3.Bölüm

14.4K 960 362
                                    

◇ Oyun ◇

Yüzüne vuran rüzgarla derin bir nefes aldı ve gözlerini yumdu. Saatlerdir burda oturuyordu. Telefonunda bir sürü cevapsız çağrı vardı. Sanırsa hepsi Kai'dendi. Ancak açmak için bir hamlede bulunmuyordu. Gözlerini acele atmeden geri açtı ve önünde akıp giden Han Nehri'ne baktı. Buraya gelmek onu hep rahatlatırdı. Tabi bugün diğer günlerden farklı olmasaydı. Şu anda bile esen rüzgar sanki o arsız herifin kokusunu getiriyor, uğultusu laflarını tekrar ediyordu. Ha Neul o parayı bir haftada bulamazdı. Çeyreğini bile bulamazdı. Kapana kısılmış fare gibi düşünceleri ile boğuşurken telefonu tekrar çaldı. Arayan yine Kai idi. Derin bir nefes aldı ve sahte bir neşe ile telefonu açtı.

"Velet! Neden telefonuna bakmıyorsun!" Kai'yi görmezden gelmek çok zordu. Ama kendiyle bile konuşamıyorken onunla nasıl konuşacaktı?

"Duymamışım. Üzgünüm"

"Başına bir şey gelmedi değil mi? Neredeyse iki saat geciktin! Bir aksilik mi oldu?" Genç adamın sesi oldukça endişeliydi. Ha Neul ise değerli arkadaşına bunu yaptığı için utanmaya başlamıştı. "Beni bu kadar merak edeceğini tahmin etmemiştim."

"Seni merak etmedim Ha Neul-ah! Sadece iki saat fazladan bulaşık yıkamak beni sinirlendirdi!" Bu sahte isyan genç kızın ağzından küçük bir kıkırtı çıkmasını sağladı. Böylece Kai de amacına ulaşmış oldu. "Üzgünüm~"

"Bana aego yapma! Hemen buraya gel.
Bir dakika daha Yu Jin'e katlanamayacağım!" Ha Neul beceriksizce tekrar özür diledi ve geleceğini söyledikten sonra telefonu kapattı. Bu şekilde arkadaşına eziyet etmemesi gerekiyordu. Elini çantasına savurdu ve en yakın otobüs durağına yürümeye başladı. Kafeye nasıl vardığının bile farkına varamamışken günü bitirmişti. Şimdi ise mutfak masasına oturup dertlenirken babası karşısındaki sandalyeye oturuyor yüzünü rahatsız tavırlarla izliyordu. Ha Neul bugün Bay Kim ile yaşananları -bazı kısımları hariç- anlatmak durumunda kalmıştı.

"Bir hafta mı?!"

Mavi kuplu bardağındaki sıcak kahveden büyük bir yudum aldı. Babası karşısında saçını başını yolmaya başlamıştı. "Seni oraya bu işi büyütme diye gönderdim! Nasıl oldu da daha beter bir hale getirdin?!" Genç kız yorgunca gözlerini babasının yüzüne dikti. Bunca kavga ve sinir için gücü yoktu. O aptal görüşme için aldığı izinin açığını kapatmaya çalışmak fazladan mesaiye sebep olmuştu. Yorgundu ve onu ayakta tutan tek şey sıcak kahvesiydi. "Beni oraya sen göndermedin. Ben kendim gittim."

"Fark eder mi?! Senin göre-"

"Neden bu kadar umrunda ki? Nede olsa sen ödemeyeceksin."

Ha Neul yaşlı adamın sözünü böldüğünde sinirle ellerini masaya vurdu. Genç kız ise sadece bardağının içinde dalgalanan kahvesine bakıyordu. Dediklerinde yanlış olan tek bir şey yoktu. "Parayı ödeyemediğinde ne olacak sanıyorsun? O zaman ne bok yiyeceğim ben?!"

"Yine beni ortaya atarsın. Yapmadığın şey değil."

Ha Neul bu cümlesi ile gereksiz sohbetlerini sonlandırdı ve bardağını alarak mutfağı terk etti. Babasına yetiştireceği kelimeleri düşüneceğine borcu nasıl ödeyeceğini düşünmesi gerekiyordu. Çalıştığı kafeden avans alabilirdi, Kai'den borç alabilirdi. Kai durumu iyi olan biriydi. Sadece çalışmak istediği için çalışıyordu. Bir de Ha Neul için. Yani o öyle söylüyordu. Bir diğer seçenek de evdeki eşyaları kâr edebileceği şekilde satmasıydı. Eşyalar markaydı. Annesi öğretmenlik yapıyordu babası da bilindik bir şirkette mali işler müdürüydü. Yani annesi onu terk edip gidene kadar. Sonrasında babası bunalıma girmiş, işten atılmıştı. Şimdiki hali zaten gözler önündeydi. Annesi ise... O zaten gitmişti.

Good and Bad |KTH|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin