YEİS klişe onlarca şeye tepki olarak yazılmış, çok farklı bir kurgudur.
Dikkat! Son sayfa tükendiğinde, kitabın sonuna geldiğinizde çok uzun bir süre etkisinden çıkamayabilirsiniz.
Şu an bir adet dava dosyamız var. Hakaret ve özellikle de emek hırsızlığı gibi bir durumda yine, bir kez daha çekinmeden yasal süreci başlatacağımı şimdiden belirtmek isterim.
Kurgunun tüm hakları saklıdır!
İlk yayınlanma tarihi : 25 Nisan 2015
2015 yılında ÜÇ SANİYE olarak yayımlanmaya başlanmış, 2017 yılında ismi YEİS olarak değişmiştir.
*****
Bora, banyo kapısını açtı ve çıkardığı rahatsız edici sesleri hiç umursamayarak, yatak odasına girdi. Çıkarmış olduğu seslerden rahatsız olan kadın, huzursuz bir biçimde gözlerini araladı ve hemen karşısında gördüğü kusursuz beden ile, yüzünde ki rahatsız ifade heme silinip, yerini memenuniyetle gülümseyen bir ifadeye bıraktı.
"Günaydın. " dedi hafif uykulu sesiyle fakat tek kelimelik de olsa bir yanıt alamadı.
Bora, hızlı bir biçimde giyisilerini üzerine geçirdi. Yatağında yatan o kadından bir an önce kurtulmak istiyordu. Hızlı adımlarla yatağının yanına ilerledi ve hemen yatağın yanında duran çekmeceyi açarak, içinden cüzdanını buldu ve cüzdandan çıkardığı hiç de az olmayan miktarda ki parayı, kadının üzerine fırlattı. "Evimden def olman için yalnızca beş dakikan var." dedi ve kadının etrafa saçılmış giysilerine göz ucuyla baktı. Bu kadınla başka bir işi kalmadığına göre, evinde bir dakika için bile kalmasına gerek yoktu ve genç adamda zaten bir dakikaya bile tahammül edebilecek gibi değildi.
Genç kadın ise aldığı cevaba karşılık, gözlerini kıstı ve beyaz ince çarşafı bedenine gevşek bir biçimde sararak doğruldu. Hemen üzerinde duran kağıt parçalarına şok olmuş gözlerle baktı ve eline geçirdiği birkaç kağıt parçasını, hafif havaya kaldırarak , "Bu..." dedi ama devamını getiremedi. Gördüğü muamele karşısında resmen hayrete düşmüştü.
Bora, kol saatini takmakla meşgulken, yatağındaki kadına bakma gereksinimi bile duymadan, "Beğenmedin mi?" diye sordu. Sesi fazlasıyla alaycı ve aşağılacıydı. "Oysa o para senin ederinden bile fazla . ''
Kadın ise duyduğu ve tüm kalbini delik deşik eden, zehirli sözler ile sesli bir biçimde yutkundu. Bunu hak etmemişti. Gözleri doldu ve gözlerine hücum eden göz yaşlarını geri göndermek için tüm gücüyle direndi. Gördüğü muamele fazlasıyla aşşağılacıydı.
Yataktan kalktı ve bir kadın daha ne kadar yerin altına sokulabilir diye düşündü. "Sen beni hayat kadını mı sandın?" diye sordu. Sesinde kırık dökük bir tını vardı. Bedeni, Bora'nın tam karşısındaydı fakat genç adam ile uyandığından beri bir kez olsun göz göze gelememişlerdi.
Bora ise kafasını kaldırdığında , iğrenç diye nitelendirdiği bir surat ile karşı karşıya geldi. Kadının sarı saçları, açık teni ile birleşmiş ve renki gözleri ile birlikte genç kadın oldukça güzel bir yüze ve fiziğe sahipti. Ancak bu Bora'nın umrunda dahi değildi. Ona göre her kadın iğrençti. Kadın sıfatını almış her varlıktan nefret ediyordu. Bazen, sokağa çıkmak ve değerli olduğunu zanneden her kadının yüzüne bakıp "Sizin yüzünüzden cennetten kovulduk." diye haykırmak istiyordu. Kadınlar... Onlar bu dünyanın en berbat varlıklarıydılar. İstediğinde , bir erkeğin aklına ve en önemlisi kalbine girip, ona her türlü şeyi yaptırabilecek kadar sinsi ve yine istediğinde, bedenini pazarlayacak kadar ahlaksız varlıklar olabiliyorlardı. Yıkılmış her erkeğin arkasında, yine çirkefliğini ortaya koymuş bir kadın olmaz mıydı her zaman?
Kendini bir kadın yüzünden bir harabeye dönüşmemiş miydi?
Her kadının içinde doğdukları andan itibaren acımasız ve arsız bir fahişe yatardı. İşte kadınlara karşı öğrenebildiği ve bildiği tek gerçek buydu!
"Sanmak. Bir hayat kadınından ne farkın var ki? " diye sordu acımasızca. Bu dün gece karşısında, kendini ona kabul ettirmek için şekilden şekle giren o kadın değil miydi? Bir anda bu şekilde kaliteli kadın havalarına girmesi, Bora'nın içinde kahkahalarla gülme isteği uyandırdı.
Kadının ise duyduğu sözler karşısında ağzı açık kaldı.
Bir kadın değil miydi, çektiği tüm acı ve sancılara rağmen Bora'yı dünyaya getiren, onu kendi canından bile çok seven... Kadın, dünyanın en narin ve kırılgan varlığı değil miydi? Başarılı her savaşın cephe önünde ve arkasında, kadınlar yok muydu? Cennet onların ayaklarını altına serilmemiş miydi?
Bir kadın çıkmış ve tüm bu gerekçekleri silmişti genç adamın zihninden. Bir kadın Bora'nın tüm kadınlardan nefret etmesini sağlayacak kadar aşağılık olmuştu.
"Bora, ben seni seviyorum. " dedi genç kadın ve dokunmak için uzandı genç adamın yüzüne doğru ancak Bora, onun elini kendisine dokunamadan havada yakaldı ve" Bana bak Hande! " dedi sinirli bir ses tonuyla.
" Benim adım Hande değil ki... " dedi genç kadın acı çeke çeke.
Adının bir önemi yoktu.
Bora, cüzdanını eline aldı ve bir deste daha para çıkartarak kadının yüzüne attı." Evimden def olman için üç dakikan var. "
Genç kadının gözlerinden sıcak bir damla, buz kesmiş suratından kayıp boşluğa düştü. Bora'nın kolunu sertçe kavradı ve G yazan kısmı göstererek" Bunun yüzünden değil mi?! " diye bağırdı. Koluna bu harf kendisi tarafından kazınmış ve yara zamanla kahverengi bir kabuk bağlamıştı. " Bana bu yüzden böyle davranıyorsun. Kim bu? Gizem? Gül? Gamze? " Genç kadın hem bağırıyor, hem de hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Elinin tersi ile yüzünü kuruladı." Bu orospu yüzünden değil mi? " dediği anda, Bora genç kadını hızla çevirdi ve duvara yasladı. Kadının üzerinde ki çarşaf kayıp yer ile buluşmuştu ancak ne Bora bundan çekiniyor, ne de kadın bundan zerre utanç duyuyordu!
" Seni öldürürüm! " dedi, yüzünde tıpkı bir Azrail'in korkunç ifadesi vardı. Kabini tuzla buz eden o kadına yakışan en iyi sıfat belki buydu fakat bunu bir başkasının ağzından duymak, yaşadığı onca şeye, yediği o okkalı kazığa rağmen hâlâ kabullenebildiği bir şey değildi.
Güneş. Aşkın karanlık yüzü Güneş. İhanetin adı Güneş. İntakım kod adı Güneş...
Bora'nın hayatının miladı Güneş.
Bora, kadının kolunu sertçe tuttu ve yerde duran birkaç bez parçasını da eline alarak, kadını dış kapıya doğru sürklemeye başladı. "Bora yapma!" diye yalvardı zavallı kadın ancak karşısında bu yalvarışlara yanıt verecek vicdanlı bir erkek yoktu.
O erkeğin vicdanı aylar önce yakılmış ve hiç acımadan külleri etrafa atılmıştı. Artık onun hissedebileceği bir vicdanı ya da attığını hissedebildiği bir kalbi yoktu.
Kadının çıplaklığına hiç acımadan attı dışarıya ve bakma gereği bile duymadan kapıyı kapattı.
Kapanan kapının tok sesinden sonra, kolunda yazan, bıçağın en keskin tarafıyla tenine kazıdığı o harfe baktı, G.
Karşısında duran boy aynası ile göz göze gelmesiyle birlikte, elini yumruk yaptı ve boy aynasına sert bir yumruk attı. Attığı yumruk elinde koca bir hasar bıraktı. Elinden oluk oluk kan akmaya başladı. Ve kırmızı kan, kızıl alevlere dönüştü. Alevlerden güçlü bir kıvılcım, Bora'nın o fakir mahalledeki gece kondusuna düştü. Kıcılcımlar büyüdü, alevler tüm evi sarmaya başladı . İlerleyen koca alevler, Bora'nın yatak odasına ulaştı. Orada uzanmış bir erkek ve bir kadın vardı. Kadın çoktan uykunun huzurlu kollarına bırakmıştı kendini, adam ise özlem ve yüreğine bile ağır gelen bir sevgiyle, kollarında uyuyan meleğini izliyordu . Alevler tüm odayı sardı. Kadın yandı. Adam öldü.
Facebook » Burcu Batur Hikayeleri
İnstagram » bb_batur
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YEİS
RomansaAşk, yalanın sinsi kollarına sığındı ve koca bir felaket başlattı. Felaket büyüdü, peşine onlarca masum insanın hayatını kattı. Koca bir ihanet, her şeyi ezip yok ederken artık hiçbir şeyin geri dönüşü yoktu. Acımasız bir intikam planı tüm dünyayı...