özel/1

411 34 14
                                    

5 sene sonra; [5 sene dediğim, Alisa ve Aris liseden mezun olalı 7 sene olmuş oluyor. alisa 25, aris 26 yaşında.]

"Siktir, siktir, siktir!"

Elindeki kahveyi masamın üzerindeki site planına dökmüş olan sekreterimi gördüğümde küfür ederek ayaklandım. Plan bitmişti, iki gün teslimi yapılacaktı ve tam şu anda, milyon dolarlık projenin üzerine aptal bir kahve dökülmüştü.

"Ne yapıyorsun?" diye bağırdım, sinirle. "Milyon dolarlık projeyi ne hale getirdiğinin farkında mısın?" Kız sadece dudağını ısırmakla yetinmişti, gözlerini benden kaçırıyordu. "Aylardır bu peojeyle uğraşıyorum! Şimdi bu projeyi iki gün içinde nasıl yetiştireceğim, aptal?"

"Ben... Ben özür dilerim."

"Bas git, çık şu odadan," diyerek kızı kovduktan sonra sert bir nefes vererek kalktığım yere oturdum. O kadar sinirlenmiştim ki...

Telefonum çalmaya başladığında titreyen ellerimle telefonuma uzanarak ekranda yazan isime bakmadan aramayı cevaplandırdım. "Ne?" dedim, ters bir şekilde. "Ne var?"

"Güzelim," diyen sesini duyduğumda sinirlerim biraz azalmış olsa da tamamen geçmemişti. Bu sinir kolay kolay geçmezdi de zaten. "Bir sorun mu var?"

"Çok büyük bir sorun var."

"Antrenmandan bugün erken çıkacağım," diyerek öksürdü. Havalar çok soğuktu ve Aris kendisine doğru düzgün dikkat etmediği için hasta olmuştu, bir haftadır çok kötü haldeydi. "Şirkete gelmemi ister misin?"

"Hayır," dedim, sakin bir şekilde. "Eve gidip dinlen sen. Sesin çok kötü geliyor, buraya gelmekle uğraşma boşuna."

"Ne oldu?" dedi. "Neye sinirlendin sen?"

"Aptal sekreter iki gün sonra teslim edilecek projemin üzerine kahve döktü," dedim, anlatınca tekrar sinirlenmiştim. "O projeyi iki gün içinde nasıl yetiştireceğimi bilmiyorum ancak... Eğer yetişmezse bu bizim için milyon dolarlık bir kayıp olacak."

"Zaman kaybetmeden çizmeye başla o zaman," dedi, yorgun bir sesle. "Tutmayayım ben seni."

"Aris," dedim, o telefonu kapatmadan hemen önce. Aramız bu aralar pek iyi sayılmazdı. O antrenmanlarıyla bense şirketle, bir de üzerine bu projeyle uğraştığım için aynı evin içinde birbirimizi sadece uyurken veya yemek yerken görüyorduk. "Evde hazır mercimek çorbası vardı, sen seviyorsun. Onu yapıp içsene, sıcak sıcak iyi gelir."

"Tamam," dedi. "Görüşürüz."

"Görüşürüz."

Gözlerimi telefonun ekranında yazan saate çevirerek ellerimle suratımı sıvazladım. On dakika sonra anlaşma yaştığımız şirketin CEO'suyla buraya yakın bir yerde yemek yemek için sözleşmiştik, projeyi konuşacaktık.

Peki elimde ne vardı?

Koca bir hiç.

Asılı olan ceketimi alarak üzerime geçirdim ve ıslanmış projeyi de elime alarak odadan çıktım. Ben bu projeyi bu halde hiç kimseye gösteremezdim.

Şirketten çıkarak yemek yiyeceğimiz yere arabamı sürmeye başladım. Biraz sonra restoranın önünde durmuş, arabanın anahtarlarını valeye teslim ederek içeriye girmiştim.

"Ah, merhaba," diyen adamı gördüğümde yanına ilerleyerek gergin bir şekilde uzattığı elini sıktım.

"Merhaba."

Cheiro No CangoteHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin