''En az beş yüz bin.'' diyerek fısıldadı, önce Rıfkı'dan, sonra da polisten kaçırdığı malların önünde. Evin çatısında, siyah, büyükçe bir sırt çantasına dolduruyordu hepsini. Antalya'ya geleli bir saat dahi olmamıştı fakat dönüş bileti tam bir saat sonrası için alınmıştı. Etrafta fazlaca görünmek şu an isteyebileceği son şeydi.
Başlangıç için, -çoğu zaman- sonu karşılamalıydı insan. Mutluluk ve başarı nazlıdır çünkü. Hayal edilen ile gerçekleşen arasına gizlenir hep. Bir gerçek de vardır ki, hayata baktığımız pencerenin boyutu kadar mutluluğa rastlayabiliriz ancak.
Yeniden, aşina olunmayandan korksak da, umut etmekten korkmayız hiçbir zaman. Bir ışık düştüğünde aklımıza, zayıflar içimizdeki karanlık. Başlangıçların hayaller, sonların ise hayal kırıklıklarıyla dolu olması bu yüzdendir.
...
Timur, kapısını çalan parmakların Tunç'a ait olduğunu tahmin etmezdi. Onu karşısında görünce donup kaldı.
''Bir hoş geldin yok mu lan?'' Şaşkınlığından sıyrılıp sarıldı Tunç'a.
''Hoş geldin tabii abi. Ne bileyim, bu kadar çabuk dönmeni beklemiyordum sadece. Girsene içeri.''
''İşleri hallettim geldim işte oğlum. Gelmese miydim?''
''İyi ki geldin. Biliyorsun, başımın üstünde yerin var. Sadece eşyalar falan demiştin. Ne yaptın? Taşıyabildin mi hepsini?'' Tunç, sırtındaki çantayı gösterdi sırıtarak.
''Merak etme sen. Hallettim. Ve biliyor musun, hepsi bu çantaya sığdı.''
...
''Bunlar da ne böyle? '' Timur, afallamıştı ve şaşkınlık ve birazda öfkeyle Tunç'un sırt çantasından çıkarttıklarına bakıyordu.
''Eks, duman, eyç, koko ve daha bir sürü ıvır zıvır.''
''Sen ne diyorsun abi? Ne zıkkım olduklarını biliyorum tabii. Benim bilmediğin bunların sende -düzeltiyorum- salonumun ortasında ne işi olduğu.''
Sesindeki hayal kırıklığı ve öfke Tunç'a olan güveninden kaynaklanıyordu. Geçmişinin acılarına ve kaçıklarla dolu o hastaneye asla tekrar dönmek istemiyordu. ''Bir kez daha olmaz. Katlanamam buna.'' Tunç bakışlarını odada gezdiriyordu o sırada. Giderek artan bir ses tonuyla cevap verdi Timur'a.
''Her şeyi anlatacağım. Ama önce sakin ol ve otur şu siktiğimin koltuğuna.'' Timur, başını ellerinin arasına almış, soran gözlerle dikiliyordu ayakta. Arkadaşının dediğini yaptı ve siyah deriyle kaplanmış büyük televizyon koltuğuna bıraktı kendini.
''İyi güzel de abi, hani bitirmiştik biz bu işi. Şimdi ne oldu?'' Dişleri titriyordu ve sesine sızıyordu öfkesi. Tunç ise çantadan çıkardıklarını tekrar çantaya koydu ve Timur'un çaprazındaki eski, tahta işlemeli ikili koltuğa oturdu. Odayı süzüyordu hala.
''Evin gerçekten berbat döşenmiş. Yani ne bu? Kuşak çatışması adlı bir çalışma falan mı? ''
...
Fazla güvendim. Onu gözümde fazla büyüttün galiba. Karşımdaki adam ve yeni bir başlangıç ha... Yapabilirdi oysa. İstemesi dahi yeterdi tüm bu saçmalıkları ardında bırakmaya. Şimdi karşıma siyah bir sırt çantasıyla çıkıyor ve içine karanlıklar doldurmuş, sırıtıyor yüzsüzce. Bir sivrisinek gibi. Bataklıkları seven, bataklıklardan kaçamayan, hatta kaçmak dahi istemeyen bir sivrisinek... İnsanlık için yararsız bir et çuvalı. Fazla güvendim. Hissettiklerimi hissettiğini düşünmekle büyük bir hata yaptım. Kesinlikle...
...
Siniri ve nefreti öyle yoğundu ki, yüzüne engelleyemediği bir tebessüm yayılıyordu yavaşça. Titreyen eliyle Tunç'un bacakları arasına aldığı sırt çantasını gösterdi.
''Şu ne zaman patlayacağı belli olmayan sırt çantasını ne yapmayı düşünüyorsun acaba?''
''Kullanmayı kast ediyorsan, asla!.. Kullandırmak diyorsan, belki... Sen siktir et şimdi çantayı. Beni iyi dinle. Buraya sana bir teklif sunmaya geldim. Öyle bir teklif ki, her şeyi bok edecek ve aynı zamanda düzeltecek. Gölleri değil, okyanusları vadeden bir teklif.''
Bir süre birbirlerine baktılar. Sessizliği bozan Timur oldu.
''Teklif?... Abi sakın tahmin ettiğim şey olmasın.''
''Tam olarak değil.''
''Torbacı değilim ben!... Seninle beraber o pislikleri satacağımı düşünmüyorsundur umarım.''
''Hayır, buna gerek yok. Dinlemiyor musun beni! Çantayı unut. Senin onunla bir işin yok.''
Unutamazdı. Tunç'un istediği her neyse, işe o çantadakileri kullanarak başlayacaktı. Buna emindi. Ama neye?
''Dinliyorum. Neymiş o zaman bu teklif?''
...

ŞİMDİ OKUDUĞUN
BEYAZIN TONLARI
Fiksi UmumMert, yasaların halkların menfaati için var olduğunu sanacak kadar kör, Tunç, zalim ve karanlık saçan bir sistemin, ancak daha zalim ve karanlık bir sistemce yok edilebileceğini düşünecek kadar nesnel. Nitekim Tunç'un hakkını vermeli: zira iyiliğin...