Bölüm[35]

11 1 1
                                    

    "Burada ne işiniz var?Artık gelmezsiniz diye düşünüyordum."Gülümsedim ve"Döndük sanırım."dedim.

"Nasıl yani?"Anlamamış bir ifade ile yüzüme baktığında boğazımı temizledim ve"Kuzey ve ben,ayrılıyoruz."dedim.

"Ne?Sen ciddi misin?"Kafamı evet anlamında salladım.

"Anlaşamıyoruz."

"Oysa ki çok iyi anlaşıyor gibiydiniz."

"Bir kaza geçirdik.Kuzey hafızasını kaybetti.3-4 gün oluyor ve bir takım sorunlar yaşadık.Yolları ayırmak en iyisiydi yani."

"Sen ciddi misin?İyi mi bari şu an?"

"Evet gayet iyi.Sadece kimseyi tanımıyor."

"Anladım.Çok geçmiş olsun.O zaman sonra görüşürüz.Bir ihtiyacınız olursa çekinmeyin."

"Çok teşekkürler."Gülümsedim ve kapıyı kapattım.

"Bir ihtiyacım olsa en son çalacağım kapı senin kapın gerzek herif."Kendi kendime söylenerek mutfağa gittim ve çaydanlığı aramaya devam ettim.

Çaydanlığı buldum ve içine biraz su koyup ocağa yerleştirdim.Kapının tıklaması ile kapıya koştum ve açtım.

Elinde ki poşeti bana uzatan Efe'ye gözlerimi devirdim ve"Mutfağa kadar getirsen ölürsün zaten."dedim ve elinde ki poşeti aldım.

"Acıktım."diye homurdandı ve ayakkabılarının bağcıklarını açıp içeri girdi.

Kahvaltı sofrasını hazırladık ve masanın kenarına dizildik.Sadece üç kişiydik ve hala iki kişinin yokluğu hissediliyor.

"Anne ve babamda olsaydı keşke."Elif dudağını büktüğünde çayımdan bir yudum aldım ve"Onlar buradan çok daha güzel bir yerdeler."dedim.

"Biliyorum.Cenettelermiş,teyzem öyle söyledi.Orası çok güzelmiş,rengarenk çiçeklerle doluymuş."Kafamı salladım ve derin bir iç çektim.

"Ne yapacağız şimdi abla?"Efe'ye döndüm ve kaşlarımı çattım.

"Ne mi yapacağız?Şimdiye kadar ne yaptıysak onu yapacağız Efe.Niye öyle bir soru sordun birden?"

"Bilmem.Üçümüzün de yaşları küçük sayılır.Kendimize bakabilecek miyiz?"

"Ben ikinize de yeterim.Hem ananız hem babanızım artık.Duydunuz mu?"İkisine de baktığımda kafalarını salladılar ve kahvaltıya devam ettik.Çok sessiz bir kahvaltıydı,herkeste bir tebessüm vardı.Sanki cenazemiz var gibi davranıyorduk.

Kahvaltıdan sonra biraz evi temizledik ve odalarımıza yerleştik.Sonra Efe'nin odasına gittim ve Elif'le ikisine baktım.

"Bitti mi işleriniz?Çıkalım mı?"

"Nereye gideceğiz?"Efe'ye döndüm ve omuzlarımı silktim.

"Bilmem.İstediğiniz yere gideriz,uzun zamandır beraber vakit geçirmemiştik,dışarıda."

"O zaman üstümü giyineceğim.Çıkın odamdan."

"Tamam be!Yemedik odanı."Elif'i kucağıma aldım ve önce onu hazırladım.Sonra kendi odama gittim ve üstüme rahat bir şeyler giydim.Kafam rahatlamıştı artık.Topuklu ayakkabı ya da elbise giymek zorunda değildim artık.Hem de hiç bir zaman...Güldüm ve aynaya baktım.Sonra gözümden, yanaklarıma bir kaç damla yaş süzüldü.Mutlu olmak için kendimi avutuyordum ama olmuyordu işte.Elime yüzüme bulaşıyordu hep.Hızla yanaklarımı sildim ve toparlandım.

"Kendine gel Eflal.Sen bu kadar zavallı değilsin."Kendi kendime söylendim ve telefonumu çantama atıp merdivenlerden indim.Efe ve Elif salonda oturuyorlardı.

Umursamazlık FelsefesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin