39.Bölüm

7.3K 472 557
                                    

♧ Biz ♧

Gerçeklik ve hayalin birbirinden apayrı şeyler olduğuna inanırız. Gerçekliğin kalın çizgileri, keskin dönüşleri vardır. Bu keskin dönüşlerde yıpranmış naif ruhlar hayal dünyalarında yaşamayı seçtiklerinde onlara çocuk veya deli derler. Oysa insanları delirten şey gerçekliğin aşılamayan çizgileri değil bu çizgilerin dışına çıkamayan, herkesi aynı gerçeklik kalıbına sokmaya çalışan kişilerdir. Hayallerinden vazgeçemeyen inançlı bir ruh için bu inatçı insanlar öyle yorucudur ki bir zaman sonra onlar da kendilerini zorunlu bir vazgeçişe itekler. Ve bunun en kötü tarafı bu vazgeçişlerin ardında yatan yalnızlık duygusudur. Hayallerimiz olmadan yalnızız. Aklımız yalnız.

Ha Neul işte o tehlikeli yalnızlık ve hayalleri arasında duruyordu. Kim Taehyung'un onu sokmaya çalıştığı zorunlu gerçeklik kalıpları yüzünden bir çok hayalinden vazgeçmişti. Mutlu bir ilişki, mutlu bir aile, normal bir iş, normal arkadaşlar, eğlenceli bir hayat... Ulaşmak istediği tüm bu büyük hayaller Kim Taehyung'un 'ben istersem olur ve ben istemezsem olmaz' kalıplarına kurban verilmişti. İşini, arkadaşlarını, hastalıklı ilişkisini, normal hayatını ve babasını kaybetmişti.

Ancak Ha Neul kanaatkar bir kadındı. Bunlardan daha azıyla da yetinebilirdi. Ha Neul'e kendini kaçınılmaz kılan sevgilisiyle, Kim Taehyung ile de yetinebilirdi. Aklını yalnızlıktan kurtarmak için yaralı hayallerini onunla süsleyebilirdi. Eşsiz kokusunu, dokunuşlarındaki tedirginliği, hafifliği, yalnız kendisine Zümrüt deyişini, ensesinde konaklayacak sıcak nefesini. Yaralarıyla yaşamayı başarmış yeni bir aile... Bunlar Ha Neul'ün yalnızlaşan aklına yoldaş olamaz mıydı? Belki... Ya da belki Ha Neul sandığı kadar kanaatkar değildi ve belki içinde bir yerlede Kim Taehyung'un kendisine, sevgisine nefret kusuyordu.

Bu öyle büyük bir çelişkiydi ki! Aklını ve duygularını toplamasının imkanı yoktu. Kaybolmuştu. İki kindar adamın başka hayatları yok sayarak oynadığı bu oyunda kaybolmuştu.

Her şey üstünkörü yaşanıyor, ölen ölüyor, kalan tutamadığı yasların intikamını almaya çalışıyordu. Ve Ha Neul gerçeklikten sıyrılmayı ilk kez böyle delicesine istiyordu. Son iki ayı silip atmak, yaşananları okuduğu ve çok etkilendiği bir kitabın bilinç altına yansımasıyla gördüğü etkileyici bir rüya olarak hatırlamak istiyordu. Ancak yüreğinde hissettiği ince sızı dalamadığı uykularında rüya göremeyeceğini yüzüne vuruyordu.

Yine de günler sonra kapatığı gözleri biraz olsun ağrımayı kesmişti. Etraf karanlıktı ve çekilmemiş perdesinden içeriye sokak lambasının sarı ışığı giriyordu. İster istemez tüyleri diken diken oldu. Ama tüylerini diken diken eden asıl şey duyularından içeriye sızan yabancı kokuydu. Ensesine vuran yorgun bir nefesin varlığını hissediyordu. Taehyung uyuyana kadar beklemiş olmalıydı ancak uyuşmayan şey kokusuydu. Taehyung'un kokusu, yaptıklarına ters düşecek şekilde, ev gibiydi. Ha Neul'ün duyduğu bu koku ise yabaniydi. Gergince kıpırdandı yatakta. "Taehyung?" Sesi yeni uyandığı için kısık ve güçsüz çıkmıştı.

"Yanlış tahmin."

Kalbi göğsünü dövmeye başladı aniden. Bu sesin sahibini tanıyordu. Gözleri doldu. Sıra bana geldi diye düşünüyordu. İtiraz edecek, karşı koyacak gücü yoktu. İnfazı kesin olan suçlular gibi buruk bir kabulleniş vardı hâl ve tavırlarında. Gözlerini yere sabitledi, hareket etmedi.

"Sevgilin çok canımı sıktı."

Taehyung bu konuda yetenekliydi. Ha Neul'ün cevap vermeyeceğini bildiğinden konuşmasına devam etti. "Ben de onun canını sıkacağım." Sesini alçaltmış ve Ha Neul'ün yüzüne yaklaşıp kesik nefesini yanaklarına üflemişti. Üflediği nefesi ciğerlerine çekmemek için sıktı kendini. Yatağın sağ tarafında büyük bir hareketlilik olurken kıpırdamadı. Hiçbir tepki vermiyor başına gelecek her şeyi garip bir suskunlukla karşılıyordu.

Good and Bad |KTH|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin