on altı

596 55 4
                                    

Kantine girdiğimizde üzerimdeki montun fermuarını açarak derin bir nefes aldım. Mont giymekten hoşlanmazdım, genelde ceket giymeyi severdim ancak hava cidden çok soğuktu, Akın zorla mont giydirmişti.

"Geç otur," dedikten sonra bir şeyler almaya gittiğinde boş masalardan birisine oturarak onu beklemeye başladım.

Elinde iki tane kahve bardağıyla geldiğinde birisini benim önüme bırakarak karşıma oturdu. "Bu hafta sınav haftası," diyerek ellerini ceplerine yerleştirdi ve bana ters ters bakmaya başladı. "Ve sen bana hâlâ fizik çalıştırmadın."

"Yanıma mı geldin beni çalıştır diye? Unutmuşum bile," dedikten sonra sıcak kahveden küçük bir yudum aldım, bu hareketim dilimin biraz yanmasına neden olmuştu.

Bize doğru ilerleyen Aris'i gördüğümde ayağa kalkarak kahve bardağını elime aldım. "Ben... Sınıfa gideceğim."

"Daha dersin başlamasına çok var," diyen Akın'a karşılık omuz silktim.

"Bilmiyorum, üşüyorum. Sınıfa çıkayım ben."

Başını salladığında yanından geçtiğim Aris'in suratına bile bakmadan kantinden çıktım ve sınıfa çıkmaya başladım.

Kendimi kötü hissediyordum.

Ve de çok utanıyordum.

"Günaydın," diyen Mert'i gördüğümde aynı şekilde karşılık vererek merdivenlere yöneldim.

"Akın kantinde mi?"

Başımı salladım. "Aris'te yanında."

O gittiğinde sınıfa çıkarak sırama oturdum ve üzerimdeki montu çıkartarak kafamı sıraya yasladım.

Oturduğumuz masada çalmaya başlayan telefonumla beraber sessizlik bozulduğunda herkesin gözü kısaca bana dönmüş, ardından yemeklerini yemeye devam etmişlerdi.

Bugün hepsinin üzerinde durgunluk vardı.

"Kim arıyor?" diyen Akın'la gözlerimi telefonun ekranına çevirerek ekranda yazan isime bakmaya başladım.

Babam Arıyor...

"Babam."

Kaşları çatıldı.

Aramayı cevaplandırarak ayağa kalktım ve kantinin çıkışına ilerlemeye başladım.

"Efendim, baba?" dediğimde bir süre karşıdan cevap gelmemişti.

"Alisa..." dedikten sonra derin bir nefes aldı. "Akın çok tedirgin olur diye onu aramak istemedim, hastaneye gelebilir misiniz?"

"Hastane mi?" diyerek kaşlarımı çattım. "Ne? Neden?"

"Anneniz araba kazası geçirmiş."

Anneniz araba kazası geçirmiş.

"Tamam," diye mırıldandım. "Konum gönderebilir misin?"

Babam beni onaylayan birkaç ses çıkarttığında telefonu kapatarak elimi saçlarımdan geçirdim. Masaya geri dönerek, "Akın," dedim, çekingen bir sesle. "Gelsene bir."

Kaşları çatıldı. "Ne?" dedi. "Bir sorun mu var?"

Ayağa kalkarak yanıma geldiğinde dudaklarımı yaladım. "Akın..."

"Babamla mı tartıştınız?"

"Hayır," diyerek derin bir nefes aldım. "Babamlar hastanedelermiş." Devam etmem için kaşlarını kaldırdığında sert bir nefes verdim. "Annem araba kazası geçirmiş, hastaneye kaldırmışlar."

"Ne?" Durdu. "Ne zaman olmuş? Nasıl olmuş? Babam bir şey-"

"Ben de başka bir şey bilmiyorum. Müdürden izin alıp okuldan çıkalım, babam hastanenin adresini gönderecekti. Yanlarına gideriz."

Akın anneme benden daha çok düşkündü. Benim annem ve babamla olan sorunlarımın aksine onun hiçbir sorunu yoktu. Sebebini ikimiz de hiçbir zaman anlaşmamıştık ve bu birbirimize olan sevgimizi azaltmamıştı ancak o evde Akın'a gösterilen ilginin yarısı bile bana gösterilmezdi.

Çünkü ben annemin gözünde sadece hayal kırıklığıydım.

Cheiro No CangoteHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin