22.Bölüm

3.9K 179 7
                                    

Demirde gözlerini dikmiş telefona bakıyordu. Aramayı reddedip telefonu kapattım. Yemeye bişeyler yapmak için ayağa kalktığımdaysa belime sarılan ellerle Demirin kucağına düşmem bir oldu.

Onun için aramayı reddettiğimi düşünüyor olamaz değil mi?

*****

Belime öyle sıkı sarılmıştı ki, kollarından kurtulmam mümkün olmamıştı. Debelenmelerim boşa giderken bir müddet sonra debelenmeyi bırakıp öylece durmuştum. Demir ise mümkünmüş gibi beni daha sıkı sarmalamıştı. İkimizde sessizce duruyorduk. Ne olmuştu birden acaba? diye düşünüyordum.

Onunla birlikte olduğum için Özgürden uzak durduğumu düşünme ihtimali beni çok geriyordu. Umarım bçyle boş bir şey düşünmüyordur. Derken kulağımın arkasında bir nefes hissettim.

"Aranızda ne yaşandı bilmiyorum. Ama ona aşıksan onu affet" dediğinde kucağında kasıldım. Ellerini biraz gevşetti.

Ben içimden telefonu kapatmasını kendine bağlamaz diye düşünürken, o en beklemediğim şeyi söylemişti. Onu affet! ne kadar basit bir cümle. Aşıksan onu affet! bu ise tam bir ironiydi.

Ona aşık mıydım? Hayır. Bu farklı birşeydi. Güven vardı aramızda koşulsuzca. Bilmediğim bir ülkeye ona güvenip gitmiştim ben. Giderken yollarda eşsiz güzellikler görmüş gözlerim kamaşmıştı. Ama o ülkeye vardığımda ülke kaosun içindeki gibiydi. Ben bu ilişkide Parisi görmeyi beklerken Filistinde savaşın içindeydim <Benzetmeye öl >.< >

"Yarın yeni bir eve taşınacaksındır da heyecandan gece uyuyamayıp binbir hayaller kurarsın. Burası öyle, şurası şöyle diye uzayıp gider hayallerin. O evi kafanda bir kalıba koymuşsundur. Ama o evi gördüğünde hayallerinin bile yanından geçmeyen bir ev çıkar karşına. Bizimkide öyleydi. Yalnızdık, birbirimize sarıldık ve sonuç yıkık bir bina; yanıldık.. "  Elleri bir kere daha sıkılaşarak sardı. Umarım anlatmak istediğimi anlamıştır diyerek iç geçirdim.


Yavaşça beni kucağından kaldırıp kendi de ayağıya kalktı. Kolumdan tutup beni yatak odasına doğru götürürken içimi korkuyla beraber bir telaş sardı. Aman Allahım bu benden şey istemesin?!

Ya bir kere oldu bir kez daha olsa ne olur derse. Öncekinde sen istedin şimdi de ben istiyorum yapalım derse! İçimdeki Yaprağı susturmak istiyordum ama bendeki bağımsızlığını ilan etmiş çevremde panik nidaları atıyordu! İç sese kulaklarımı tıkayıp derin derin nefes alıp vermeye başladım.

Yatağın sağ kenarına beni bıraktıktan sonra, yatak etrafında dolanarak sol tarafa geçti. Eli kemerine gidince dehşetle ona bakıyordum. Kemerini açıp kenara koyduktan sonra elleri gömleğinin düğmelerine gitti. Gömleğinide açıp kenara koyduktan sonra nevresimi kaldırıp içine girdi. Daha sonra benden taraf dönüp nevresimi kaldırdı. Gözüm bir süre yataktaki Demire takılı kalsada o beni umursamayıp çoktan gözünü kapatmıştı.

Benim aklımdan geçen kötü senaryoları çürütürcesineydi uyuşu. 'İnsanın fkri neyse zikride odur' derler sanırım içimde bir yerde sapık bir Yaprak saklıyordum..!

Üzerimdeki ince kazağı eteklarinden tutup çıkardım. İçimde atlet olduğu için sorun etmedim. Altımda zaten polar vardı. Bende yatağa girip yattım. 

Yattım yatmasına da o yana döndüm uyku yok, bu yana döndüm uyku yok! En son gözümü açıp yatakta oturur pozisyona geldim. Gözüm saate iliştiğinde yerinden fırlayacak gibiydi. Saat daha yeni mi dokuz oluyordu?!

Sinirle başımı yastığa bıraktım. Demirim kolu beni sarık kendine çektiğinde birşey yapmayıp uyumaya çalıştım. Şimdi uyu uyuya bilirsen Yaprak hanım!

-DEMİR-

Sabah uyandığımda kollarımda uyuyordu. Eli sağ göğsümün üzerindeyken işaret barmağıda meme ucumda duruyordu. Bu yüzümde bir sırıtışa neden olmuştu. Parmağını ordan çekmek için azıcık itelediğimde yüzünü buruşturarak tekrar geri koydu. Bu hali oldukça komik görünüyordu.

Saate baktığımda daha yeni  altıya geliyordu. Üzerimdeki elini alıp yavaşça yatağa koyduktan sona ondan ayrılıp yataktan çıtım. Kemerimi takıp üzerime göğleğimi giyerken yavaşça gözleri açılmıtı. Bana baktığında hafifçe mırıldandım.

"Saat daha altı bile değil uyu. Ben eve gitmeyilim üzerimi değiştirmek için" dediğimde sessizce "tamam" diye mırıldanıp uyumaya devam etti. Bende sessizce evden çıkıp muhteşem ailemin evine doğru gittim.

Eve gidip duş aldıktan sonra üzerime okul formamı giyip aşağıya indim. Kahvaltı masası hazırdı. Babamlar masada oturuyordu. Beni farketince bana doğru döndü "Ooo kaçak sonunda evin yolunu bulmuş. Evde olmanızı neye borçluyuz?" dediğinde hiç cevap vermeyip evden çıktım.

 Dışarı çıktığımda Alp arabasına yaslanmış başı yere doğru eğik duruyordu. Benim geldiğimi farkedince başını kaldırıp sinirle baktı.  Anlamaz bir şekilde yüzüne bakınca sinirle arabaya girip oturdu. Bende hemen yanındaki yolcu koltuğuna oturdum. Arabayı çalıştırıp yola koyuldu. Yol boyunca o bişey demeyince bende demedim.

Okula yaklaştığımızda dayanamayık konuşmuştu Alp, "Bir haftadır ortalıkta yoksun. Nihayet beyimizi bu sabah görüyoruz ama tesadüfe bak yüzü gözü dağılmış! Neler oluyor neden böylesin! Eskiden her boka beraber giderken değişen ne! Bu haline bak ben bile sinirden deliriyorum ama sen bişey olmamış gibisin. Eve geldiğimde babanla kavga edip evden gittiğini öğreniyorum, gideceğin her yere baktım hiç bir yerde yoktun. Bu hafta adamdan malda almamışsın" hiç cevap vermedim sadece dinledim. Bana bakıp yüzünü ekşitti  "Ailenle ilk defa kavga ettikten sonra normal görünüyorsun. Seni tanımasam biriyle beraberdin diyeceğim ama seni tanıdığımdan birşey di.." sözünü tamamlayamadan gözlerini büyüterek bana baktı bense başka bir noktaya odaklanmaya çalışıyordum. Torpido kapayının rengi griymiş, birazda büyük gibi görünüyor. "Bir dakika bir dakika bana baksana bir sen biriyleydin değil mi? Dediğimde itiraz etmedin. Eskiden sinirlenirdin. Kimleydin?" diye merakla sorduğunda nihayet okul önündeydik. Hiç birşey demeyip arabadan çıktım. Bina girişine doğru ilerledim.

Alp yanımda bir şeyler demeye devam ediyordu. Ama benim birşey söylemeye hiç niyetim yoktu. Onunla benim aramda bizim özelimizdi. Bizim; ikimizin.. Bu düşünce her ne kadar istemesemde yüzümde bir sırıtışa neden oluyordu!

Alp kantine doğru giderken ben sınıfa doğru gidiyordum. Sonra ben sınıfa doğru gidence Alpte söylenerek geldi. Sınıfın olduğu kata geldiğimizde Yaprak elinde cüzdanla sınıftan çıkıyordu.

Tam yanımıza geldiğinde Alp Yaprağı yanımızda durdurdu.

"Nereye gidiyorsun?"

"Alış-verişe" dediğinde gülmemek için kendimi zor tuttum "Kantine gidiyorum nereye olacak kahvaltı yapacağım" dediğinde Alp "Bende geleyim, bende bişey yemedim" dediğinde Yaprak omuzlarını sen bilirsin der gibi kaldırdı. Alp beni bırakıp Yaprağın peşinden aşağı indi. Bende sabah kahvaltı yapmadığımı farkedince kantinde bir bardak çay içsem fena olmayacağını düşünüp kantine doğru inmeye başladım.

BURSLUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin