17.Bölüm *cimri*

4.2K 214 8
                                    

Yorum ve Beğeni istiyorum. Kimseyi beğenmek için zorlayamam hakkımda yok ama o kadar vakit ayırıp yazmaya çalışıyorum. Neyse  Işıl Parlakyıldız'ın 'Duygu'sunu okumaya daldığım için 2 günde bir paylaşacağım sözünü tutamadım. Bu yüzden yarında bir bölüm paylaşmaya çalışacağım.. Yarın güzel bir güne uyanmanız dileğiyle ^_^

Eski anıları yadedince yüzümüzde bir gülümseme oluşmuştu. Daha sonra göz göze gelince yüzündeki ifade ciddileşti.

"Aşk hayal kurmak gibiydi.. Gözünü kapatır ve hayal edersin.. Ve ben ne zaman seninle film izlemeyi; Sokaklarda el ele gezmeyi; Birlikte yemek yapmayı hayal etmeye başladım bilmiyorum.."  dediğinde gözlerinde kaybolmuş gibiydim.

Üç senen içerisinde ne olmştuda. nasıl olmuştuda birbirimizde kaybgolmuştuk? Biz asla iki yakın arkadaş olmadık ya da sıradan iki arkadaş..

'Arkadaş' sıfatı bize en uzak kelimeydi. 'Özgür ve arkadaş' imkansız iki kelimenin bir cümlede kullanılması. İki cümlenin zıtlığı..! 

Karşımda bana aşkla bakan adamın yanklarını ellerimle kapladım. Bana bu sözleriyle cenneti yaşadan adama gözlerimle cenneti yaşatmak istedim. Şuan ona binlerce kelime söyleye bilirdim; 'Seninle bir ömür geçirmek istiyorum', 'Sen benim herşeyimsin biliyorsun değil mi?', 'Sen varsan nefes alabilirim', 'Sensiz bir yaşam düşünemiyorum'.. Ama hiç bir şey söylemedim. Söylememe gerek yoktu. Biz zaten her şeyi susarak üç sene boyunca sessizce yaşamıştık. Biz bu ilişkide iki sağır; iki dilsizdik.. Hiç bir şey duymadan; hiç bir şey konuşmadan sadece gözlerimize bakarak yaşadık. Biz bir öksüz ve bir yetimdik; sonra bir bütün olduk. O benim sokakta sevgisiz kalmış, gözlerime  sevgiye muhtaçmış gibi bakan, benden sevgi dilenmeyip açıkça isteyen 'yetimim' iken; ben onun kimsesiz öksüzü olmuştum.

Bana bütün kalbiyle geldiği ilk gün onu sorgusuz sualsiz kabul etmiş; yaşamda kimsye vermediğim değeri ona verip kalbimde hep ayrı bir yer vermiştim. O bana gelmeseydi yine ona bu değeri verir miydim? belki.. Ama o geldi..

Oda eli ile yüzümü kavrayınca düşüncelerden uzaklaştım. Yüzünde bir gülümsemeyle bana yaklaşarak bir öpücük kondurup benden uzaklaştı.

"Artık sende 18 yaşını doldurduğuna göre evlenelim mi?" dediğinde kaşlarım hafif çatılı yüzümde bir gülümsemeyle ondan azıcık uzaklaştım.

"Ne?" diye sordum. Yanlış duydum değil mi? Yoksa deli mi bu bu yaşta evlenecek? Evet evet kesinlikle yanlış duymuş olmalıyım.

"Evlenelim diyorum. Bence beklememize gerek yok" dediğinde Ciddi mi? diye gözlerine baktığımda gayet ciddi olduğunu farkettim. Seslice yurkunup hemen ayağa kalkıp kapının önündeki askılığa doğru ileyleyip cantamı elime alıp yanına gittim. Karşısında dikilip çantamdan çıkardığım nüfus cüzdanını ona uzattım. Önce bir elime sonra yüzüme şaşkınlıkla baksada sonra şaşkın ifadesinin yerini bir gülümseme alınca ayağıya kalkıp bana sarıldı. Evet evlenme teklifini kabul etmiştim ama evlenmeyeceğim... Çünkü evlenemeden beni boğarak öldürecekk!!

Huhhuuuu evleniyorum evde kalmadımmmm 

*****

Sabah erkenden kalkıp Özgürün odasına daldım. Hala uyuyordu. Yanına sokulup bir müddet onu izledim. Kusursuz bir yüzü vardı bana göre. Büyük bir alnı, dolgun öpülesi dudakları,  pırıltıyla bakan kopça kopça gözleri.. Bu muhteşemliğe bir kez daha bakıp odadan çıkıp mutfağa geçtim. Önce kahve suyu koyup sonra haşlamak için ocağa yumurtayı koydum. Yumurta pişene kadar kahvaltılıkları masaya koyup hazırladım. Yumurta piştiğinde nihayet kahvaltımız hazırdı. Özgüre seslendim. Oda gelince güzelce kahvaltımızı yaptık en son ben pipetimle meyve suyumu içerken oda pipetini meyve suyuma sokup içmeye kalkıştı tabi ben o sinirle meyve suyunu biraz fokurdatmış olabilirim! Benden aşağı kalmayan Özgürde fokurdatınca işler biraz karıştı. O biraz bıyık altı gülerken ben sinir krizi geçirmek üzereydim!

Yaptığım triple evden önden önden çıktım. Özgürde yanımdan yürüyordum. Ama sonra kıyamayıp tribimi geri çektim. Evlenene kadar ayıya dayı demek lazım. Evlendikten sonra ben ona çok net bir şekilde göstereceğim!!

Okuldan içeri girdiğimizde bahçedeki masalardan birine oturduk. 5 dakika geçti geçmedi Alp Demiri sürükleye sürükleye bizim masaya getiriyor gibiydi. 'Gibi'yi bizim masaya gelince cümleden attım. Demiri masaya oturtunca sandalyeyi çekip karşımada kendi oturmuştu. Gülümseyerek elindeki poşeti masa üzerinden önüme doğru iteledi.

"Bu dünkü teşekkür için" dediğinde bir poşete bir Alpe baktım. Masadakileri tek tek gözden süzerken;  Alpin meraklı bakışlarla, Özgürün sırıtan bir ifadeyle, Demirin ise boş bir ifadeyle, bana baktığını farkettim.. Elimi boşete doğru uzatarak poşeti açtım. Tekrar bir poşetin içindekilere bir Alpe bakıyordum.

"Bu ne?" diye sorduğumde hemen "Çiğ köfte" diye atladı Alp. Hadi ye ben görmüyordum.

"Cık cık cık. O kadar paran var ala ala bu kadarcık mı aldın. Yazıklar olsun. Hiç birşey demiyorum." diyerek poşettekilerinden azar azar ağzıma atmaya başlamıştım bile. "Bakmayın öyle azcık var! Bana bile yetmez." Bir tane ağzıma atarken karşımdakine baktım "Cimri nolcak! Cebinde akrep mi var!" diyerek bir tane daha ağzıma attım.

BURSLUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin