5.8

5.7K 506 135
                                    

Hepinize merhabalar. Yeni bölüme geçmeden önce bu kez bölüm öncesi bir not bırakmak istedim.
Şöyle ki, kelimeleri doğru yazdığımdan, ve ya noktalama işaretlerinin doğru konulduğundan emin olmadığım yerlerde kelimeleri bu şekilde belirteceğim. Ve siz de yorum kısmında o kelimeyi düzgün şekilde yazarak bana yardımcı olabilirsiniz. Doğruysa da + bu gibi işaretler bırakarak belirtebilirsiniz💜

İyi okumalar. ♥️

***

Arabayı görür görmez hızla ayağa kalkıp ona doğru gittim. Babam arabadan inip şüpheli bakışlarını üstümüzde gezdirdi ‘bu kim’ diye sorarcasına.

"Ş-şey, baba, bu Mert." diye tanıttım elimle gösterip. Babam beni es geçip direkt Mert'e doğru yöneldi ve tam önünde durdu. "Sen misin şu meşhur Mert? Sezenden adını duya duya birhal olduğum?"

Mert bir an elini kolunu nereye koyacağını bilemedi ve boynuna götürüp kaşıdı. "E-evet efendim, benim galiba." Şu an içinde heyecandan öldüğüne yemin edebilirdim ama ıspatlayamazdım.

Kaşlarını çatıp önce baya bi süzdü onu. Hatta röntgenini bile çekmiş olabilir, emin değilim. Gözlerini kıstı, gözlerine baktı. Cidden çok pis bakıyordu ha. Sevmedi mi acaba?

Bakışlarını çekmeden bir adım daha yaklaştı Mert'e. Ve bir adım daha, ve bir-, aha, elini uzattı. Mert bekletmeden hemen elini sıktı. O sırada ben de bakışmaları esnasında "Haydi içeri girelim," diye müdahele ettim. Mert ayrılıp, "Ben de artık gitsem iyi olur." dedi ama babam kabul etmeyip onu tekrar eve soktu. İşte şimdi gazamız mübarek olsun.

İçeri girdiğimizi görünce annem şaşırıp, "Aa, Mert sen gitmedin mi?" diye sordu. Mert cevap veremeden babam yanıtladı annemin sorusunu. "Ben bırakmadım. Bulmuşken bi oturup konuşalım dedim."

Annem üstünde durmayıp işine döndü. Babam, "Sen bi çay koyup gelsene buraya," deyip beni de mutfağa yolladı. Ben dönene kadar kimseden çıt çıkmamışdı. Çayları getirip geldiğimde koltuğa çökmüş olacakları bekliyordum.

"Eeee, baştan başlayalım bakalım." dedi babam ellerini dizlerine vurup konuya giriş yaparken. "Nerede tanıştınız? Nasıl oldu bu iş?"

Maşallah, ebeveynlerimin ikisi de fazla net.

Mert yerinde huzursuzca kıpırdanıp gözlerini yere çevirdi. Bense gerilmekten iki büklüm olmuş, maç izler gibi babamla Mert arasında gidip geliyordum.

Mert aklına bir şey gelmiş gibi aniden parladı (hayır cidden parlamadı) ve lafa girdi. "Yeşim ablanın düğününde karşılaşmıştık ilk kez ya hani. Hepimiz ordaydık, ben de o çocuklardan biriydim hani. Sonra bir kaç kez size misafir gelmiştik, siz bize gelmiştiniz han-"

"Dur oğlum, dur. Öyle mi dedim ben? Büyük haliniz," dedi eliyle bizi baştan aşağı gösterek. "Yakın zamanı anlat bana."

Çok kazık yerden çaktın soruyu babacığım..

Tekrar yüzü soldu ve halının desenleriyle bakışmaya devam etti.

Ne söyleyebilirdi? Hayır yani, onca sene beni manyak gibi takip ettiğini mi söyleyecekti? Hayatta olmazdı. Babam, abartısız, bardağı kafasına geçirirdi.

Acilen bir şey bulması gerekti, biz hızlı hızlı bir şeyler düşünürken kurtarıcı meleğimiz olan annem dahil oldu olaya.

Az önceki konuyu darmadağın ederek yeni yaptığı keki yeni konu başlığımız haline getirdi. "Fırından yeni çıkardım, sıcaklığı şu an tam kıvamında. Hadi yiyin soğutmadan." dedi. "Mertciğim, az önce çok insan vardı, konuşamadık. N'apıyor sizinkiler? Selam söyle." Çayından bir yudum alıp tekrar ona döndü. "Ya da sen en iyisi yarın akşam bize çağır onları. Hep birlikte bir akşam yemeği yiyelim. Zaten nereden baksan kaç yıl oldu bir birimize böyle misafirliğe gitmeyeli. Değil mi ama?"

Babam sabahtan beri konuşulanları dinlemiyormuş gibi sadece tek bir şeye odaklanmıştı. Mert'e.
Gözlerini kısıp bir an bile ondan ayırmadan süzüyordu onu.

Normalde bu kadar ciddi, sert görünümlü biri değildir ama bu gün ayrı bir hal vardı sanki üzerinde.

Nihayet suskunluğunu bozdu, "Seni sabahtan beri gözüm bir yerden ısırıyor ama.." dedi kendi kendine konuşur gibi. "Dur, bulacağım şimdi."

"Nerede göreceksin Samet, en fazla bir düğünde falan görmüşsündür illa ki."

Babam onu dinlemiyormuş gibi kendi kafasındakılari tartmakla meşgulken, bir anda kaşlarındakı çat yok olmaya başladı ve lafına devam etti.
"Sen o arabama aldığım çocuksun, değil mi?" diye sordu. Tabi ya! Adamdakı hafızaya bak.

Mert toparlamak için lafa girip, "Şey, efendim, o tamamen bir tesadüftü. Siz değil, herhangi bir araba da ol-"

"Ya da kader yollarını kesiştirmişdir, kim bilir?" diye annem ordan ekledi imayla gülerek.

Annem olaydan hayli hayli haberdarmış gibi görünüyordu. Babam her şeyi böyle anneme anlatıyor muydu ya? On numara, beş yıldızlık hareket yalnız.

"Yok ya, biz o zaman tanışmıyorduk bile," diye atladım başka şey düşünmesinler diye. "Y-yani, ben tanımıyordum."

Babam sabırsızlıkla nefesini verip, "Siz bana adam gibi anlatacak mısınız nereden tanıştığınızı?" diye sordu ses tonunu sakin tutmaya çalışarak.

Aha Cafer, şimdi gelmenin tam sırası.

Sanırım annem bu gün kurtarıcı melek rolunde kararlıydı. Babama dönüp küçük çocuk azarlar gibi, "Aaa, ne darlıyorsun çocukları? Hem kızının doğum günü bu gün, tebrik ettin mi?" dedi annem. Babam hiç bir şey söylemeden çayı kafasına dikti. Biz de sessizce onu izledik.

Elini cebine atıp araba anahtarını çıkardı ve masaya koydu. Mert'e dönüp, "Genç, al şu anahtarı. Hadi git arka taraftan küçük hanımın hediyesini getir bakalım." dedi.

Mert ilk önce şaşırsa da, ikiletmeyip hemen kalktı ve dediğini yaptı. Odaya geri döndüğünde elinde iri bir çiçek buketi ve bir kutu vardı. Çiçeği bana uzatıp kutuyu da masaya bıraktı. Babam ayağa kalkıp yanıma gelince ben de ayağa kalktım ve sarıldık. Saçlarımdan öpüp, "İyi ki doğdun biricik kızım benim, yağmur tanem. Sana uygun bir hediye  için çok düşündüm, sonunda aldım işte küçük çaplı bir şeyler. Ne kadar işine yararsa artık." dedi gülümseyerek. Yaklaşıp yanağına bir öpücük bıraktım ve tekrar sımsıkı sarıldım. "Seni çok seviyorum, babacığım." dedim dolan gözlerimle.

Bilmiyordu ki, hediyeler önemsizdi aslında. Şu an onları bir arada görmek bile beni bulutların tepesindeymişim gibi hissettiriyordu. Düşünsenize, ailem ve sevdiğim insan. Benim için, bir arada, huzur ve mutluluk içinde.

Keşke mutluluk elle tutulur bir şey olsaydı da, açıp gösterebilseydim ne kadar yoğun olduğunu. Hem de sadece 3 kişi yüzünden. Hayatımın anlamı 3 kişi..

***

900

07062020

Misafir Çocuğu || Texting (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin