Karanlığın Derinliklerinde Bir İttifak

8 3 0
                                    


          -Risksiz?.. 250 kilo?.. Gramı 1 liradan mı?-

Oda o an, gittikçe büyüyen gözlerin yanı sıra, sonuna soru işaretleri konan derin düşüncelere gömülmüştü. Evet, soruyorlardı kendilerine: ''Sıska adam bunu gerçekten yapabilir mi? Bizim yıllardır yapamadığımızı... İşçi arının biri hem de... Bu mümkün mü? Güvenilirliği ya da sürekliliği var mı? En önemlisi, denenebilir mi?'' Birbirlerine bakıyor, birbirlerinin afallamış, sorularla dolu yüzlerini izliyorlardı.

...

İki ay sonra-

Rusların ve İtalyanların uyuşturucu gelirlerinin önemli miktarda düşmesinin üzerinden iki ay geçmişti. Üç adamın şaşkınlığının, mevcut sistem üzerindeki devrimin, İstanbul'u çiğneyen dişlerin Türkiye'yi ağzına atmasının üzerinden tam iki ay...

Öyle kolay da olmadı elbet. Biraz uğraşması gerekti tabii. Önce güvenilirliğini kanıtladı. Sonrası eroini nasıl ürettiğiydi. ''Sıfır risk'' derken ne demek istediğini anlattı adamlara. Bazı ayrıntıların -ustaca- üstünü örttü. Örtmeliydi de. Nihayetinde bu camiada var olmak isteyen bir usta, çırağına her şeyi öğretmemeliydi.

Onlara piyasanın artık yeniliğe ihtiyaç duyduğundan, var olmak için değişime ayak uydurulması gerektiğinden söz etti. Söz konusu uyuşturucu pazarı da olsa evrim, adaptasyon gibi terimler kendini her sistemde gösteriyordu. Ve bu, çok iyi bildiği bir şeyi kanıtlıyordu. ''Koşullar, kim olduğumuzu belirleyen yegane etkendir.''

Bir ittifak vaat etmişti. Sattıkları malın dörtte bir fiyatına, aynı zamanda çok daha iyisini, karanlığı sunmuştu onlara. Ve biliyordu; karşısında üç adam, üç güzergah olsa da, aklın yolu birdi.

...

İki ay öncesinde-

''Beni yanlış anlamanızı istemem. Koltuklarınızda gözüm yok. Haşa! Hiçbirinizin ekmeğini de istemiyorum. Lider ruhlu biri de olmadım hiç. Hem kendimi sizden üstün de görmüyorum.'' İşte bu yalandı elbet. Bal gibi de onlardan kat ve kat üstün görüyordu kendini. Sadece üstünlüğünün şu an kabul görmeyeceğini iyi biliyor; Malik'i, Vedat'ı, Fevzi'yi gayet iyi tanıyordu. Onların gözünden nasıl göründüğünü çok iyi biliyor, biraz da bu yüzden gurur duyuyordu kendiyle. Koltuklarını ya da ekmeklerini istemiyordu. Poseidon için tüm bunlar yetersizdi. Liderliği, besin zincirinin zirvesine oturmayı istiyordu. Sadece an itibariyle bunu vurgulamak istemiyordu. Zira bu, karşısındaki saf ve öngörüsüz adamları sinirlendirmekten başka bir işe yaramazdı.

''Ben yalnızca tedarikçiniz olacağım. Yani kontrol yine sizde. Sizi yüksek maliyetten ve riskten kurtarmak istiyorum, hepsi bu.'' Bu sefer söze atılan Fevzi oldu:

''Hepsi bu olamaz.'' demişti gözlüğünü düzelterek. ''Senin çıkarın ne olacak bu işten?''

''İstanbul'un tamamı ve sürekli müşterim olmanız tabii ki. Dahasında gözüm yok. Zaten daha ne olsun ki.''

''Sadece İstanbul ile yetinecekse ben varım.' Dedi Fevzi diğer iki adama dönerek. Bir anlık sessizliği Vedat böldü -ruhunun aksine- aklaşmaya yüz tutmuş sakalıyla oynayarak:

''Ya şu sattığın malın fiyatı? Bak o iş içimize hiç sinmiyor. Sen malı bu fiyata satmaya devam edersen tüm alıcılar İstanbul'a toplanır. Bunu gayet iyi biliyorsun, öyle değil mi?'' Malik'in de söyleyecekleri vardı. Ve sözünü bitiren adamın hemen arkasından lafa girdi:

''Kaldı ki emniyettekiler de tedirgin. Şu an çok fazla baskı altındalar. Sayende garibanlar bile esrarı bırakıp eroine başladı. Buna ne diyorsun?''

Konunun eninde sonunda karanlığın maliyet değil, satış fiyatına geleceğinden emindi. Memnundu da buna. Farkındaydı çünkü; bu oda da önceden düşünmediği bir diyalog gerçekleşmeyecekti.

''Beni aranıza kabul eder ve sevkiyatlarınızın tamamını olmasa da büyük bir kısmını benden temin ederseniz eğer, her şey istediğiniz gibi olacaktır. Tabii ürünün saflığı dışında... Üzgünüm ama ona müdahale edemem. Zaten siz de bunu istemezsiniz. Biliyorsunuz ki karanlık artık bir marka. Ve ben bu markayı sizlerle paylaşmak istiyorum. Böylece hem siz daha çok kazanacaksınız, hem de alıcı kaliteyi hiç zorlanmadan ayırt edebilecek. Emin olun böylesi en güzeli. Ha polisi ne yapacağız, baskıyı nasıl azaltırız derseniz, o işi bana bırakın. Birkaç baskın ayarlar, birkaç kilo yakalatır, sus paylarını gerekli mercilere sunar, ayak altından çekeriz onları. Hiç yapmadığımız şey sanki. Neyse... Şimdi söyleyin bana, benimle misiniz? Ya da şöyle sorsam daha doğru olacak sanırım; sizinle miyim?''

...

Üç ay sonra ikinci sevkiyat da gerçekleşmişti. 3 x 250 kilo ve ikinci sefer... Sorunsuzca... Bu, Türkiye'nin damarlarına salınan tam 1,5 ton diasetilmorfin demekti. Karanlığın ölçü birimiydi bu. Tam 1,5 ton karanlık...

...

BEYAZIN TONLARIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin