DEMİR
Buseyi ne kadar arasak da ne telefonlarını açmıştı ne de eve gelmişti. Her ne delikteyse Yaprak şuan onun yanındaydı. Kafasında ne tür planlar dönüyordu bilmiyorum ama kesin birilerinden destek alıyordu. Kendi başına kalkışabileceği bir şey değildi bunlar.
Biraz daha aradıktan sonra Efeden gelen telefonla Busenin okula geldiğini öğrenmiş, Efeye bulunduğumuz yere getirmesini söylemiştim. Şimdi elimden onu kimse kurtaramayacaktı.
Beklemenin sonunda güle oynaya gelen Buse olacakların farkına varamamış bir aptaldı. Sanki bir şey olmamış gibi gülüp masamıza oturmuştu. Aklınca oyun oynuyordu. Ama benim oyun oynayacak zamanım yoktu!
Lafı hiç uzatmadan "Yaprak nerede?!" diye bağırdım. Benim bağırmamla ürkerken korkuyla "Bana ne soruyorsunuz. Ben nereden bileyim." dedi. Ses tonunda bile bunu saklayamazken kimi inandırabileceğini sanıyordu bu aptal!
"Buse yemin ederim şuan gebertirim elimde kalırsın. Uzatmada söyle, nerede?" yine kabul etmeyince yakasına yapışarak yere ittim. İlla da anladığı dilden konuşmam mı gerekiyordu!
"Konuşmuyorsun demek. Ben seni konuşturmasını bilirim.."
####€€€€
Bunlar gerçekten kafayı yemişti. Buse yanına bir de Yeliz orospusunu almış ciddi ciddi mafyacılık oynuyordu. Birde şehir çıkışında bir yere götürmüşler!
Herkes arabalarına atlarken bende sürükleye sürükleye onu da arabaya bindirip dediği adrese doğru gitmiştik önde Efe, Egemen ve Özgür giderken bizde arkalarından onları takip ediyorduk.
Verilen adrese yaklaştıkça havada görülen duman gözümü döndürmüştü. Buseye baktığımda bana bakıp sinsice sırıtıyordu.
"Lan ne yaptın!" diye bağırdım.
"Hak ettiği yere gitmesine yardımcı oldum! Cehennem!"
Öndeki araç hızını artırırken bende hızımı artırdım. Birkaç dakika içinde oraya vardığımızda Özgür, Egemen ve Efe arabanın motorunu bile kapatmadan koşarak oraya gidiyorlardı. Alp Buseyi kolundan tutup araçtan çıkarırken bende koşarak içeri gittim. Şansımız vardı ki ateş yükselmemiş, her tarafa yayılmamıştı. Herkes bina da bir yere dağılıp dört koldan arama yapmaya başlamıştı. Girdiğim her odada umudum biraz daha azalırken Özgürün "Buldum" diye bağırmasıyla hızla oradan çıkmıştım. Özgür dumandan etkilenmiş, öksüre öksüre gelirken, kollarındaki yaprakta baygındı. Özgür Yaprağı bana verirken hala öksürüğü kesilmemişti.
Yaprak kucağımdayken yere oturup kendine gelmesini beklemeye başladık. Onu kaybetme korkusu bana fazla ağır geliyordu. Sanki bırakırsam elimden kayacakmış gibi sıkıca sardım kollarımla..
Yaprak kendine geldiğinde asıl meseleye Buseye! döndük. Şimdi hesap sorma vaktiydi. Önümüzde arabaya yaslanıp boş boş bize bakıyordu.
"Sana yardım eden kimdi?" diye sordum. Tek başına yapmadığını anlayabilmiştik.
Buse boş bir ifadeyle "Baban.." dedi.
Bu kadarı da fazlaydı. Bunun altından da onun çıkması.. İmkansızdı. Babam Yaprağı bile tanımıyordu ki? Ama lanet olsun ki inanamasam da yapabileceğini biliyordum. Yaprakla sorunu neydi ki. Yaprağın babamı ömründe hiç görmediğine yemin edebilirdim.
"Nasıl? Neden böyle bir şey yapsın ki?" dedim. Mantıksızdı işte "saçma.." dedim. Gerçektende öyleydi.
"Aslına bakarsan dışarıdan bakınca da öyle duruyor" dedi yine yüzünde şeytani bir gülüş belirmişti. O gülerken yüzünü parçalama isteği oluşuyordu içimde. Sesinde alaylı tonda "yani saçma.." dedi. Kendine güvendiğini davranışlarında gösterirken "ama bilirsin istediği olsun diyerek yaşayan bir kızım. Elde etmem zor olmadı"