Dinlediğim bir şarkıyı da buraya bırakıyorum. Geçen bindiğim bir takside duymuştum. Bir an Güneş 'in söylediğini falan düşündüm. Bizim dilimizde değil ama olsun .
Bu arada sadece YEİS' i okuyanlar, diğer hikayelerini okumaya korkuyorum , falan diyorlar arada. :D Korkmayın, üç hikayemin konusu da kurgusu da birbirinden çok farklı. :)Güneş Aksoy'un , güçlü ve sarsılmaz duruşunun ardında yaşayan, kimseye göstermediği yaralı minik bir kız çocuğu vardı.
O, doğuştan şansız olan insanlardan biriydi, doğuştan terk edilmişti onu en terk etmemesi gereken kişi tarafından üstelik .
Çocukken insanlar hep neden babasının soy ismini değil de annesinin soy ismini aldığını sorgularlardı. Neden hiçbir önemli günde, hiçbir zaman babasının olmadığını sorup dururlardı. İnsanlardan kaçışı ilk o zaman başlamıştı. Kendine koca koca tuğlalardan duvar örmeye küçük bir kız çocuğuyken başlamıştı.
Sonrasında annesi Sedef Aksoy 'un, Türkiye gündemine oturan ölümü ile birlikte terk edilmişliği büyümüştü ve hatta belki de on katına çıkmıştı . Henüz babasının olmadığı ve olmayacağı, babası tarafından terk edildiği gerçeğini yeni yeni anlamaya, idrak etmeye başlamışken bu defa da en değerlisi, annesi feci bir kazada can vererek onu terk etmişti. Artık örmeye başladığı tuğlalar koca koca duvarları oluşturmuştu. Güneş Aksoy dört bir yanına yüksek duvarlar inşa etmişti.
Güneş , annesi de öldükten sonra artık tamamen kimsesiz kaldığında, ablası ve eniştesinin evinde kendini fazlalık gibi hissettiği o günler de başlamıştı.
Ablası iyi biriydi, eniştesi de iyi biri, zengin bir iş adamıydı. Lakin aile denilen şey anne, bana ve çocuklardan oluşurdu. Aile denilen kavramın içinde bir baldız hiçbir zaman olmazdı. Kim ona nasıl davranırsa davransın koca evde kendini hep bir fazlalık olarak görmüştü. Ablasının hamile kalmak için tedavi gördüğü o zamanlarda konuşmaları dinlemiş, eniştesinin "Stresten uzak durman gerek. İstersen Güneş 'e artık ayrı bir ev açıp biraz şehirden uzaklaşalım. Yıllardır bizimle zaten. " dediğinde, aslında onu bir fazlalık olarak gören tek kişinin kendisi olmadığını anlamıştı.
Annesinden kalan son mal varlığını da satıp kendine küçük bir gecekondu tutmuştu. Çok çalışmıştı, hem okuduğu üniversiteye hem de bale okuluna burslu olarak girmişti. Ablasından gelen yardımları asla kabul etmemiş, yıllarca hem çalışmış hem de okumuştu. Bazen günlerce uyumamış, günlerce yemek yememişti. Ama daha mutlu, daha huzurluydu. Ona kendini mutlu hissettiren şey koca bir evde yaşadığı lüks görünümlü hayat değil, kendi başına güçlü ve ayakta kaldığı o hayattı. Kimseye ihtiyacının olmadığını hissettiği her an kendini iyi hissediyordu. Üstelik hem maddi hem manevi anlamda kadınlara ve çocuklara yardım için kurulan birçok derneğe destek oluyordu.
Güneş Aksoy fazla güçlü bir kadındı.
Dostları olmuştu, yeni insanlar girmişti hayatına.
Her insanın acıya karşı kendini korumak için verdiği tepki farklıydı. Kimi insanlar ağlar, kimileri birilerinin omzuna sığınır, kimileri ilgi ve şefkat dilenirdi. Güneş çok kötü günler geçirmişti, ördüğü duvar her yaşadığı acıda biraz daha yükselmişti. Onun acıya karşı verdiği tepki buydu. Canı yanmasın daha fazla diye uzaklaşmıştı herkesten, bir buz kütlesi haline gelmişti. Yaralı kız çocuğunu, yarattığı umursamaz ve kibirli kadın ile ört bas etmişti. İnsanlara karşı koca mesafesi onun koruma kalkanı olmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YEİS
RomanceAşk, yalanın sinsi kollarına sığındı ve koca bir felaket başlattı. Felaket büyüdü, peşine onlarca masum insanın hayatını kattı. Koca bir ihanet, her şeyi ezip yok ederken artık hiçbir şeyin geri dönüşü yoktu. Acımasız bir intikam planı tüm dünyayı...