Geceleri barmenlik yapıyor, kendine ufaktan müşteri toplamaya da başlıyordu. Öğlenleriyse siparişleri dağıtıyor, yeni siparişler alıyordu. Para sorunu kalmamıştı artık. Mal için de endişelenmesi gerekmiyordu. Başlardaki o küçük paketler de büyüdü günden güne. Rıfkı'nın cebine giren para da tabii ki.
Polis konusunda endişesine gerek yoktu. Bulundukları bölge besleniyor, tüm polisler (siviller de dahil) tanınıyordu. Bölge dışından bir ihbar olmadığı sürece rahatsız edilmeden yıllarca yapabilirlerdi bu işi. Adaletten çok, ticaret işliyordu Kale İçi'nde. Çünkü sadece paranın söylediği şarkıyı dinliyordu insanlar. Gerisine sağır, kör oluyor, kula kulluğu ise bu yolda bir taktik belliyorlardı.
Antalya küçülüyordu artık. Yeni bağlantılar kuruluyor, yeni sevkiyatlar yapılıyordu. Elbet çok fazla para ve fazlaca da riskti tüm bunlar. Yükselmenin sorumlulukları vardı bu camiada. Ve Tunç'un cılız beli, ruhsatsız bir silahın soğukluğuna da yeni yeni alışıyordu.
Polisler açgözlüydü. Ölen bilinçsiz kullanıcılar da canını sıkıyordu artık. Lakin hepsine katlanmalıydı. Çünkü zirveler, düşmekten korkanlara göre bir yer değildi.
Zulayı yeni düzmüştü o ay. Elli bin liralık eroin gömmüştü tezgahına ki, bir kavşakta olduğunu fark ettiği o haber yayıldı piyasaya. Rıfkı bir ihbarla çökertilmiş, tüm sistem yerle bir olmuştu. Polis yoktu işin içinde. Beslenenlerse el ayak çekmişti. Rıfkı'nın Antalya dışındaki yazlığına baskın yapılmış, tüm uyuşturucular jandarma tarafından ele geçirilmişti.
Ne yapması gerektiğini düşünüyordu kara kara. Ortada ne Salih vardı ne de Rıfkı. Otel mühürlenmiş, depo olarak kullanılan mekansa boşaltılmıştı.
''Beni niye almadılar.'' diye düşünmekten alıkoyamıyordu kendini. Telefon kayıtlarına bakmaları yeterdi halbuki. Kaçmalı mıydı? ''Şimdi olmaz.'' diye söylendi içinden. Sadece piyasaya çıkmamalıydı bir süre. Ve daha dikkatli olmalıydı. Ellerinin titrediğini fark etti. Saatine baktı. Uçmayalı on saat kadar olmuştu. Sıska kolları yatağın altına uzandı. Eroinin arka sokaklarına acilen ulaşmalıydı.
Bağımlı olmanın aşağılayıcı bir durum olduğunu düşünürdü hep. Fakat sorsan, özgürdü Tunç. Onun özgürlüğü, bağımlı olmayı seçmekti. Bağımlı olmayı her ne kadar o seçse de, bağımsız olmayı seçemiyordu artık. Bırakmayı birkaç kez denemişti. Kasılan kaslar, mide bulantısı, uykusuzluk, hep bir halsizlik durumu ve kaşınma... Onun durumunda biri için eroini bırakmak işkenceden beterdi. Kullandığı doz onu ileri derecede bağımlı yapıyor, adeta pilli bir oyuncağa dönüştürüyordu.
Aciz ve çaresizce yükseldi yine bedeninden. Aklını hayallere teslim etti usulca. Rüyaları, kabusları karıştı birbirine. İhtimaller büyüyordu zihninde. Hayalleri de...
...
Beyaz tozdan oluşmuş bir dağın zirvesindeydi şimdi. Etrafını çevreleyen gökyüzüyse kırmızının bin bir tonuyla bezenmişti. Tam tepesinde bir kara delik oluştu aniden. Ve içinden kendisine doğru hızla gelmekte olan silüetleri fark etti. Tanıdığı, tanımadığı, tanısa da uzun zaman önce unuttuğu yüzlerdi her biri. Birden altındaki dağ yok oldu ve kızıl gökyüzünden çırpınarak düşmeye başladı. Düştü ve düştü. Öyle ki, bu düşüşün sonu yokmuş gibi geldi ona. Kızıl gittikçe koyulaştı sonra. Ta ki siyah olana dek...
Düşmekte olduğu zemine dikti gözlerini. Gördü içine düşmekte olduğu kan okyanusunu. Kollarına, ayaklarına baktı. Kurumuşlardı. Tüm uzuvlarının kanı çekilmişti sanki. Kabullenmesi zor olsa da tüm bedeninin deriyle kaplanmış kemiklerden ibaret olduğunu anladı. Korktu. Çığlıkları terk edemedi dudaklarını. Titredi. Üşümenin en uç noktasını hissetti. Düşündü. Anlam veremedi hiçbir şeye. Kan onu kendisine çekmeye devam ediyordu. Kana bulanmak, ona karışmak üzereydi. Biliyordu. Bedeninin buna ihtiyacı vardı. Bu kesindi işte. Kansız bir adam kana düşüyordu. Her şey kırmızıya döndü ve tepesinde duran tüm siyahlıklar bedenine hücum etti. Ve ışık...
Burnundaki kan kokusuyla yatağından sıçradı. Koluna sapladığı iğnenin deliğinden sızan, pıhtılaşmaya yüz tutmuş kan sisi dolmuştu burnuna. Ve birde kulaklarına çarpan, sıçrayışı ile küfürler savurduğu bir sesle...
''Aç kapıyı!.. Polis!''
...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BEYAZIN TONLARI
General FictionMert, yasaların halkların menfaati için var olduğunu sanacak kadar kör, Tunç, zalim ve karanlık saçan bir sistemin, ancak daha zalim ve karanlık bir sistemce yok edilebileceğini düşünecek kadar nesnel. Nitekim Tunç'un hakkını vermeli: zira iyiliğin...