Yağmur: Mert'sin, değil mi?
Yağmur: Beni hep sinir etmeye çalışan başbelası Mert.
Yağmur: Necla teyzenin oğlu.
Yağmur: Karşıma çık.
Yağmur: Sahilde buluşalım.
MÇ: Geliyorum.
***
Sahile varıp denizin tam karşısında durduğumda gözlerim onu aramaya başladı. Bir kaç saniye bulamayınca denize dönüp beklemeye başladım. 4-5 dakika sonra arkamda, yakında birinin hafifçe öksürdüğünü duyduğumda derin bir nefes alıp yavaşça ona dönmeye başladım.
Aramızda iki adımlık bir mesafe vardı. Başımı kaldırdığımda beklediğim gözlerle karşılaşmıştım. Yıllar geçse bile değişmeyen gözlerle. "O'ydun.."
Söylerken garip bir tebessüm yerleşmişti dudaklarıma. "Güzel gözlerini hep kıskandığım çocuk, Mert.." Bunu ben mi söyledim lan?
Şaşkınlığının yerini gülümsemesi alıyordu. Bir şey demek için dudaklarını aralamıştı ki, tekrar kapattı. Bir adım öne gelip aramızdakı küçük mesafeyi daha da azalttım. "Mert.. Bak, şimdi telefonda konuştuğumuz her şeyi bir kaç dakikalık kenara bırakıp, sadece yıllardır görmediğim arkadaşım Mertmişsin gibi davranacağım, tamam mı?" dedim şefkatli ses tonuyla. Başını evet anlamında sallayıp beni izlemeye devam etti.
Aramızdakı mesafeyi aniden sıfıra indirip kollarımı beline doladım ve başımı göğsüne yasladım. Bu yaptığımla kalpten gidecek gibi dursa da... Bir dakika. Gerçekten kalpten gidecek gibiydi bu..
Doğmamış bebeğin anne karnını tekmelediği gibi, şu an kalbi de Mert'in göğüs duvarını tekmeliyordu ve bu gözle görülecek şekildeydi. Bir kaç saniye sonra Mert şoku atlatıp sarılmama sıkıca karşılık verdiğinde istemsizce gülümsedim. Sanırım mutluluğumun sebebi hisslerimin yanılmamış olmasıydı.
Kısa bir süre sonra kendimi geri çekip arkaya yöneldim ve oturup ona da gelmesi için işaret ettim. Oturduğunda gülümsememi silmeden ona dönüp, "Mutluluğumu yanlış anlama ha, anonim konusuna daha girmedim, küçük Mert'le hasret gideriyorum şu an." dedim.
Sessizce başını salladı."Ee? Anlat bakalım, ne var ne yok? Hayat nasıl gidiyor?"
"Gitmiyor. Sürünüyorum."
"Tamam, peki öyleyse.." dedim konuyu değiştirmek istercesine. "Şu anonim meselesini konuşalım o zaman."
"Yağmur," dedi birden ciddileşip bana bakarak. Sonra tuttuğu nefesini bıraktı. "Neyse, boş ver. Konuşalım."
"Benim sana bir şey söylemem gerek.." dedim başımı yerden kaldırmadan. "Kalbini kırmak istemiyorum ama.."
"Ama kırılacağım bir şey. Söyle gitsin."
Derin nefes alıp söze başladım.
"Mert, bak yerin bende hep ayrıydı, öncelikle bunu bilmelisin.." kafamda sözcükleri toparlayıp zorlukla yeni cümleye geçtim. "Ama konu buralara gelince.. Özür dilerim ama kafam gerçekten almıyor. Senin beni sevebilme ihtimalin imkansız gibi geliyor bana." Ayağa kalkıp elimle onu gösterdim."Yani sen Mert'sin işte. O küçük, gıcık Mert. Bilgisayar yüzünden hep kavga ettiğim mesela, o yüzden bize gelmesini istemediğim, ama uzun süre gelmeyince de çok özlediğim o yaramaz çocuk." Kendimi gösterip devam ettim, "Ben de Yağmur. Seni ve benzer arkadaşlarımı onlarca kez canından bezdirmiş bir diğer yaramaz kız çocuğu.."
Sabahtan beri çatık olan kaşlarını denize çevirip gözlerimle temasını kesti. "Yani biz buyuz işte. Bizim aramızda nasıl bir aşk söz konusu olabilir ki? Olmaz yani.. Garip olur, saçma olur, aşk dışında her şey olur ama aşk olmaz.."
Derince gözlerime baktı. Geçmek bilmeyen saniyelerce ve hiç bir tepki vermeden.
Bir süre sessizlik oldu, sadece denizle bakıştık. 15-20 dakika gibi bir zaman sonra ben kalkmaya yeltenince bileğimden tuttu. Bunu yapmasıyla başımı ona çevirdim."Tek bir şey isteyeceğim.." dedi yüzüme bakarak. "Bana yeni Mert'i seninle tanıştırabileceğim bir süre tanıya bilir misin? Tanısan seversin, iyi çocuktur be." dedi başını yana eğerek masumca. Gülümsedim. Gülümsedi.
"Yalan söylemeyeceğim," dedim ve devam ettim. "Seni, büyümüş Mert'i tanımak istiyorum, ama aşık olmak için değil, oyun arkadaşımı tekrar kazanmak için.."
"Peki arkadaşlığımızı devam ettirdiğimiz sürece kendimi sana sevdirebilirsem?"
Gülümsememi silmeden tek kaşımı kaldırıp ona baktım. "Yani?"
"Yanisi, yollarımızı tekrar ayırmadan yeni iki arkadaş olalım diyorum. Bir şans ver. O mızıkçı çocuk böyüdü, bir de bu çocuğu tanı, valla seversin ya, oyunlarımızın hatırına." dedi tepkimden emin olmayıp dikkatle gülerek.
Ona bakıp sesli şekilde güldüm, rahatladı ve gülümsemesini genişletti. "Tamam, öyle olsun bakalım. Tam gidecekken bulduğumuz, yarım kalmış oyunlarımızın hatırına o zaman.."
İkimiz de güldük ve bir süre daha denize bakıp, gün devamında vedalaşıp ayrıldık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Misafir Çocuğu || Texting (TAMAMLANDI)
Short StoryKüçükken annenin bana "büyüyünce kızımı sana vereceğim" diye söz verdiği misafir çocuğuyum. Ve unutmadıysan, sen de beni tanıyorsun. Not: Uzun süre önce yazıldığından, ilk bölümlere göre yargılamamanız önerilir.