"Mert, biz nereye gidiyoruz?" diye bağırdım rüzgara karşı sesim duyulsun diye.
Neşeyle, "Aşk yuvamıza!" dedi gülerek.
Yüksek sesle, "Peki orası neresi?" diye sordum. "Bana ev konusunu hiç anlatmadın ki!"
Gözlerini yoldan çekmeden, "Gidince görürsün!" dedi ve daha da hızlandı.
Ev konusunu her açtığımda 'o iş bende' deyip olağanüstü bir özgüvenle konuyu kapatarak endişelenmememi söylüyordu. Son âna kadar nerede yaşayacağımız hakkında tek kelime etmedi. Söylediği tek şey ona güvenmem gerektiği ve benim oraya kesinlikle ve kesinlikle bayılacağımdı. Ve de sanırım yanılmıyordu, çünki gittiğimiz yol epeyce tanıdıktı.
Yolboyu şüphelerim giderek gerçeğe dönüşürken yüzümde kocaman bir gülümseme belirmişti. Arabayı durdurur durdurmaz kendimi dışarı atıp evin karşısına geçtim ve neşeyle bir eve, bir Mert'e baktım. Kalbim mutluluktan o kadar hızlı atıyordu ki, bunu hiçbir şekilde ifade edemezdim. Mert arabadan inerek gelip yanımda durdu ve tutmam için elini uzattı.
Gülerek, "Bir gün buraya gelinlik ve damatlıkla geleceğimizi aklımın ucundan bile geçiremezdim. Ama şimdi halimize bak." dedi. Uzattığı elini tuttum ve gözlerine çevirdim gözlerimi. Kalbim yerinden çıkacakmış gibiydi. "O kadar çok seviyorum ki..." dedim ona hayran hayran bakarken. Yaklaşıp alnıma bir öpücük bıraktı ve yavaş yavaş eve doğru ilerlemeye başladı. Tüm bu süre içinde gülüşümüz yüzümüzden hiç eksilmemişti.
Gözleri içinde tuttuğu mutluluğu dışarıya haykırıyor gibiydi. Aynı şekilde onun da benim duygularımı hissettiğinden emindim. Anahtarı çevirip kapıyı açtığında tekrar elimi tuttu ve ikimiz de aynı anda adımımızı eve attık.
İçeri girerken bir şaşkınlık dalgası daha sarmıştı beni. Ev geçen sefer gördüğümüzden daha farklı, temiz ve canlanmış gibiydi. Salon rengarenk süs ve balonlarla süslenmişti. Masanın üstüne bir birinden farklı türlerde çiçekler konmuştu ve onlardan salona müthiş bir koku yayılıyordu.
İçimden bu organizasyonu yapanın ellerine sağlık deyip kendimi kanepeye bıraktım. Hemen ardından Mert de yanıma çöktü. O kadar yorgunduk ki, üzerimizdeki kıyafetleri bile değiştirmeye üşenecek durumdaydık.
Kısa bir süre orda otururken Mert hiç yoktan kahkaha atmaya başladı. Saniye farkla ben de ona katılırken evin sessizliğinde sadece bizim kahkahalarımız yankılanıyordu.
Gözlerimiz yaşarana kadar güldükten sonra aniden Mert'in kolları arasında buldum kendimi. Bu gelinlikle beni nasıl bir çırpıda kaldırdığını anlamaya çalışırken merdivenlere yöneldi ve yukarı çıkmaya başladı. "Mert, dur, düşeceğiz!" dedim bana aldırmasa bile. "Kendim de çıkabilirim, indir hadi, lütfen."
Dudaklarını dudaklarıma bastırıp, "Susar mısın, güzelim?" dedi yavru kedi bakışları atarak. Kendimi yerde bulduğumda çatı katında olduğumuzu farkettim. Mert gibi ben de balkona yönelip soğuk havayı içime çektim. Dönüp bir anda kollarımı sımsıkı sardım ona. O da aynısını yaptı ve o kadar sıkı sarıldı ki, neredeyse nefesim kesiliyordu.
Ayrılıp şehre bakmaya devam ederken sessizliği bozup, "Eee, demek ki boşuna 'en mutlu günüm' demiyorlarmış." dedim gülerek.
"Resmen evliyiz ya, farkında mısın?"Benim şaşkınlık ve gülme karışık sorduğum sorularıma ettiği tebessüm her saniye büyüyordu. Sonunda kocaman bir gülüşe dönüştüğünde "İçeri mi girsek?" diye sordu bana bakıp. Onu başımla onaylayınca içeri geçtik.
Aniden ayaklarım yerden kesilince neye uğradığımı şaşırdım ve hızla dönmeye başladık. Tek duyduğum Mert'in dinmek bilmeyen kahkahalarıydı. O kadar mutlu görünüyordu ki.. Ben de ona eşlik ederken birden ayağı bir şeye takıldı ve ikimiz de yatağa sert bir düşüş yaptık. O kadar çok gülmüştük ki, artık ikimiz de hıçkırıyorduk.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Misafir Çocuğu || Texting (TAMAMLANDI)
Short StoryKüçükken annenin bana "büyüyünce kızımı sana vereceğim" diye söz verdiği misafir çocuğuyum. Ve unutmadıysan, sen de beni tanıyorsun. Not: Uzun süre önce yazıldığından, ilk bölümlere göre yargılamamanız önerilir.