Dünya, insan denilen garip bir canlının iki ayak üzerinde durmayı başardığı zamandan bu yana ne yazık ki ancak bir kanser hastası kadar sağlıklıdır. Kendisinin geliştirdiği ve yine kendisinden beslenen bir hücre tarafından kanı emilir çünkü. Ve o zararlı hücreler, sadece dünya ile de yetinmezler. Kendilerine en büyük zararı yine kendileri vermektedirler. İçinde bulundukları bedeni -dünyayı- öldürmek en nihayetinde onların da sonu olacaktır.
Aşık oldukları tek şey hayattır. Yaşamı baltalamak adına ellerinden gelen gayreti göstermelerine rağmen... Felsefelerinin temelinde aslolan hayatın sürdürülebilir süresidir. Ve bu yüzden ömür, en değerli emanetleridir.
Kristal bir küreyi can beller, onu sımsıkı ve sarsmadan tutarlar avuçlarında. Yine de bir yamaçtan atlamalarına engel değildir bu. Kavga etmelerine, hayatlarını becermelerine, ya da her şeyin bir üst versiyonu için özgürlüklerinden vazgeçmelerine engel değildir ve olamayacaktır.
Hayat onu ciddiye alanlar için bir tuzak, onu altın bir tepsi olarak görenler içinse açlıklarını bastıramadıkları bir sofradır. Lakin şu anki konumuz size hayatın anlamından bahsetmek değil. Onun kıymetinden, nadirliğinden veyahut mucizeviliğinden söz etmek hiç değil.
Konumuz; onu taşıyanların çirkinlikleri, aşağılık hayalleri, boşa debeleniş ve kazandıklarını hissettikleri anda kaybedişleridir. Hayatı sadece insan yaşamı olarak görenlerin bencillikleri, adaletin körelmiş kılıcı, sistemin dişlileri, ölümün evreleri ve beyazın tonlarıdır.
...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BEYAZIN TONLARI
General FictionMert, yasaların halkların menfaati için var olduğunu sanacak kadar kör, Tunç, zalim ve karanlık saçan bir sistemin, ancak daha zalim ve karanlık bir sistemce yok edilebileceğini düşünecek kadar nesnel. Nitekim Tunç'un hakkını vermeli: zira iyiliğin...