"Viskinizi hemen getiriyorum." demişti ela gözlerin güzel yüzlü sahibi ve ayrılmıştı Bora'nın yanından.
Bora, kendini ela gözlerin etkisinden zaten kurtardığı kanaatindeydi. Ancak o bal rengi gözler ile karşı karşıya geldiği an, aslında sadece kendini kandırdığını anlaması uzun sürmemişti. Bora, kendini Güneş'in ağından aslında hiç kurtaramamıştı. Bu nasıl bir çekimse, Bora bu çekimin bir kurbanıydı ve bu çekimin etkisinden kurtulamıyordu her nedense.
Dibinde ki ela gözlü, kumral kadın az önce Bora'da erkekliğe dair şeylerini harekete geçirmeyi başarmıştı ama bu başarısı Güneş'in sesi ile, Güneş'in yüzü, onun bakışları ile sönüp yok olmuştu. Bora, yanında ki kadına tiksinti dolu bir bakış attı ve onu kucağından iterek ayağa kalktı.
Bu kızda her ne varsa, varlığı ile birlikte, diğer kadınları haram etmişti Bora'ya.
Bora, hiçbir şey söylemeden az önce ne hevesler bağlayıp geldiği gece kulübünü terk etmişti. Artık daha net anlıyordu ki, bir anda içine düşen yangının sebebi arzu değildi.
Arabasına binen genç adam, hızla evine gitmeye başladı. Ulaşmayı hedeflediği nokta, zengin Bora'nın eviydi. Kafasında yapması gereken hesaplar, çözmesi gereken sorunlar vardı. Güneş meselesini belli bir sonuca bağlamalıydı. Bu kızın kendisine yaptığı şeyin adı her neyse buna bir isim koymaya ve ona göre hareket etmeye kararlıydı.
Bora, az sonra evine ulaştığında, yatağının altından bir kutuyu çıkardı ve yatağının üzerine oturdu. Eski kutuyu açıp, içerisinden aile albümlerini çıkardı ve incelediği albümler arasından anne ve babasının evlilik fotoğraflarından oluşan, gösterişli albümü eline aldı.
İnsan bazı şeylere dikkatli bakmayınca, her şey basit birer obje olarak kalıyordu zihninde. Ayrıntılar belleğe yerleşmiyor ve gerektiğinde lazım olan bu ayrıntılar insan aklına gelemiyordu bir türlü. Mesela önceden bu fotoğraflar, fotoğraftı işte. Anne ve babası evlenirken, mutluluklarını somutlaştırıp, karelere dökmüşlerdi, ileride çocuk ve torunlarına gösterme niyetiyle. Ama Bora, şimdi bakınca dikkatli bir şekilde bu fotoğraflara, her fotoğrafta yer edinmiş o ayrıntı, her karede dikkatini çekiyordu genç adamın.
Kemal Arslanoğlu'nun, Zeynep Arslanoğlu'na olan o bakışları...
Kemal Arslanoğlu oğlunu çok sever, ona olan sevgisini hep oğluna hissettirirdi. Kemal Arslanoğlu oğluna hep, sevgi ile büyülenmiş şefkatli gözlerle bakardı.
Kemal Arslanoğlu, annesini çok severdi, Kemal Arslanoğlu kız kardeşini çok severdi ama Bora, bu bakışları kimsede böyle görmemişti.
Kemal Arslanoğlu kimseye aşkına baktığı gibi bakmamıştı.
Bora, annesinin gözlerine gönderilen o bakışları babasında hiç görmemişti.
Aşk. Bunun ismi miydi? Aşk. Bu bakışların adı mıydı?
Güneş. Onu bale okulunda ilk gördüğü an, zihni gördüğü yüzü bir daha unutmamaya niyetlendiği o ilk an. Bale yaparken ki o hali. Bakışıları. Çocuk yurdunda ki o şefkatli, tanımadığı çocuklara karşı o ilgili hali. Koskoca kamyonun altında kalmaktan kurtulup, üst üste yığıldıklarında, nefesi nefesine değerken, burun buruna geldikleri o anda, genç kızın yüzünde gördüğü o endişeli tını...
Bora, son birkaç günü, aklından geçirirken, damarlarından akan ılık sıvının sıcaklığının yükseldiğini ve akışının hızlandığını hissetti. Kendi soluk seslerini, kendisi duyar vaziyete geldi.
Bir kızın hayali bile, bir erkeği bu kadar geçirebilir miydi kendinden?
Ve Bora, kafasını kaldırıp ayna ile göz göze geldiğinde o tanıdık ışığı, o tanıdık, büyülenmiş bakışları gördü.
![](https://img.wattpad.com/cover/34177224-288-k986851.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YEİS
RomanceAşk, yalanın sinsi kollarına sığındı ve koca bir felaket başlattı. Felaket büyüdü, peşine onlarca masum insanın hayatını kattı. Koca bir ihanet, her şeyi ezip yok ederken artık hiçbir şeyin geri dönüşü yoktu. Acımasız bir intikam planı tüm dünyayı...