"Abla haftalar geçti. Neden küstünüz annemle bilmiyorum ama artık barışma zamanı gelmedi mi?" diye sordu Defne.
Haftalar olmuştu ama annesi ve ablası hâlâ birbirine küstü. Konuşmuyorlar ya da sadece birkaç kelime konuşuyorlardı. Annesi kötü görünüyordu. Ama ablası ondan bin kat daha kötü görünüyordu.
Defne onları hiç böyle görmemişti. Neden küstüklerini anlatmıyorlardı. Sadece küslerdi. Sadece mutsuzlardı.
Yanıt alamayan Defne ablasını öptü ve okula gitmek üzere evden ayrıldı.
Yalnız kalan Hazal 'ın gözlerinden yaşlar dökülmeye başladı. O adamın ona o iğrenç isteğini sunmasının üzerinden iki hafta geçmişti. Hazal iki haftadır evden dışarıya adım atmamıştı. O adam ve onun köpekleri iki haftadır ona bulaşmamışlardı. Fakat o adam ruh hastasıydı. Yine geleceklerdi. O iğrenç isteği yerine getirmesi için belki bu defa onu yine Defne ile tehdit edeceklerdi.
O gün o evde duydukları ise Hazal 'ın düşünmekten ruhunu yoran bir başka şeydi. O adamın sözleri, konuşmaları kulaklarına ulaşmıştı.
Güneş Aksoy demişti.
Onu tanıyordu. Bir yıldan daha uzun zaman önce çocuklar için yapılan etkinlikte bir araya geldiği kızdı Güneş Aksoy . Esin' in en yakın arkadaşıydı. Hazal, Esin ile arkadaş olsa da zamanla, Güneş o kadar burnu havada biriydi ki onunla değil arkadaş olmak bir daha yan yana bile gelememişlerdi.
Zamanla Güneş yok olmuştu. Esin ondan hiç bahsetmemişti. Tesadüfen Altay ile tanışmıştı Hazal. Sonra onun Esin 'in abisi olduğunu öğrenmişti. Fakat şimdi Bora denen adam Altay ile Güneş' in ismini birlikte anıyordu.
Neler olmuştu anlamıyordu Hazal. Gördüğü o fotoğraf karesi zaten zihnini yeterince bulandırmışken şimdi ise belirsizliğe hiç alakası olmayan başka bir isim sızmıştı, Güneş Aksoy.
Hazal uyumak için gözlerini kapadığında, çalan ve tekmelenen kapının sesi gözlerini hızla açmasına neden oldu.
Annesi çalışıyordu, kız kardeşi okula gitmişti.
İşte yine canavar soluğu kapısında almıştı yine .
Hazal ayağa kalktı ve mutfağa gidip eline en keskin bıçaklardan birini alıp, bluzunun kol kısmının içine sakladı.
Ölecekti ya da öldürecekti.
Ama bedenine bir başka elin daha dokunmasına müsaade etmeyecekti. O adamın kendisini kukla niyetine kullanmasına izni yoktu. Hiç olmamıştı ama şimdi her zamankinden daha cesurdu.
Kapıyı açtığında ise gelenin Altay olduğunu gördü.
Altay berbat görünüyordu. Genç adamın sakalları ve saçları uzamış ve birbirine karışmıştı. Hazal onu yalnızca birkaç aydır görmüyordu fakat sanki aradan birkaç yüz yıl geçmişti çünkü Altay yaşlanmış, hastalıklı biri gibiydi.
Altay, Hazal 'ı itti ve kapıyı gürültüyle kapattı. Hazal yaşadığı ana anlam veremedi. Acıları kendisi çekmişti hak etmediği halde. Dayanamayıp, son noktaya gelip ev basması gereken kendisiydi fakat şimdi Altay' ı bulmuştu kendi kapısında. Yaşananları mı öğrenmişti?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YEİS
RomanceAşk, yalanın sinsi kollarına sığındı ve koca bir felaket başlattı. Felaket büyüdü, peşine onlarca masum insanın hayatını kattı. Koca bir ihanet, her şeyi ezip yok ederken artık hiçbir şeyin geri dönüşü yoktu. Acımasız bir intikam planı tüm dünyayı...