önceki bölümü de okumadan geçmeyelim,
•
Akın'ın buraya gelmesinin üzerinden bir hafta geçmişti ve o lanet basketbol maçı bugündü. Gidip gitmemek konusunda oldukça kararsız kalmıştım.
Aris'in uçağının dün Los Angeles'a indiğini biliyordum çünkü bana geldim, yarın görüşeceğimize eminim, yazan bir mesaj atmıştı ve ben ne tepki vereceğimi bilemeyerek mesajı görüldüde bırakmıştım.
Bugün o maça gitmeyecektim.
Maç akşam yapılacaktı, saat sekizde. Saat şu anda ise henüz on ikiyidi ve biz dördümüz beraber Akın'ın isteği üzerine dışarıya çıkmış, Los Angeles'taki bir kafede oturuyorduk. Bu saatte gelip kafede oturmak pek mantıklı değildi ancak evden erken çıkmış, kahvaltımızı da dışarıda etmiştik.
"Arka masada bir kız var, Akın," dedi, Sophia aksanlı bir şekilde. "Yaklaşık bir saattir sabit bir şekilde seni izliyor."
Akın sırıttı, ardından bana dönerek göz kırptı. "Gideyim mi?"
Omuz silkerek geriye yaslandım ve elimdeki bardaktaki kahveyi dudaklarım arasına yasladım, o sırada Akın da yanımızdan kalkıp kızın oturduğu masaya ilerlemeye başlamıştı.
"Sıkıcı bir gün oluyor," diye mırıldanarak nefesimi dışarıya verdim. "Aiden, Akın'ı burada baksak da kaçıp başka bir şeyler mi yapsak?"
Aiden sırıtarak başını iki yana salladığı sırada birisi oturduğum sandalyeye eğilmişti ve dudaklarını kulağımın tam yanında hissetmiştim.
"Yarın görüşeceğiz demiştim."
Aris Bozdemir.
Siktir.
Ani bir şekilde sandalyeyi geriye iterek ayağa kalktığımda ve ona doğru döndüğümde masayla onun arasında kalmıştım.
Siktir.
Ben onun yeşil gözlerine bakmaya başladığım sırada Sophia ve Aiden ne olduğunu anlamaya çalışırcasına ikimize bakıyorlardı.
"Ulan!" diye bağıran bir ses duyduğumuzda ikimiz de gözlerimizi Akın'a çevirdik. "Gerizekâlı, insan geldiğini bir haber verir."
"Lan konum bile yolladın, geleceğimi tahmin edemiyor musun?"
Onlar gülerek sarıldıkları sırada Akın Aris'ten ayrılmış ve kaşlarını çatmıştı. "Sen az önce Alisa'yı mı sıkıştırıyordun?"
Aris gülmeye başladığı sırada hayatımda ilk defa yanaklarım kızardı, utandım.
"Hey," diyerek araya girdi, Aiden. "Bu da kim?"
Aris gözlerini Aiden'ın üzerinde kısaca gezdirdi, ardından cevap vermeden bana dönerek parmaklarını bileğime kenetlendi.
"Konuşmamız lazım."
Beni peşinden sürüklemeye başladığı sırada Akın'ın herhangi bir tepki vermesi ve laf etmesi için bekledim ancak hiçbir şey söylememişti. Aiden da kaşlarını çatarak bakmakla yetinmişti.
Kafeden hızlı adımlarla çıktığımızda biraz yürümüş ve sessiz bir sokağa girmiştik. Bileğimdeki parmaklarını çözerek benden birkaç santim uzaklaştı.
"Anlatmanı bekliyorum."
"Ne?" dedim, kaşlarımı çatarak. "Anlatacak bir şey yok."
"İkimiz de kandırma, Alisa," diyerek sert bir nefes verdi. "Bıraktın, gittin. Ayrılmak istiyorum, aramızda hiçbir yoktu dedin. Hepsine eyvallah." Kollarını iki yana açtı. "O zaman neden yalan söyledim dedin?"
Sustum.
"Alisa neden yalan söyledim dedin!"
Bir anda bana bağırmaya başladığında irkilerek kaşlarımı çattım. Üzerime gelmemeliydi, beni yok saymalıydı.
"Eğer Akın gelip bana yalan söyledim dediğini söylemeseydi, bir daha suratına bakmazdım ama bana geçerli bir sebep ver! Neden öyle söyledin!"
"Çünkü sana yalan söyledim!" dedim, ben de ona karşılık olarak. "Yalan söyledim. Bir şeyler hisseden tek sen değildin! Yalan söyledim işte, kaçıp gitmem için en kolay yol buydu çünkü! Eğer seni sevmediğime inanırsan unuturdun, hiçbir şey yaşanmamış gibi davranırdın. Yalan söyledim işte!"
Bir anda elini belime atarak beni kendisine çektiğinde ve dudaklarını dudaklarıma bastırdığında tepki veremeden öylece kalakalmıştım. "Beni kendinden böyle uzaklaştıramazsın."
"Ben..." diye mırıldandım, o dudaklarıma ufak bir öpücük daha kondururken. "Ben bir daha dönmeyeceğim Türkiye'ye. Uzaktan yürütemeyiz-"
"Bahane üretme," diyerek ensemi tutarak beni kendisine çekti ve çenesini alnıma yaslayarak kollarını ince bedenime doladı. "Üstelik, uzaktan olacağını kim söyledi?"
Ondan biraz uzaklaştım.
"Ne?"
"New York'a yerleşiyorum."
"Ne?"
"Ailemle aram zaten iyi değildi, New York'ta bir üniversiteden burs teklifi aldım."
Bir kez daha ne dememek için dilimi ısırarak gözlerimi gözlerine diktim. "Neden bana hiçbir şey hissetmediğini söyledin, Alisa?"
"Sana bunu yaşatmak istemedim," dedim, çenesi başımın üzerindeyken. "Veda etmek istemedim. Ben buradayken aklının bende kalmasını da istemedim. Ailemle aram iyi değildi, okuldakilerle de aram iyi değildi. Benim gibi birisiyle uğraşmanı istemedim."
"Ne?" dedi, sertleşen sesiyle. Beni kendinden uzaklaştırmıştı. "Benim gibi birisi derken?"
"Benim gibi birisi işte," dedim, omuz silkerek. "Kabayım, insanları kırıyorum. Kalplerini kırdığım için üzülmüyorum veya bunu bir sebepten de yapmıyorum. Sen de demiştin, asla iyi birisi olamaycak mısın? diye. Olamam Aris, üzgünüm."
Sert bir nefes vererek elime uzandı ve elimi tutarak beni kendisine çekti. "İki hafta sonra New York'a yerleşiyorum," diyerek dudaklarını yaladı. "Eğer o evde o aptal çocukla-"
"Aiden'dan mı bahsediyorsun?"
"Her neyse işte," diyerek suratını buruşturdu. "Onunla aynı evde kalmaktan memnun değilsen falan, evim ikimize yetecek kadar büyük."
Gülerek elimi ensesine attım ve kendime çekerek dudaklarımı dudaklarına yasladım. Dudaklarımın üzerinde hareket eden dudaklarını özlemiştim, onu özlemiştim.
"Seni özledim," diye mırıldandım, dudakları dudaklarımdan ayrıldığı sırada.
"Ben de," diye mırıldandı. "Seni özledim."
•
beynime giren arkadaşım yüzünden alisa'yı aiden'la arkadaş yaptım ve aris'le de tekrar barıştırdım.
hâlâ silip tekrar mı yazsam diye düşünmüyor değilim çünkü mutlu şeyler... bilirsiniz, benlik değil.
neyse, sonraki bölüm final.