Ertesi sabah uyanıp okula gitmek için aşağıya indiğimde Akın ve babam beni bekliyorlardı.
"Hadi," dedi, babam. "Bugün seni okula ben bırakacağım ancak ondan önce seninle biraz konuşmamız lazım." Ardından Akın'a döndü. "Bugünlük tek gideceksin, Alisa'yı okula öğlene doğru getireceğim."
"Tamam," dedi, Akın. Kaşları çatılmıştı. "Bir sorun yok, değil mi?"
Babam başını iki yana salladı, ardından kapıya ilerlemeye başladı. Peşinden ilerlemeye başlayarak botlarımın açık bağcıklarını izlemeye başladım.
Havalar soğuktu, ilk dönem bitmek üzereydi ve on ikinci sınıfın bitmesine de çok az kalmıştı.
Babamın şoförü Salih Abi Akın'ı okula bırakacaktı ve babamla biz de beraber gidecektik, nereye gidceğimizi bile bilmiyordum ancak okula geç gideceğimi öğrenmiştim.
"Bir restauranta giderek kahvaltı yapalım," dedi, babam. "Acelemiz yok zaten."
Başımı sallayarak arabada babamın yanına, ön koltuğa oturdum. Benimle ne konuşacaktı, en ufak bir fikrim dahi yoktu.
Kısa bir süre sonra lüks bir restaurantın önünde durmuş, arabadan inmiştik. İçeriye girerek kahvaltımızı sipariş ettikten sonra beklemeye başlamıştık.
"Bir karar verdim," diyerek derin bir nefes aldı, babam. "Seni yurt dışına göndereceğim."
"Üniversiteden mi bahsediyorsun, baba?" dediğimde başını iki yana salladı.
"Aslında üniversite için seni zaten Amerika'ya göderecektik, sadece bunu erkene çekmeye karar verdim. Seninle de bunu konuşmak istiyorum çünkü Milli Takım'a girme şansını yakalamışken gitmek istemiyorsan, seni zorlamayacağım." Derin bir nefes aldı, o sırada garson kahvaltılıkları getirmeye başlamıştı. "Son bir dönemin kaldı ancak burada kalmak istemeyeceğini tahmin edebiliyorum, Alisa. Burada özel bir okulda okuduğun için dersleriniz Türkiye müfredatından farklıydı ve de İngilizce'ydi zaten. Bu yüzden dilin var ve derslerin de çok iyi. İkinci dönem, hatta okulla konuşup sen son sınavlarını verdikten sonra kayıdını alacağım. Seni Amerika'da iyi bir koleje yerleştirmeyi düşünüyorum. Özel dersler alırsın, arayı kapatmaya çalışırız. Voleybola devam etmek istersen, üniversite için voleybol bursu alabilirsin veya kendine orada da bir takım bulabilirsin. Ne yapmak istersen." Dudaklarını birbirine bastırdı. "Sen ne yapmak istersen," dedi, tekrardan. "Annen senin ne yapmanı isterse, değil. Sen ne yapmak istersen onu yapacaksın. Şirketin başına geçmek istemiyor musun? Geçme o zaman. Sporcu mu olmak istiyorsun? Sporcu ol. Yapmak istediğin meslek her neyse, onu oku. Annenin senden istediği şeyi değil."
"Baba," dedim, her şeyi boşvererek. Söylediği şeylerim hiçbirisine cevap vermedim, sadece tek bir şey sordum. "Beni neden sevmediniz?"
"Ben seni çok sevdim, Küçük Civciv," diye mırıldanarak gözlerini kaçırdı. "Ben sadece sevgimi nasıl göstereceğimi bilemiyorum."
"Peki, o zaman annem beni neden sevmedi?"
Sustu, buna babamın da verecek hiçbir cevabı yoktu.
"Son sınavlarımızı bu hafta vereceğiz," diye mırıldandım. "Sanırım hafta sonuna kadar her şeyimi toparlamış olurum."
Başını salladı. "Orada seni yanlız bırakmayacağım," diyerek derin bir nefes aldı. "Çok yakın arkadaşlarım var, Gazelle ve Theo. Seni onların yanına göndereceğim, yurtlarda kalmanı istemiyorum ancak tek başına bir eve çıkmanı da istemiyorum. Daha sonradan arkadaş edinip kendi evine çıkmak istersen, bunu kabul edebilirim."
"Tamam," diye mırıldandım.
Annem beni neden sevmedi, diye sormaktan vazgeçmiştim artık. Demek ki benim bazı insanlara sebepsiz yere saçma sapan şeyler yapmam gibiydi bu da.
Herhangi bir sebebe ihtiyacı yoktu, sadece sevmemişti işte.
•
Kantinde oturmuş, elimde tuttuğum kahvenin tüten dumanını izliyordum. Bu hafta burada geçirdiğim son haftamdı, hafta sonu gidecektim ve aslını isterseniz, bir daha döneceğimi zannetmiyordum.
"Alisa," diyerek yanıma gelen ve karşımdaki sandalyeyi çekip oturan Akın'la gözlerimi Akın'a çevirdim. En çok özleyeceğim kişi oydu, Akın'dı. Onsuz ne yapacağımı bilmiyordum. "Ne yaptınız?"
"Hiç," diye mırıldandım, omuz silkerek. "Kahvaltı ettik sadece."
Sorgularcasına kaşlarını kaldırdı. "Emin misin?"
Başımı salladım. "Vakit geçirmek istemiş sadece."
"Peki," dedi, fszla uzatmadan. "Dün geceki halin neydi senin? Aris'e sordum, onunla bir sürtüşme yaşamışsınız ancak çok önemli değildi, düzeliriz dedi. O yüzden olduğunu da zannetmiyorum."
"Akın..." diye mırıldandım. "Ben kendimi pek iyi hissetmiyorum. Sonra konuşalım, olur mu?"
"Ne kadar sonra?"
"Sonra," diye mırıldandım, alt dudağımı dişlerim arasına alarak. "Tamam mı?"
Memnun olmasa da başını salladı, ben de kalkıp kantinden çıkmış ve sınıfa ilerlemeye başlamıştım.
"Alisa!" dedi, bana doğru gelen Aris. Ardından beni kolları arasına alarak çenesini başıma yasladı, titrek bir nefes alarak kollarımı sıkıca bedenine sardım.
Bu, onunla son sarılışımızdı.
"İyi misin? Akın bir şeyler söyledi. Dün akşam-"
"Aris," diyerek araya girdim ve kolları arasından zorlukla çıkarak dudaklarımı yaladım.
Tanrım, çok zordu.
Nasıl yapacaktım?
"Bitirelim," dedim, o yeşil gözleriyle doğrudan bana bakıyorken. "Zaten uzun sürmeyecekti, daha fazla uzatmadan bitirelim."
"Ne?" Durdu, kaşlarını çattı. Ders saatleri içinde olduğumuz için etrafta hiç kimse yoktu. "Sen... Ciddisin."
Başımı salladığımda birkaç adım geriye gitti. "Zaten uzun sürmeyecekti mi?" Güldü, ancak alaycıl bir gülüştü. "Gerçekten hiçbir şey hissetmediğini mi söylüyorsun?"
Hayır.
"Evet."
"Tamam," dedi, uzatmadan. "Tamam."
Ardından başka bir şey söylemeden arkasını döndü ve ben de hızla merdivenlere yönelerek göz yaşlarımı saklamaya çalıştım.
Çok kötü hissediyordum.
•

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cheiro No Cangote
Historia Cortaİkizimin en yakın arkadaşıydı belki ama benim değildi.