23.Bölüm *Çiğ köfte gibi..*

4K 184 5
                                    

"Alış-verişe" dediğinde gülmemek için kendimi zor tuttum "Kantine gidiyorum nereye olacak kahvaltı yapacağım" dediğinde Alp "Bende geleyim, bende bişey yemedim" dediğinde Yaprak omuzlarını sen bilirsin der gibi kaldırdı. Alp beni bırakıp Yaprağın peşinden aşağı indi. Bende sabah kahvaltı yapmadığımı farkedince kantinde bir bardak çay içsem fena olmayacağını düşünüp kantine doğru inmeye başladım.

*****

-DEMİR-

Peşleri sıra bende kantine gittiğimde Alp ve Yaprak bir masaya oturmak üzereydi. Hemen yanlarına gidip bir sandalye çekip oturdum. Alp' in soran gözleri üzerimdeydi.

"Hani sınıfa gidecektin?" 

Sanane yani belki birden susadım. Belki bende acıktım. Canım birşey çekmiştir. Okul senin mi? Kantin senin mi? 

"Sabah çay içmediğimi farkettim" dedim. Ses tonum 'Kapat çeneni otur aşağı!' cinsindeydi. Ama bunu Alp anlar mı? Ah tabiyki HAYIR!!

"Gelirken o kadar dedim ben. Yeni mi farkettin. Bir kaç dakika içerisinde?" 

Onu öldüre bilirdim değil mi? Ah tabiyki öldüre bilirim. Ama nasıl iyi bir plan gerekliydi. Gol işkenceli ve zor bir ölüm olan cinslerden?

"Rahatsız oldun. Gideyim istersen?" dedim imalarıma mimiklerimide ekleyerek.

"Yok yok oturabilirsin" dediğinde zor tutuyordum artık kendimi. Bir cevap vermemenin en iyi seçenek olduğunu anlayıp sadece sustum.

Yaprak ayağı kalkacakken Alp onu durdurup kendi kalktı.

"Ben kendime alacağım sanada alayım. Ne yiyeceksin ?"

"Bi poğaça peynirli, bi simir, iki üçgen peynir, bi vişne suyu, bir de kıymalı börek. Ya da dur peynirli felanda al" dediğinde Alp ağzı bir karış açık bakakaldı. Ben iste hiç bir tepki vermemiştim. Onunla iki kez kahvaltı yaptığımda ne kadar iştahla ve ne kadar fazla yemek yetiğini çok net görmüştüm kendi aksime. İlk kez o zaman keşke dedim. Keşke uyuşturucu kullanmasaydım da onunla güzel ve derin bir şekilde uzun uzun kahvaltı edebilseydim.

Kolumda hissettiğim sinek ısırığı hissiyle gerçek yaşama döndüm. Ah pardon sinek değil Alpmiş.

"Sana diyorum hey"

"Ne var" dedim 

"Sen ne istiyorsun diye soruyorum iki saattir"

"Sadece çay" dedim. Alp kafasını salladıktan sonra giderken Yaprak gözlerini kısmış bana bakıyordu.

"Ne oldu?" dedim. Ses tonumun meraklı çıkmayıp ifadesiz çıkması beni mutlu etmişti.

"Sabah kahvaltı yapmadığına eminim. Ama sen şimdikahvaltı yerine sadece çay istiyorsun. Evde kahvaltıda da böylesin. Yemek yerine çatalla oynuyorsun" buna dikkat mi etmişti? Nedenssizce bu dedikleri beni mutlu ediyordu. "Miden boş ve sen yemek yiyemiyorsun.." dediğinde yüzünü dikkatle inceledim.

Gözlerinde merak vardı. Ama niçin? Aslında tüm hali tacrı eskisinden farksızdı. Yani ilgisizdi. Sadece bir kaç cümle kurmuş ve soru yöneltmişti. 

"Ben sabah kahvaltı etmesini çok severim. Hatta sabah kahvaltısı değil, her öğün yemek yemesini çok severim. Yemek yemeden güne başlamam. Hatta çok önemli bir işi bile umursamayıp kahvaltı yaparım. Çorbalarla pek aram olmasada yemekleri çok severim. Bir tencere yaprak sarmasını kendim bitire bilirim. Köfte ekmek yemek için evimden 2 saatlik uzaktaki köfteciye üşenmeden gidebilirim. Üşenmeyip gece yarısı çiğ köfte yemeye bile giderim ki bir kere şahit bile olmuştun.  Bu nasıl bir şey ki, seni tüm bu güzelliklerden vazgeçtire biliyor?" dediğinde söylediği her kelimeyi dikkatle dinlemiştim. Seçtiği her kelime doğru, her cümle vurguydu benim için.

Biraz kafamı toplayıp karşımdaki kıza bakmaya devam ettim. Hissettiklerimi ona nasıl en iyi şekilde anlata bilirdim ki. Sonunda beni yargılayacağı açıkça belliydi. Yine de en iyi cümlelerle anlatmayı denedim.

"Boşlukta kaybolmak gibiydi uyuşturucu. Herşeyden kaçış, herşeye boş veriş.." gözlerimi kapattım ve derin bir nefes alıp verdim. Aklıma babamla olan kavgamız gelmişti. Üç-dört  yıl önceydi. Annemi daha yeni kaybedeli 2 ay bile olmamıştı. Bababın sanki bir şey olmamış havalarında olması beni git gide sinirlendirmeye başlarken ilk şiddetli tartışmamızda o zamanlarda başlamıştı. Ertesi günde Meral teyzeyle babamı birlikte görmemiz! Özgür canımı bile gözü kapalı verebileceğim biriydi. Yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmez, her kavgaya birlikte girer birlikte kazanır birlikte dayak  yerdik. Ama Meral teyzeyle babamı öğrendikten sonra hiç bir şey eskisi gibi olmamıştı. Evet Özgürün bir suçu yoktu bu konuda tıpkı benim suçumun olmayışı gibi. Ama işler malesef böyle yürümüyordu. Evde her gün çıkan kavgalar, hergün savrulan küfürler hakaretler.. Özgür sessizce kaçarken ben ortada tek hedef olarak kalmıştım. "Üzerime gelen herşeyden, herkesten uzaklaşmaktı istediğim; Sonsuz bir boşluğa" Üstüme gelen herşeyden kurtulmak istediğim bir dönemde tanışmıştım onunla. "Boşluğum uyuşturucuydu her kaçışımda" annemin ölümünden, babamdan, herkesten.. "Gözlerimi kapattım ve kendimi boşluğa bıraktım"

Beni yargılayıcı bir söz, bir ifade bekledim. En azından 'Bırak bence' nutku dinleyeceğimden emindim. Ama olmamam gerektiğini bir cümlesiyle anlamıştım

"Çiğ köfte gibi.." gözleri başka yere dalmıştı sonra toparlanıp bana döndü hafif "Bu hissettiklerinin fazlasını çiğ köfte için hissediyorum.." bu bir şaka değil mi? O kadar söylediğim şeyi çiğ köfteyle eş değer tutmuş olamazdı. Ya da lanet olsun kesinlikle bir tutmuştu!

"Yani şöyle bende bunaldığımda hep çiğ köfte yemek isterim. Yerimde.. Yurdun yasaklarını bile çiğnerim canım istediğinde. Aslında bana zararlı ama umrumda mı? kesinlikle hayır.."

Evet evet kesinlikle uyuşturucu kullanmayı çiğ köfte yemekle bir tutmuştu. Daha sonra hiç bir şey  demeyip sustu. Beni yargılamamış ve tavsiyelerde bulunmamıştı. Bu.. Güzeldi..

YENİ BÖLÜMLERİN SIK GELMEMESİ OKUMAMADAN VEYA ÇALIŞMAMDAN DEĞİL, BEĞENİYLE DOĞRU ORANTILI YAZDIĞIMI DÜŞÜNÜYORUM.. 

BURSLUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin