dört

673 62 2
                                    

Hastaneye gittikten kısa bir süre sonra annem gelmiş, annem geldikten sonra bana serum takılmıştı.

Aris, Doruk ve Mert bir süre başımda durmuş, ardından ise gitmişlerdi. Annem, Akın ve ben odada oturuyor, birbirimize bakıyorduk.

"Neden dikkat etmiyorsun kendine?" diyen annem, düzleştirilmiş sarı saçlarını omuzlarından geriye iteledi. "Kocaman insanlar oldunuz. Peşinizde mi koşmamız gerekiyor hâlâ? Biraz dikkat et kendine, yemek yememek de ne demek?"

"İştahım yok."

"Olsun o zaman," diyerek azarladı beni. "O kadar işimi bırakıp geldim başına. Kendine sahip çıkabilmen gerekiyor senin."

"Anne, tamam," diyerek araya girdi, Akın, her zaman yaptığı gibi. "Abartıyorsun. Olabilir."

Annem bir şeyler daha söylemeye başladığında söylediklerine kulaklarımı tıkadım ve şarkı mırıldanmaya başladım.

Duymamazlıktan gel, Alisa.

"Ben sürekli peşinde koşmak zorunda mıyım onun? Annesi olmam onunla uğraşacağım anlamına gelmiyor-"

Şarkı mırıldanan sesim yükselmeye başladığında gözlerimi kapatarak kafamı yastığa koydum. Annemin konuşmayı keseceğini umuyordum.

Umduğum gibi de olmuştu. Annem gözlerini devirerek konuşmasını kesmiş, doktorla konuşacağını söyleyerek odadan çıkmıştı. Doktorla konuşmayacağını ve hastaneden ayrılacağını biliyorduk, Akın da ben de.

"Halsiz düşmüşsün işte," diyen Akın, yanıma gelerek yatağa oturdu. "Ben dedim yemek yemiyorsun hiç diye, değil mi?"

Saçlarımı okşamaya başladığında omuz silktim.

"O kadar antrenman yapıyorsun bir de. Bedeninin yorgun düşmesi normal."

"Serumun bitmesine ne kadar var?" diyerek araya girdim. "Ben gitmek istiyorum."

"Doktoru çağırayım," diyerek saçlarıma eğildi ve ufak bir öpücük kondurarak odadan çıktı.

O olmasa ne yapardım, hiç bilmiyordum.

Dolmaya başlayan gözlerimle kendimi azarlayarak Akın'ın gelmesini beklemeye başladım. Bir süre sonra doktorla beraber geldiklerinde, doktor seruma bakmış ve on dakika kadar sonra çıkabileceğimizi söylemişti.

"Sınav haftası yaklaşıyor," diyerek suratını buruşturdu, Akın. "Bana fizikte bir el atsana ya. Asla yapamıyorum."

"Niye bu zamana kadar bekledin?" diyerek onu azarladıktan sonra kaşlarımı çattım. "O kadar zamandır söyleseydin çalıştırırdım seni."

"Of," diyerek derin bir nefes aldı. "Azarlama beni."

Telefonu çalmaya başladığında cebinden telefonunu çıkartmış ve aramayı cevaplamıştı. "Efendim, Mert?" Bir süre bekledi, gözleri bana değmişti. "İyi iyi, çıkacağız birazdan... Tamam, hadi görüşürüz."

Bana dönerek elindeki telefonu salladı. "Seni soruyorlar. Nasıl olduğunu merak etmişler."

Odaya giren hemşireyle konuşmamız kesildiğinde gözlerimi kadına çevirdim. Serumu çıkarttıktan sonra "Çıkabilirsiniz, geçmiş olsun," demiş ve odadan ayrılmıştı.

Hastaneden çıktığımızda Akın beni yemek yemem için ev yemekleri satan bir lokantaya götürmüş, bana zorla yemek yedirmişti. Oradan eve geçtiğimizde evde gördüğüm babamla kaşlarımı kaldırdım. Babam bu saatte evde olmazdı.

"Alisa," diyerek kaşlarını çattı. "Hastanedeymişsiniz. Bana neden haber vermiyorsunuz?"

"Anneme söylemiştik, baba," diyerek araya girdi, Akın. "Seni de uğraştıralım istemedik."

Babam yanıma gelerek beni kendine çektiğinde ve sıkıca sarıldığında havada kalan kollarımla bir süre bekledim. Ben buna alışkın değildim, ben babamın bana sevgisini göstermesine alışkın değildim.

"Annen gelip Alisa'yı hastaneye kaldırmışlar deyince çok endişelendim," dedikten sonra uzaklaşmıştı, babam. "Dikkat et kendine. Kötü bir şey oldu zannettim."

"Tamam, baba."

Yanından ayrılarak odama girdim ve kapımı kilitleyerek duvara yaslandım. Çok kötü hissediyordum.

Bana sevgisini göstermesi için illa zarar görmem mi gerekiyordu gerçekten?

Cheiro No CangoteHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin