önceki bölümü de atlamayınız.
•
Hafta bitmişti, eşyalarımı iki valizle toplamış, yanıma çok fazla şey almamaya karar vermiştim. Eksiklerimi yeniden alabilirdim, boşuna yük taşımama gerek yoktu.
Ve yarın sabah saat 7'de havaalanında olmam gerekiyordu. Dokuzda uçağım kalkacaktı ve iki saat de erken gitmem gerektiğinden altı gibi uyanacaktım, beni havaalanına babam bırakacaktı.
Ve bu hafta içinde fark ettiğim şey, Aris'in benim için sıradan birisi olmadığıydı. Ona veda etmemek için ayrılmıştım ancak bu çok daha zordu. O, ona karşı hiçbir şey hissetmediğimi zannediyordu ve bu çok kötüydü.
Ona böyle söyleme sebebim ben gittiğimde unutup başka birisini bulması içindi. Aris'i tanıyordum, iki günlük eğlence için benimle vakit geçirmezdi. Bir şeyler hissediyordu ve eğer ona karşı bir şeyler hissetmediğimi düşünürse, beni kendi içinde daha çabuk bitirirdi.
Uzaktan ilişki yürümez miydi? Yürürdü.
Ancak ben bir daha bu ülkeye dönmeyi düşünmüyordum. Bunun sadece annemle ilgisi yoktu, bunun benimle ilgisi vardı. Bu şehirde, bu ülkede sevildiğimi hiç hissetmemiştim ve burası artık beni boğuyordu. En iyisi elimde fırsatım da varken çekip gitmekti.
Düşüncelerimden sıyrılarak odamdan çıktım. Akın'ın odasına ilerledim ve kapıyı açarak kafamı içeriye uzattım. Beni gördüğünde kaşlarını kaldırdı, bir haftadır onunla da pek bir şey konuşmamış, iletişim kurmamıştık. Aramız pek iyi değildi.
"Bu gece seninle uyuyabilir miyim?"
"Gel," diyerek beni yanına çağırdı, yatakta yana kaydı. Yanına giderek yanındaki boşluğa kuruldum.
"Ne oldu?" dedi, kaşlarını kaldırarak. "Bir şeyden mi korktun?"
"Hayır," diye mırıldandım. "Seni özledim."
Akın, Amerika'ya gideceğimi bilmiyordu. Söylememiştim çünkü havaalanında ona veda edemezdim, aniden çekip gitmek çok daha iyi olacaktı.
"Aris'le ayrılmışsınız," dedi, sesi sorgular gibi çıkıyordu. "Hafta başında hatta. Sebebi hakkında bir şey söylemedi. O mu ayrıldı? Sen de bir şey söylemedin."
"Ben istedim," dedim, boğazımdaki yumruyla. Ardından dayanamadım. Ona karşı hiçbir şey hissetmediğimi düşünmesi çok daha iyiydi ancak dayanamamıştım. "Akın, Aris'e... Yalan söylemiş, der misin?" diyerek gözlerimi sıkıca kapattım.
"Sen neden söylemiyorsun?"
"Yüzüm tutmaz ki."
"Tamam," dedi, ardından eğilerek saçlarıma ufak bir öpücük kondurdu. "Uyu hadi, yorgun görünüyorsun."
•
Elimde bavullarımla, John F. Kenndey Havalimanı'nda dikiliyor, babamın bahsettiği arkadaşları Gazelle ve Theo'nun, onlara başka ne diye sesleneceğimi bilmiyordum, gelip beni almasını bekliyordum.
Üzerimde ince bir tayt, sweatshirt ve kalın bir mont vardı. Ayaklarımda da botlarım vardı ancak üşümeme engel olamıyordum.
"Hey," diyerek yanıma gelmeye başlayan bir kız ve bir de erkeği gördüğümde kaşkarımı kaldırdım. "Sen Alisa mısın? Lütfen sen Alisa ol, sabahtan beri sormadığımız insan kalmadı."
İsmim dudaklarından çok garip bir şekilde dökülmüştü ve bu da beni güldürmüştü. "Evet," dedim. "Benim."
"Ah, ben Sophia," diyerek elini uzattı, Sophia. Kafasında bere vardı ve burnunun ucu kıpkırmızı olmuştu. Ben de elimi uzattığımda yanındaki benden birkaç yaş büyük duran çocuk da elini uzattı.
"Aiden."
Onun da elini sıktığımda Sophia derin bir nefes aldı. "Bir süre bizimle kalacakmışsın. Yani, kendimizi tanıtmadık ama anlamışsındır. Aslında seni anlamaya annemle babam gelecekti ancak biz gelmek istedik." Ardından durdu. "Tanrım, çok soğuk. Artık arabaya geçsek?"
Başımı salladığımda Aiden benim bavullarıma uzanmama izin vermeden ikisini de götürmeye başlamıştı. Elimde hiçbir şey kalmamıştı çünkü bavullarımın üzerine hem sırt çantamı, hem de yanımda getirdiğim spor çantamı koymuştum.
Bir jeepin önünde durduğumuzda sırt çantamı elime aldım, Aiden da bavullarımı bagaja yerleştirmeye başlamıştı. Arka koltuğa geçerek oturduğumda Sophia da yanıma oturdu.
"Çok güzelmişsin," diyerek gülümsedi. "Bu kadar güzel olacağını düşünmemiştim. Seni benimle aynı okula yazdırdılar, okulun lise ve üniversite kampüsleri yan yana. Aiden da bizim okulun üniversite kampüsünde olduğu için onunla da sık sık görüşeceksin." Ardından suratını buruşturdu, fısıldadı. "Biraz sinir bozucudur. Onu umursama."
Aiden araba binerek arabayı çalıştırdı ve klimaları açarak içerinin ısınmasını sağladı.
"Sana benim odamın yanındaki odayı ayarladık. Beğenip beğenmeyeceğinden emin olamadığımız için açık renklerle döşedik ama..."
Ne söyleyeceğimi düşünürlen Sophia konudan konuya atlayıp duruyordu ve bir sürü soru soruyordu. Hangi birisine cevap vereceğimi şaşırıyordum.
"Benim kendime yeni bir hat almam gerekiyor," diyerek araya girdim. "Hemen halledebilir miyiz?"
Aiden başını salladı, dikiz aynasından ona bakıyor olduğum için görmüştüm. Kısa bir süre sonra arabayı durdurmuştu ve beraber arabadan inmiş, yeni hattı telefonuma takmalarını beklemiştim. Ardından tekrar arabaya binerek kısa süre içinde eve ulaşmıştık.
Gazelle ve Theo ile tanıştıktan sonra Gazelle bana gülümsemiş, "Sen odanda biraz dinlen istersen, canım," demişti. "Kaç saatlik uçak yolculuğundan geldin. Sophia da rahat vermemiştir sana, eminim."
Sophia onun bu söylediğine karşılık kaşlarını çattığında gülümsemiştim.
"Biraz dinlensem iyi olacak gibi," diyerek odama çekilmiştim.İstanbul'da saat on civarlarında olmalıydı, burada ise saat daha üçtü.
Pekâlâ, sanırım özellikle de Sophia sayesinde buraya alışmakta çok fazla zorluk çekmeyecek gibiydim.
•
burası ingilizce, burası türkçe diye ayırmakla uğraşasım gelmedi. amerika'dakilerin hepsiyle ingilizce konuşuyor diye düşünün sizsifiepfsşdsppdpsdpspdslsp
ve, alisa gitti kurgu bitti değil. biraz daha var bitmesine