18. Bölüm *Kokmuyorum*

4.3K 188 2
                                    

Medyada Demir var ;))

Çiğ köfteyi itina ile miydeme indirmiş sonra sınıfa çıkmıştım. Derslerden sonra Özgürle nikah başvurusu için gerekli işlemleri yapıp 1 ay sonrası için yani  15 kasım cumartesiye gün almıştık. Biraz acele ettiğimizi düşünsemde Özgür varsa sorun yoktu. 

İşlemlerden sonra beni ellimden tutuğu gibi gelinlik ve dmatlık bakmaya götürmüştü. İlk önce bana gelinlik bakmaya başladık. Benim beğendiklerimi beyefendi beğenmezken onun beğendğinide ben beğenmiyordum. Onlarca mağazadan bana gelinlik alamayınca bıkkınlıkla ona damatlık bakmaya başladık. Tabi bu seferde du koyu veren ben oldum. Giydiği her takım onu muhteşem gösterirken buna izin veremezdim! Aldırtmadım damatlık!

"Bu böyle olmayacak sana kot pantalon ve gömlek alıyoruz; sonrada bana düz renk sade bir elbise alıyoruz. Bizden gelinle damat olmaz! Şuna baksana gelinlik ve damatlık almayı bile beceremiyoruz!" dedim sitemle..

"Haklısın galiba. Girelim şu mağazayada alalım" diyerek beni ilk gördüğümüz mağazaya girip beğendiğimiz ilk şeyleri alıp çıktık.

İlerde bir ayakkabı mağazasına girip uygun ayakkabıda alınca yemek yemeye karar verdik. Güzel bir kafeye girdik. Ben ayvalık tostu ve vişne suyu isterken Özgür tercihini hamburgerden yana kullanmıştı.Biz menülerimizi beklerken telefonuma mesaj geldi.

Kimden: Buk-et..

"Nerdesiniz. Biz okuldan çıktık Ardayla, buluşalım mı?"

mesajı sesli okuyunca Özgürden  cevap bekledim. Özgür olur deyince olduğumuz yeri mesaj attım 

Kime: Buk-et..

"**** kafedeyiz. Çabuk gelin" diyem mesaj attım. Okula yakın bir yerde olduğu için 15 dakika içerisinde burda olmuşlardı.

Buket yanımıza otururken hemen sordu meraklı " Napıyorsunuz? O poşette ne var? Neler aldınız?"

Tam ben cevap verecekken benden önce Özgür davrandı.

"Nikah için kıyafet aldıkta onlar var" dedi. Odun böyle birden birede söylenilmezki. Hem görünüşe göre sanırım anlamadılar.

"Kimin nikahı" diye sordu Arda benim meyve suyuma uzanırken. Eline vurdum ama yinede aldı. Ama keşke almasaydı. Özgürün cevabıyla içtiği bütün meyve suyunu Özgürün yüzüne püskürttü. Tabi Bukette donmuş kalmıştı.

"Bizim nikahımız" Höööh be öküz! Böyle birden söylenir mi?

"Siz.. şimdi.. nikah.. siz" diye işaret parmağıyla bir beni birde Özgürü gösteriyordu Arda

"Aynen biz ve nikah hemde 15 Kasımda yani bir ay sonra"

"Ohhaa artık ya " diye sitemde bulundu Buket. Bende içimden öyle geçirdim ama neyse.

"Gelinlikle damatlık mı?" diye sorulduğunda bu sefer ben cevap verdim "Sade elbiseyle evleneceğiz. Malum biz!" deyince ne ima ettiğim herkes tarafından anlaşılmıştı. Günün geri kalanında nikahla ilgili konuşuldu. Tabi şahitlerimizde belliydi..

Akşama kadar oturduk bir yerlerde daha sonra eğlenceli bir yerlere gidip eğlenecektik ama Özgürün annesinin aramasıyla palanlarımız iptal oldu. Eğlence planımızı başka bir zamana erteledik. Annesinin sesi kötüymüş sanırım evdekilerle bir sorun yaşamıştı.  Özgüre birşey sormadım bu konuda. Şimdiye kadarda hiç sormamıştım zaten.

Yurda gidip akşam yemeğimi yedim. Daha sonrada kızlarla biraz oturup dedikoduları dinledim. Gerçi içim bayılmıştı bu sohbetten ya neyse! Akşam saat 11 e gelirken öğrencilerden biri yanıma gelip

"Yaprak aşağıda bir yakışıklı var seni bekliyor" dediğinde hemen odama girip üstüme birşeyler alıp çıktım. Özgür nihayet gelmişti. Merak etmiştim artık.

Dışarı çıktığımda Özgür yerine bir adet uçmuş emir görmeyi beklemiyordum. Yanımda bitti hemen. 

"Biraz konuşalım" dedi sesi hafif boğuk çıkıyordu.

"Tamam konuş dinliyorum" dedim. Ne konuşacaktı ki? Daha doğrusu biz ikimizin konuşacağı ne konu vardı ki?

"Burda değil. Hadi gidiyoruz!" diyerek beni çeke çeke arabaya attı. Aklım hiç birşey almıyordu. Nolmuştu ta böyle olmuştu.

Arabayı çalıştırıp arka sokaklarda pisliklerle dolu bir mekanın önüne gelip benide kendiyle beraber arabadan çıkardı. Beni kolumdan tutup bir bardan içeri girdik. Çok pis bir yerdi. Beni bir koltuğa oturtup gidip içki sipariş etti. Çevredekilerle göz göze geldiğimizde resmen bakışlarıyla beni taciz ediyorlardı. 

Demir daha sonra yanıma gelip dibime oturdu.  Konuşması için ondan yana döndüm. Ama beyefendi konuşmayıp çevreye bakıyordu.

"Beni buraya niye getirdin. Ne konuşacaksan konuş artık. Burda durmak istemiyorum. Beni getirdiğin şu pisliğe bak!" diye bağırdım. Bağırdım ama bu gürültüde fısıltı gibi çıktığına eminim!

Ben birşey söylemesini beklerken bana bakıp elini belime koyup beni biraz daha kendine çekti. Allah aşkına bu ne yapıyor böyle. Kendimi biraz uzaklaştırmaya çalıştım ama nafileydi.

"Senin konuşacağın yok! Bırak beni!" dediğimde benden biraz uzaklaşıp hemen ayağa kalkıp benide kaldırıp içeri bir yere sürükledi. İçerde bir odaya girerek benide içeri attı. İçimi bir korku sarmıştı bile.

Kapıya doğru ilerlerken benim koluma yapışıp içeri doğru sertçe itince yere düştüm. Bana bakıp üzerime gelmeye başladı. Kendi kendime içimde tekrarladım 'Kokmuyorum! Korkmuyorum Korkmuyorum.. '

Dibime geldiğinde ben yerde sürünerek geri geri gitmeye çalışıyordum. Beni bacaklarımdan çekince yere boylu boyunca uzanmıştım. Üzerime çıkıp dizlerime doğru oturdu. Bacaklarımı hareket ettiremiyordum. Bana iyice eğilip öpmeye başlamıştı. Allahım sanırım biraz sonra tecavüze uğrayacaktım! Altında biraz debelenmeye çalıştım. Ama buna bile izin vermiyordu. Biraz benden uzaklaşıp gözlerime baktı. Gözleri azrailin benden bulmuş hali gibi geliyordu bana. Sanırım yine uyuşturucu çekmişti. 

Birşeyler umar gibi gözlerime bakıyordu. Ama ben bu kakışlardan hiçbirşey anlamayacak kadar tedirgindim. 

Boş bir anından faydalanıp üzerimden atmıştım onu. Eğer boş anına denk gelmeseydi bu pek mümkün olmayacak gibiydi. Hemen ayağa kalktım oda peşimden kalkıp üzerime gelmeye başladı. Artık iyice korkmuştum. Ama belli etmemeliydim. Sessizce yutkunup sesimi bulunca konuşmaya başladım.

"Sarsıl ve kendine gel artık" dediğimde sesimi oldukça sakin tutmaya çalışıyordum. Ne kadar başarılı olduğum ise tartışılırdı.

"Neden küçüğüm yoksa korkuyor musun?" Evet korkuyorum ama bunu onun bilmesine gerek yoktu. Kuyruğumu dik tutmaya çalışarak diklendim.

"Korkmuyorum! Ama sen şuan kendinde değilsin! Ve ben bu lanet yerde olmaktan oldukça rahatsızım!" gecenin köründe itin kopuğun olduğu yerde iyi olmam beklenemezdi herhalde..!

"Her neyse bu lanet olasıca yerde seninle daha fazla kalmayacağım" Arkamı döndüm ve kapının önüne kadar hızlı adımlarla geldim. Bu lanet yerden hızla kurtulmak istiyordum. Arkamdan bana yetişip çıkmama izin vermeden ellerini bedenime sardı.

"Dünyadaki en iğrenç pislik benim biliyorsun değil mi?" dediğinde yutkundum.  Gerçektende öyleydi. Dünyadaki en büyük pislikti..

"Eğer bu kapıdan çıkarsan cehenneme merhaba de BURSLU..!!" ne bir şey diyebilirdim ne de bir şey yapabilirdim. Sadece yutkundum..

HİKAYEYE BİRAZ RENK GELSİN DEĞİL Mİ? ;)) ŞÖYLE BİR KAÇ BÖLÜM OLAYLARI İYİCE DORUKTA TUTACAĞIM ÖPÜLDÜNÜR :* 

BURSLUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin