on üç

595 59 3
                                    

Maç kelimenin tam anlamıyla rezaletti.

Rezalet.

Maçı büyük bir farkla bizim okul almıştı ancak sahada Akın da Aris de birkaç kişiyle itişmiş, Barın bileğini burkmuştu. Maçtan sonra soyunma odalarının orada kavga çıkmıştı ve bu kavgaya Akın da, Aris de katılmışlardı. Normal şartlarda Barın'ın da katılacağından emindim ancak bileği izin vermiyor olmalıydı.

İki takım da birbirine girmişti ancak olayı başlatan diğer okul olduğu için biz ceza almamıştık. Farkla yenilmiş olmayı kendilerine yedirememiş olmalıydılar.

Şimdi ise okulun spor salonunda yan yana dizilmiş on kişiye bakıyordum. Hiçbirisinde hasar yoktu, zaten kavga da çok büyümeden halledilmişti ancak Ümit Hoca çok kızmıştı. Orada azar çekmek istemediği için okula kadar kendisini tutmuştu ve okula geldiğimiz anda etrafa bağırmaya başlamıştı.

"Koç," dedi, Barın. "Bir sonraki maç kiminle olacak?"

Ümit Hoca ters ters Barın'a baktı. "Maça çıkmayı düşünmüyordun herhalde."

"Koç, iyi de-"

"O bilekle, hayır," dedikten sonra Akın ve Aris'e döndü. "Sakın bir daha höyle bir şey duymayacağım."

"Sanki kavgayı biz başlattık amına koyayım," diye fısıldayan Emre'yle Ümit Hoca kaşlarını çatarak Emre'ye döndü.

"Ne dedin sen?"

"Hiçbir şey, koç."

"Ben de öyle düşünmüştüm," diyen Ümit Hoca gözlerini devirerek salondan çıktı. O salondan çıktığı anda Akın sert bir nefes verdi.

"Karnım aç benim," diyen Mert, saçlarını karıştırdı. "Yemek yemeye mi gitsek çıkışta?"

"Olabilir," diyen Aris, omuz silkti. Üzerinde okul forması yoktu, maça gidecekleri için bugün ben de dahil hiç kimse forma giymemişti.

"Okulun bitmesine bir ders var," diyen Akın, yanıma gelerek kolunu omzuma attı. "Çıksak mı yoksa beklesek mi?"

"Çıkalım," diyerek suratımı buruşturdum. "Derse girmekle uğraşamam."

Müdürün odasına çıkıp yorgun olduklarına müdürü ikna ettiklerinde arada ben, Mert ve Doruk da kaynayarak okuldan çıkmıştık. Aris'in arabasına bindiğimizde ben yine oturmuştum, kız olduğum için sıkışarak oturmaktan rahatsız olacağımdan öne oturtuyorlardı. Eh, şikayetçi değildim.

Kafeye geldiğimizde arabadan inmiş ve kafeye girerek yan yana oturmuştuk. Herkes yiyeceği şeyi söylerken ben hamburger istemiş, ardından telefonumla uğraşmaya başlamıştım.

"Berke'yle konuştum," diyen Akın'la gözlerimi ona çevirdim. "Sömestra oraya gitmemizi istiyor. Sana söyledi mi bir şey?"

Evet, hatta ben aramıştım.

Başımı salladım. "Haberim var."

"Gider miyiz?"

"Gideriz," diyerek omuz silktim, uzun zamandır görüşemiyorduk ve ben Berke'yi gerçekten özlemiştim.

"Hafta sonu parti var bizim evde," diyerek araya girdi, Mert. "Hepiniz geliyorsunuz, değil mi?"

Herkes Mert'i onayladığında ben de gitmeye karar vermiştim. Belki biraz kafa dağıtabilirdim, belki.

"Sen gelecek misin?" diyen Akın'la başımı salladım.

"Gelirim."

"Ama sen sevmezsin öyle ortamları?" Kaşlarını kaldırdı, ardından omuz silkti. "Neyse, ayrılmazsın yanımdan."

"Çocuk değilim, bu muameleden hoşlanmıyorum, Akın," dediğimde kaşlarını çattı.

"Sonuç olarak ben senden büyüğüm. Senden beş dakika önce doğdum. Abin sayılırım."

"Aman ne abi, ne abi."

bundan sonra bir bölüm daha atacağım,

Cheiro No CangoteHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin