Ülke, güne operasyon ve baskınlarla uyanmıştı. Halk, küfürler savurarak, medya ise -durumdan hoşnut- büyük bir iştahla izliyordu olup bitenleri. Bir gün içinde 839 kişi gözaltına alınmıştı. Türkiye'nin sepetindeki tam 839 çürük yumurta... Ve elindeki talimata göre bir tanesi dahi eksik olmadan 2 gün boyunca içeride tutulmalıydılar.
...
İlk etapta tereddüt etmiş, hatta ellerinin arasındaki ispiyoncunun gerçekliğinden şüphe etmiş, inanmamıştı. Fakat yine de kontrol etmesi gerektiğini biliyordu. Küçücük bir ihtimal dahi olsa peşine düşmeli, hakikate ulaşmalıydı.
Birkaç kişiyi takip ettirip birkaçını araştırıp birkaçının da telefonunu dinledikten sonra, kendisini derinden sarsan ve dumura uğratan gerçeği öğrenmiş ve harekete geçmişti. Şimdi ise üç gün önce okuduğu gazetenin 2. baskısını elinde tutuyordu. Nihayetinde bir gün önce 839 bileğe kelepçe takmış, üzerine düşeni yapmıştı. Gelmiş geçmiş en büyük ihbardı bu. Değil Türkiye, belki de dünya tarihinin en büyüğüydü.
Gözleri yorulmuştu. Saatlerdir incelemekte olduğu gazeteyi masasının üzerindeki dosyaya ekledi ve dosyayı da çantasına yerleştirdi. Gözlerini kapadı ve kendisini saran tarifsiz, müthiş bir heyecan eşliğinde eline geçen verileri, kurulan iğrenç sistemi, Türkiye'yi, insanlığı, bundan sonra olacakları ve en çok da sonuçlarını düşündü. Gazetenin içeriği muazzamdı çünkü. Yer altı dünyasının haritası, o dünyayı işletenlerin isimleri, destekçileri ve tedarikçileri, nasıl para akladıkları, sevkiyat yolları ve yöntemleri ve tüm depoları 2. baskıyla hatasız bir şekilde ifşa edilmişti. Kuzeyi değil de, illegalliğin yönünü gösteren bir pusulaydı o. Aklındaki tüm sorular, elinde tuttuğu gazetenin sayfalarında cevaplarıyla buluşuyordu. Kim, neden, nasıl? Anlıyordu. Kendisini, böbrek hastası için bir diyaliz makinesi ya da kendisine söylendiği gibi, foseptik çukurunun başında bir vidanjör gibi hissediyordu.
...
''Sayın yoldaşım, meraklanmayın. Sizinle çok yakında tanışacağız. Hatta bizim için bu gazete bir davetiye niteliğindedir.'' 2. baskının son sayfasında yazan cümleler böyle bitiyordu. Kendi ülkesinde bir turistti adeta. Elindekiyse, yabancı olduğu yörenin detaylı bir haritasıydı, hepsi bu.
''Sayın yoldaşım'' diyerek, belli ki yolun yolumuzdur ve bu yolda yalnız değilsin demek istiyorlardı ona. Her ne kadar yönlendirilmek ve maşa gibi kullanılmak hoşuna gitmese de katlanmalı, sorumlu olduğu görevi yerine getirmeliydi. Politik konumu ve ideolojisi bunu gerektiriyordu. Emindi; pislikten ve yasaları hiçe sayanlardan kurtulmak, ona ve ülkesine çok iyi gelecekti. Ve yine emindi; bu durumdan rahatsız olacak birçok ülke, gözlerini ona çevirmiş, yapmasından korktukları atağı bekliyorlardı.
...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BEYAZIN TONLARI
General FictionMert, yasaların halkların menfaati için var olduğunu sanacak kadar kör, Tunç, zalim ve karanlık saçan bir sistemin, ancak daha zalim ve karanlık bir sistemce yok edilebileceğini düşünecek kadar nesnel. Nitekim Tunç'un hakkını vermeli: zira iyiliğin...