Sadece Kazım mı? Hayır! Ne münasebet. Her insan kumara muhtaçtı. Biliyorlardı ki, yok olmaya ne denli yaklaşılırsa, o denli yoğun hissedilirdi yaşamak ve var olmak denen sihir.
Kazım mı? Bir kumarbaz dahi değildi oysa. Büyükçe bir kumar masasında sadece fişti o. Asıl kumarbazların ellerinde dolaşan bir fiş. Ve şimdi sıra Tunç'taydı. Kazımlar tüketmeli, daha çok Kazım kazanmalıydı. Ve onları üst üste koymalı, üzerlerine basarak yükselmeliydi.
Elindeki malları paraya, yani bu kumarhanede adına güç denilen illete dönüştürmesi sadece bir ayını almıştı. Bataklığa biraz daha çamur eklenmesi kimsenin umurunda değildi. Ki umurunda olması gerekenler güçle dolduruyordu ceplerini ve arka sokaklardaki sivrisinekler çoğalıyordu günden güne.
Gece kulüplerini dolaşıyor, torbacılarla tanışıyor, sindiriyordu sistemi. Mesela Mecidiyeköy'de mal nereden tedarik edilebilirdi? Ya Taksim'de?.. Hepsini atıyordu ağzına. Gözlerini yumuyor ve çiğniyordu her şeyi. Usulca yutuyordu İstanbul'u ve biliyordu; aynı şeyi İstanbul da ona yapıyordu sinsice. Sindiriyordu Tunç'u. Ve onun çiğnemesine dahi gerek yoktu. Nede olsa başlı başına İstanbul, dünyanın en gelişmiş sindirim sistemiydi.
...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BEYAZIN TONLARI
General FictionMert, yasaların halkların menfaati için var olduğunu sanacak kadar kör, Tunç, zalim ve karanlık saçan bir sistemin, ancak daha zalim ve karanlık bir sistemce yok edilebileceğini düşünecek kadar nesnel. Nitekim Tunç'un hakkını vermeli: zira iyiliğin...