2 sene sonra;
Ellerimi suratıma sürerek serinlemeye çalıştım. Hava çok sıcaktı ve ben sıcaktan bayılmak üzereydim.
Aris'le beraber Barcelona'ya gelmiş, kısa bir tatil yapmaya karar vermiştik çünkü tek tatili buydu diyebilirdik. Ağustos ayındaydık ve Aris'in hem Los Angeles'taki takımı, hem de Türkiye Milli Takımı'nın antrenmanlarıyla uğraşması sebebiyle tatile gitmek için fırsat bulamamıştık, ağustos ayında ancak gelebilmiştik.
Ah, bu arada... Buradaki takımı dediğim takım NBA'in en iyi takımlarından birisi olan Los Angeles Lakers'tı. Aris hiç kimseyi şaşırtmayarak U-19 Milli Takımıyla olan maçlar sırasında keşfedilmişti. Zaten New York'tan burs kazanmıştı ve New York'a yerleşecekti ancak Lakers, takımını şampiyonluğa taşıdığı final maçını da gördükten sonra ona böyle bir teklifle geldiğinde tabii ki reddedememişti.
O Los Angeles'a yerleşince ben de peşinden gitmiştim ve New York'ta değil, Los Angeles'ta okumaya başlamıştım.
Aris sporcu olmuştu, ben ise iyi bir mimar olabilmek için uğraşıyordum. Bunu bir başkası istediği için yapmıyordum, sadece kendim istediğim için yapıyordum. Üniversite için bölüm seçerken sporculuktan vaz geçtiğim için boşlukta kalmış ve çok zorlanmıştım. En sonunda psikiyatr olmakla mimar olmak arasında gidip gelmiş, mimarlıkta karar kılmıştım.
Aslını isterseniz babamdan şirketi devralmaya karar vermiştim. Annemin de zamanında istediği şey buydu ve o zaman istemiyor olsam da, şimdi kendi isteğimle gerçekleştiriyordum. Çünkü sporcu olmayacaktım, sporcu olmaktan vazgeçtiysem bana onun dışında en yakın gelen seçeneği seçmeliydim ve o seçenek de mimarlıktı.
Ah, bu arada. Annem ve babam da boşanmıştı. Zaten uzun zamandır aralarının iyi olmadığını, bize yansıtmadıklarını ve sadece magazinlere haber olmamak için birbirlerine katlandıklarını öğrenmiştik. Daha doğrusu, babamın anneme katlandığını. Ben onunla iletişimimi onca şeyden sonra elbette kesmiştim ancak Akın annemiz olduğu için dayanamıyordu ve çok nadiren olsa da onunla görüşüyordu. Buna karışamazdım.
Akın ise Aris gibi sporcu olmaya karar vermişti ancak istediği takımdan teklif gelmediği için hâlâ Türkiye'deydi. Türkiye'de U-18'den çıkmış, A Takım'da oynamaya başlamıştı. Sık sık görüşemediğimiz için onu özlüyordum.
Aris bana dönerek gülmeye başladığında kaşlarımı çatarak ona bakmaya başladım. "Ne?" dedim. "Neden gülüyorsun?"
"Sıcaktan terlemişsin ve suratın da güneşten dolayı kızarmış," diyerek elini suratıma attı ve dudaklarını yavaşça saçlarıma bastırdı. "Ama yine de çok güzel görünüyorsun."
Çillerim güneşte durduğum için daha da belirginleşmişlerdi ve çillerimi seviyor olsam da bu pek hoşuma gitmiyordu.
"Otele dönelim mi?" diyerek yanaklarımı şişirdim. "Hava çok sıcak, gezmeye yarın devam edelim."
Başını salladığında burada kiraladığımız arabaya yöneldik ve Aris arabayı otele sürmeye başladı. Bir haftalık tatilimiz vardı ve bugün dördüncü günüydü, sadece üç günümüz kalmıştı. Dört günü dolu dolu geçirmiş, gezebileceğimiz her yeri gezmiştik ve sanırım o üç günü de Barcelona'da değil, başka bir yerde değerlendirecektik.
Otele geldiğimizde kendimizi kaldığımız odaya atmış, yatakta yan yana uzanmaya başlamıştık. Suratımı Aris'e döndürerek onu izlemeye başladım.
Geçen iki senede biraz kilo almış ve daha da kaslanmıştı. Bu basketbol için alınan bir kiloydu, vücudu biraz zayıf kalıyordu ve bu yüzden kilo alması gerektiğini söylemişlerdi. Benim aksime o kilo almayı başarabilmişti. Sürekli spor salonundaydı, sürekli antrenmanları vardı ve aslını isterseniz aynı evde kalıyor olmamıza rağmen çok fazla zaman geçirdiğimizi de söyleyemezdik. Basketboluna rağmen okuluna da devam etmeye çalışıyordu, olası bir sakatlıkta hiçbir şey yapmayan bomboş birid olarak kalmak istemiyordu. Araları iyi olmasa bile babasının her zaman arkasında olduğunu biliyordu ancak yine de kendi kendine bir şeyler başarmak istiyordu.
Derşn bir nefes aldıktan sonra uzanarak dudaklarımı dudaklarına bastırdığımda elleri büstiyerimin açıkta bıraktığı ince belimi sarmıştı. Parmaklarını belimde yavaşça gezdirmeye başladığı sırada ben de bir elimi ensesine atarak ensesindeki saçlarını okşamaya başladım.
Öpüşmemiz derinleştiği sırada beni hızla altına alarak üzerime çıkmıştı. Ellerimi tişörtünün eteklerine atarak üzerindeki tişörtünü çıkarttım. Elim bacaklarını sıkıca saran dar kot şortunun düğmesine gittiğinde düğmeyi açarak fermuarını indirdim ve şortu bacaklarından çıkartmasını izledim. Şortunu çıkarttıktan hemen sonra onun elleri de üzerimdeki büstiyere gitmiş, büstiyeri hızla üzerimden çıkartmıştı.
"Sen..." diye mırıldandı, elleri üzerimdeki siyah şortumun düğmelerini hızla açarken. "Ben sana doyamıyorum."
O ağırlığını vermeden çıplak bedenimin üzerine yerleştiği sırada ellerim kaslı sırtını bulmuştu. Tek elimle yanağını okşamaya başladığımda o da burnunu nazik bir şekilde boynuma sürtmüştü ve Aris bunu çok sık yapıyordu, sık sık burnunu boynuma sürtüyordu.
Üzerimizdeki kıyafeylerden tamamen kurtulduktan sonra kendisini bana ittiği sırada, "Seni seviyorum," diye mırıldandım, kısık bir sesle. Tırnaklarım sırtına saplanmıştı.
"Seni seviyorum," diye mırıldandı, o da benim gibi, yeşil gözleri mavi gözlerimin tam içine gözlerinin içindeki parıltılarla bakarken. "Çok seviyorum."
•
bitti, mutlu bitti. alisa bence mutlu olmayı hak ediyordu.
ve ve ve, özel bölüm falan ister misiniz? merak ettiğiniz veya yazmamı istediğiniz bir şeyleri varsa belirtebilirsiniz.
sevgiler.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cheiro No Cangote
Historia Cortaİkizimin en yakın arkadaşıydı belki ama benim değildi.