otuz altı

495 37 16
                                    

4 Ay Sonra;

Mayıs ayı bitmiş, aynı zamanda lise de bitmişti. Okullar kapanmıştı ve Sophia'yla beraber onların Los Angeles'taki evlerine gitme kararı almıştık. Bir süre kalacak, ardından tekrar dönecektik. Bir süre dediğim, bütün yazı kapsıyordu.

New York'a alışmıştım. Bu aileye de alışmıştım.

Tek sorun, İstanbul'da bıraktığım kişilerdi. Akın'la sürekli görüntülü konuşuyorduk, ondan habersiz ayrıldığım için uzun bir süre benimle konuşmamıştı. Uygun zaman buldukça konuşuyorduk ve annemle babamın da boşanmak üzere olduklarını biliyordum. Ara ara da babam arıyordu.

Bu arada, annem demeye bile utandığım o kadının istediği olmuştu. Voleybolu bırakmıştım ve asla da profesyonel olmayacaktım. Bu, kendi tercihimdi. Bana kilo almam gerektiğini söyleyip durmuşlardı ancak yapamıyordum. Kilo alamamayı geçtim, doğru düzgün beslenemiyordum. Üstelik antrenman sırasında bacağımda bağ zorlanması olmuştu ve düşünmüştüm.

Eğer ciddi bir şekilde sakatlansaydım, ne yapacaktım?

Bunun hakkında hiçbir fikrim yoktu. Daha önce ufak tefek şeyler dışında hiç sakatlanmamıştım ve sakatlanmaktan da çok korktuğunu fark etmiştim. Üstelik, aslını isterseniz voleybol o kadar da zevk vermemeye başlamıştı. Hobi olarak kalabilirdi ancak meslek olmasını istemiyordum.

"Gitmiyor muyuz?" diyerek bana seslenen Sophia'yla dudaklarımı yalayarak kocaman valizimle ona bakmaya başladım.

"Aiden inmedi ki daha."

"Aman," diyerek burnunu kırıştırdı. "İlla en son inecek beyefendi."

"Duyuyorum seni," diyerek yanımıza gelen Aiden, gözlerini devirerek bavullarımıza bakmaya başladı. "Bu kadar çok kıyafeti ne yapacaksınız?"

"Az bile," diyerek bavulunu sürüklemeye başladı, Sophia. "Hadi, uçağı kaçırmak istemiyorum."

Aiden gözlerini koluna taktığı saatine çevirdi. "Uçağa daha iki saat var, Sophia."

"Yani? Yine de kaçırabiliriz."

Aiden ellerini bilemem dercesine kaldırdı, gülerek bavulumu çekiştirmeye başladım. Aiden bavullarımızı ve kendi bavulunu arabaya yerleştirdikten sonra arabayı çalıştırmıştı ve havalimanına gitmeye başlamıştık. Buradan Los Angeles yaklaşık beş saat kırk beş dakika kadar sürecekti, oldukça uzundu.

Los Angeles'taki eve gelmiş, yerleşmiş ve akşam dışarıya çıkmaya karar vererek hazırlanmaya başlamıştık. Sophia ve Aiden yazlarını üç ay boyunca burada geçirdikleri için burada çok fazla arkadaşları vardı, dolayısıyla akşam bir grup arkadaşlarıyla sözleşmişlerdi.

Üzerime beyaz spor ayakkabılarımı, siyah kot şortumu ve kırmızı büstiyerimi giymiş, hafif uzamış ancak hâlâ eskisinden kısa olan saçlarımı kendi halinde bırakmıştım. Bara gitmeyecektik, küçük bir kafeye gidip oturacak, oradan da belki sahile inecektik. Bu yüzden hiç makyaj da yapmamıştım, burnumun üzerindeki çillerim belli oluyorlardı.

Ben salona indiğim sırada Aiden elinde tuttuğu ve nereden bulduğunu bilmediğim çiçeği bana uzatarak göz kırpmıştı. Gülerek elindeki çiçeği aldım ve Aiden'a yaklaşarak yanağına ufak bir öpücük kondurdum.

"Hayırdır?" dedim, çiçeği kulağımın arkasına sıkıştırırken. "Sen yapmazdın böyle şeyler."

"Tek seferlik," diyerek güldü, Aiden da. "Bir daha olmaz, çıkart aklından."

Cheiro No CangoteHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin