Genç kadının bilinci açılmaya, kendine gelmeye başlamıştı. Gözlerini açmaya çalışıyordu ancak hem bedeninde hem de gözlerinin üzerinde tonlarca ağırlık vardı sanki. Gözlerini hafif hafif aralarken, bulanık gördüğü şeyler her geçen saniye biraz daha netleşmeye başlıyordu.
Ellerini gözlerine götürdü ve ovuşturdu, üzerinden koca bir kamyon geçmişti sanki.
Uzun bir uğraş sonrasında, gördükleri netleşmişti sonunda. Tanımadığı bir yerde, bir odadaydı. Beyazdı her şey, bembeyaz... Ancak nerede olduğunu hâlâ anlamamıştı, burası neresiydi ve en önemlisi onun burada ne işi vardı?
Dakikalarca, uzanmış olduğu yatakta etrafı süzdü, anlamaya, hatırlamaya çalıştı. Ama olmadı...
Genç kadın doğrulmaya çalıştı ve yatakta oturur pozisyona geldi, bir kez daha odayı baştan aşağıya süzdükten sonra gözleri kendi bedeni ile buluştu.
Yorganı üzerinden atmasıyla birlikte, şu an yatakta yarı çıplak olduğu gerçeği, yüzüne tokat gibi çarptı. İç çamaşırları dışında giysileri bedeninde değildi.
Genç kadının gözleri şaşkınlık ile büyüdü ve henüz nedenini anlamamış olmasına rağmen, gözlerinden zehir gibi yaşlar süzülmeye başladı. Bir hıçkırık koptu dudaklarından ve tenha odaya yayıldı.
Hatırlamaya çalıştı, en son neredeydi ya da ne durumdaydı? Aklına gelen donuk sahneler ile yüzünü acı ile buruşturdu. Uzun saçlarının arasına daldırdığı parmakları, şu an saç diplerine işkence ediyordu.
En son bardaydı. Yanında biri daha vardı. Adamın yüzünü, simasını hatırlamaya çalışıyordu. Ve hatırladığı isim ile bir çağlık kopuverdi boğazından.
Ellerini saçlarından çekti ve bedenini sarmaladı. Yorganı biraz daha itti. Dün akşam, hatırlamasa da yaşananları artık az çok tahmin edebiliyordu ama korku ile çarpan yüreğinde hâlâ az da olsa umut vardı. Umut kırıntıları hâlâ varlığını koruyordu. Olmamasını diledi, başka açıklaması olmamasına rağmen, yapmamış, o tanımadığı adamla yatmamış olmayı ümit etti.
Parmaklarını, saçlarının arasına tekrar daldırdı ve tekrardan saçlarını yolmaya devam etti. Ayağa kalkmak için doğrulduğunda karnında, sırtında, başında ve hatta bacaklarında hissettiği uyuşma ile duraksadı bir an ve gördüğü şey ile birlikte kalbine, ruhuna keskin bir bıçak saplandı.
Saplanan bu zehirli bıçağın acısını, bir ömür geçse de unutmayacak, unutamayacaktı, biliyordu...
Genç kadın, kalktığı yatakta gördüğü kırmızı lekeler ile feryat dolu çığlığını bastı bomboş odaya ve bütün oteli, bu acı dolu ses ile inletti.
O adamla yatmıştı.
O adamla, Bora'yla sevişmişti.
"Hayır! Hayır olamaz!" diye feryat eden kadının gözlerinden, kan gibi tanecikler akıyordu.
O an, o saniye yok olmayı diledi, ölmeyi istedi ama ne yazık ki hâlâ nefes alıyordu. Çaresizlik koştu ve tek çekişte çarşafı aldı yataktan. Hem çığlık atıyor hem ağlıyor hem de çarşafı parçalamak için tüm gücünü kullanıyordu. O izler artık bittiğinin, Hazal'ın yok olduğunun somut bir deliliydi çünkü.
Bir gece de hayatı mahvolmuştu genç kadının, her şeyini kaybetmişti. Namusunu, şerefini, bedenini, ruhunu ve de aşkını... Sahi Altay kabul eder miydi bu kadını, affeder miydi, asla etmezdi. Hiçbir erkek, tek gecelik bir zevk uğruna kirlenmiş, tüm şerefini kaybetmiş bir kadını kabul etmezdi. Kimse kendisini aldatan bir kadına kucak açmazdı. Altay'la nişanlı olmasına, Altay'a aşık olmasına rağmen sarhoş olup kendini henüz iki gün önce tanışmış olduğu bir yabancının kollarına atmış ve ilkini ona sunmuştu. Altay her şeyi kabul ederdi belki ama bu ihaneti asla kabul etmezdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YEİS
RomansaAşk, yalanın sinsi kollarına sığındı ve koca bir felaket başlattı. Felaket büyüdü, peşine onlarca masum insanın hayatını kattı. Koca bir ihanet, her şeyi ezip yok ederken artık hiçbir şeyin geri dönüşü yoktu. Acımasız bir intikam planı tüm dünyayı...