beni kendisine çekti ve çenesini başımın üzerine yaslayarak bana sarılmaya başladı. "Sakin ol... Ne oldu, anlatmak ister misin?"
Başımı iki yana salladığım sırada benden hafifçe uzaklaşmış ve önğme dökülen saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırarak yanağıma ufak bir öpücük kondurmuştu.
Bu bana kendimi daha kötü hissettirmişti, en son ne zaman babam beni öpmüştü?
"Hadi," diye mırıldandı, yumuşak bir sesle. "Anlat bana."
"Anlatabileceğim bir şey yok," diyerek omuz silktim, yaşlar gözlerimden düşmeye devam ediyordu. "Ben sadece... Senelerdir Milli Takım'a girmeye çalışıyordum ama olmuyordu. Bugün öğrendim, daha önce takıma çok çağırılmışım ancak bana haber vermemişler."
Babam kaşlarını çattı. "Neden?"
"An..." Durdum, bu kelimeyi söylemek bile çok zor geliyordu. "Annem yüzünden."
"Milli Takım'a girmeni mi engellemiş?" Kaşlarını çattı. Sorar şekilde değildi, idrak edememişti ve kendi kendine konuşuyor gibiydi. Çünkü bunu ne kadar istediğimi babam da biliyordu ve annemin bildiğine de emindi.
Alt dudağımı dişlerim arasına aldım.
"Bunu kimden öğrendin?"
"Koçtan," diyerek burnumu çektim. "Bugünkü antrenmanda söyledi. A Milli'ye çağırılmışım, U-18 falan değil. Artık bana haber vermeleri gerektiğini düşünmüş."
"Tamam," dedi, ardından şakaklarıma ufak bir öpücük kondurdu. "Annenin... Böyle bir şey yaptığından haberim yoktu." Gözlerini yavaşça kapatıp açtı. "Hadi," dedi. "Yat, uyu. Biraz dinlen. Yarın sabah tekrar konuşacağız, Küçük Civciv."
Ağlamamın sebebinin annemin beni hiç sevmiyor olması olduğunu anlamıştı, bu yüzden başka bir şey söylemedi. Odamın ışığını kapatarak sessizce odamdan çıktı.
•
finale az kaldığını belirtmek istedim, bu kuegu artık sıkıcı gelmeye başladı.
