26.Bölüm

4K 177 5
                                    

Sabah uyandığımda sıcacık elektrikli sobama sarılmıştım. Çok sıcacıktı kalkmak istemedim.  Gözlerimi açtığımda sobamın bana baktığını anladım. Tekrar gözlerimi kapattığımda gerçekler yüzüme tokat gibi çarpmıştı. Demir!!!

Çocuğu kuala gibi sarmışım! Ellerimi ondan çekip kalkmak için harekete geçtim. İçimde bana yabancı bir yer 'Sıcacık yerden niye çıkıyor gir gir!' desede dün gece bana el sallayıp uzaklaşan mantığımın geri gelmesiyle yataktan kalktım. Dolaptan temiz kıyafetler alıp banyoya gittim. Banyo yapmak gibi bir niyetim yoktu. Heleki bu kadar soğuk havada! Şubat ayına yaklaştığımız bugünlerde yerlerin bembeyaz olması an meselesiydi. Bu havalarda dışarı çıkmak tam bir işkenceyken insan yatağını bırakamıyordu bile! Hele de erkenden kalkıp soğukta okula gitmek! Allahtan yarın son gündüde iki haftalık bir tatille erken kalkma sendromu yaşamayacaktım.

Elimi yüzümü yıkayıp üzerimi giyindikten sonra banyodan çıktım. Çıktığımda Demir üzerine pantalonunu geçirmiş üstü çıplak yatağı topluyordu!!

Oradan hemen mutfak kısmına geçip kahve için su koyup kahvaltılıkları çıkarmaya başladım. Canımın aşırı krep çekmesiyle dolaptan yumurta, süt, margarin çıkarıp tezgahın üstüne koydum. Çekmecedende sıvı  yağ ve unu çıkardıp tezgaha koydum. Dolapta çırpıcıyı ararken Demirde gelmişti.

"Yardım edecek bir şey var mı?" diye sorduğunda nihayet çırpıcıyı alt çekmecede bulmuştum. Yardım edilecek birşey yoktu pek. Aslında vardı da yapabilir miydi bilmiyorum. Kafamı olumlu anlamda saalayınca yanıma geldi. Eline çıpıcıyı tutuşturduğumda bir bana bir çırpıcıya bakıyordu.

Derin bir kaba yumurta, su, süt, sıvı yağ ve tuzu ekleyip;

"Krep hamurunu hazırlayabilirsin" deyip kabı onun önüne iteledim. Bana sanki 'Atomu parçalada çay koyup içelim' demişim gibi bakınca gözlerimi bezgince devirip "Çırpıcıyı kabın içene tut ve üstündeki düğmeye bas kendi kendine karıştırır o" deyip dolaptan servis tabakları çıkarmaya başladım. 

Demir işi kavramış çırpıcıyı kabın içinde tutuyordu wauuuw. Yanına gidip unuda ekledim. O karştırmaya devam ederken bende bardakları masaya koyuyordum. 

Daha sonra tavayı çıkarıp ocağa koydum. Demirin hazırladı hamurdan bir kepçe alıp tavaya koyduğumda Demir pür dikkat beni izliyordu. İkinci krep hamurunu da tavaya döktükten sonra elimdeki kepçe Demir tarafından ele geçirildi. 

"Ben yaparım; sen başka yapılacak birşey varsa yap" dediğinde tereddütlüde olsam işi ona bırakmıştım.

Ve sanırım benden daha iyi yapmıştı...

Güzelce kahvaltımızı yapıp elimizde kahvelerle salonda oturuyorduk.Saat daha 10 du. Okulada gitmedik. Boş  boş evdeydik. Allahım neden konuşamıyoruz biz. Niye hep böyle sessiz mi olacağız biz? Boğazımı temizleyip konuşmaya başlayacağımın sinyalini verdiğimde Demirde bana döndü. İyi de ne diyeceğim ki?

"Yarın okul bitiyor.." benden önce davranıp konuşması içime serin sular dökmüştü. Çünkü ne diyeceğimi bilmiyordum. Çünkü ortak bir noktamız yoktu en azından benim bildiğim.

"Evet sonunda bitiyor"

"Bir plan yaptınmı?" diye sorunca. Ciddi bir ifadeyle kafamı aşağı yukarı salladım.

"Ne yapacaksın?"

"Öğlene kadar uyuyacağım" dedim gülerek ardından oda gülmeye başladı.

"Sen ne yapacaksın?" diye sordum bende.

"Hiç plan yapmadım" dedi ellerine bakarken daha sonra bana dönüp gözlerime baktı. Bu bakışlarına anlam veremiyordum. Bir gülümsese ya da bir sertlik olsaydı anlamlandıra bilirdim ama hiç birşey yoktu.  Seslice yutkunmak istedim ama bunu yapmak yerine bende sadece gözlerine bakmayı tercih ettim.

"Sanırım birlikte sıkıcı bir ara tatili geçireceğiz" dediğinde yutkunmam gerçekleşti.! Ne demek istemişti ki şimdi bu? 

Daha sonra hiç birşey demeyip ayağa kalktı.

""Bugün dışarı çıkacaktık. Hazırsan çıkalım" dediğinde sessizce "Tamam" diye mırıldandım. Hemen üzerime montumu ve atkımı alırken ayağımada botlarımı geçirdim.

Aşağıya indiğimde arabaya yaslanmış beni bekliyordu.

"Nereye gideceğiz?" diye sorduğumda sadece omuz silkti. Sanırım gerçkten bir planı yoktu ve biz anın tadını çıkaracaktık!

"Yolda karar veririz" diyerek arabaya binince bende arabaya bindim.

Araba yolculuğununda sessiz geçeceğini düşünüyordum ama düşündüğüm gibi olmamıştı. Ve bu benim sayemde değil, Demirin sayesinde olmuştu.

"Bizim okula neden geldin?" diye sorduğunda kafamı ona çevirip kötü kütü  bakış attım.

"Ne o gelmesemiydim?"

"Sadece merak." deyip beni taklit etmişti. Sessiz kalmak istemediği için bu soruyu sorduğunu biliyordu. Yani az biraz da tanımak için de olabilirdi.

"Aslında gelmek istememişti. Okulumu ve arkadaşlarımı seviyordum. Ama malum 'devlet lisesi memeleket meselesi' tabiri caizse, hocalarım iyi bir üniversite için iyi bir fırsatı değerlendirmemi istediler bende bu şans bana verilmişken değerlendirdim." 

Yol üzerinde bir kafede oturup içecek birşeyler istedik. Azda olsa çat pat birşeyler konuşabiliyorduk. Okuldan konu açıldığında ilk günü hatırlatmıştı bana. 

"Sınıfa ilk geldiğinde hoca benim yanına oturmanı söylediğinde beni es geçmiştin" dedi imayla

"Ne?" dedmim şaşkınlıkla. Bunu bana söyleyebiliyor mu? "Şeytanın beden bulmuş gözleriyle beni öldürecek gibi bakarken bana bunu söyleyebilir musun. Hadi ama ciddi olamazsın." dedim. Sinirli gözükmeye çalışarak. Gülümsedi. Son bir gündür bu gülümsemeler artmışmıydı ne?

"Bana atma suçu. Sen kendini çok beğenmiştin" derken sırıtıp arkasına yaslandı.

"Ben mi kendimi beğenmişim?" diye sordum hayretle

"Evet ilk günler Alplari nasıl terslemiştin unuttun sanırım?" gözlerimi kıstım.

"Bana kendini beğenmiş diyen, önümü kesip 'Senin gibi burslu biri nasıl benim dengim olabilir' diyenle aynı kişi mi? " dedim meydan okurcasına arkama yaslanıp.

"Beni kendine layık görmeyip 'hiç!' diyende sendin ama"

"Önümü kesipte sinirlendirmeseydin!" diye çıkışınca ikimizde gülmüştük. Güzündeki birden solunca yüzünde ciddi bir ifade oluştu.

"Kendimi bildim bileli hep şanssız biri olduğumu düşünürdüm. Köüt bir aile, yok sayılış, yalnızlık hissi ve herşeyden kaçış.. Kaç gece kaderime lanetler yağdırıp uyuduğumu hatırlamıyorum bile. Sanki herşey beminle alay ediyor gibiydi. Çevremde herkes mutluydu. Annem öldükten hemen sonra evlenen babam, kötü zamanımızda beni arkada bırakıp gider dostum, her zaman yanımda olan Alp bile mutluydu. Ben hep şanssız olduğumu düşünürdüm. Mutlu olmayı haketmeyenlerden hani.. Herşeye boşvermişken sonra birşey oldu ve ben ilk kez yalnız olmadığımı hissettim.. O öyle elimde olmayan birşeydiki hem kaybedeceğimi düşündüm. Bir sabah gelecek ve o yok olup gidecekti. Ama.. ama yine de kendimi o kapıya gitmekten alıkoyamadım. Ve ben ilk defa kendimi herşeye rağmen çok şanslı olduğumu düşünüyorum, menekşem.. "

BURSLUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin