Portakal Ağaçları Misali

18 5 0
                                    


          İçindekileri büyük bir şaşkınlık ve sinirle okuduğu sarı zarfı küfrederek masaya doğru fırlattı. Buzdolabını açtı ve votka şişesini eline aldı. Gözü bir şeyler daha aradı dolapta. ''Doğru ya. Vişne suyunun hepsini gece zıkkımlanmıştım.'' dedi yüzünü buruşturarak. Yine de masanın üzerindeki bardağın yarısını votka ile doldurdu. Daha az düşünmeye, daha az acı çekmeye ihtiyacı vardı. Yeterli gelmeyecek, bir yarım daha dolduracaktı bardağa. Yapabilseydi, oracıkta enjektörü herhangi bir damarına saplar, eroinin kafasına dalardı. Eroin kesmezdi belki, bir yerden kokain bulurdu. Selim gibi düşünmek birkaç ayını almıştı sadece. Ama onun gibi olamazdı artık. Bu yüzden yalnızlık, özgürlüktü bazen.

Ne yapması gerektiğinden emin değildi. Manevi sıkıntıların yanında bir de maddi sıkıntılarla uğraşmak fazlasıyla yıpratıyordu onu. Kafede işlerin iyi gitmediğini biliyordu fakat beklentilerinin çok üzerinde bir borç batağında olduklarını henüz öğrenmişti. Az önce de ev ve kafe için gelen haciz ihtarnamesini okumuştu. Kafeyi acilen birine devretmeli, evi de satmalı ve tüm o borcu ödemeliydi. Hesaplarına göre her şeyi hallettikten sonra elinde biraz da para kalıyordu. Selim'den miras kalan birkaç bin lira, bir de Mert...

...

Haftaya İzmir'e taşınacaklardı. Yeni bir hayat için yeni bir şehir ya da eski hayatının moloz ve yıkıntılarından uzaklaşmak için yeni bir bina arıyorlardı. Değişiklik, onları geçmişlerinden uzaklaştıracaktı belki de. En azından Gonca böyle düşünmeyi tercih ediyordu. Taşınacaklardı. Her şeye sıfırdan başlayacakları o büyük şehre, hiç vakit kaybetmeden...

Kendisi umurunda değildi. Yaşardı. Hayatını sürdürürdü bir şekilde. Ama ya Mert? Biliyordu. İki kişilik yaşamalı, iki kişilik sevmeli, iki kişilik endişelenmeliydi artık. Üstelik seneye okula başlayacaktı. Tabii birde işin psikolojik boyutu korkutuyordu onu. Fakat babasını kaybetmiş olması onu çok etkilemiş gibi görünmüyordu. Oysa etkilenmiş görünmesini tercih ederdi. Tüm acı ve sıkıntılarını, kuralları bilinen üç boyutlu dünyada değil de, atmosferi ve yoğunluğu meçhul kendi iç dünyasında yaşamasından korkuyordu. Çocukluğunu yaşayamamasından, birden büyüyüp bir yetişkin gibi düşünmesinden korkuyordu.

Okullarda acı çektirmiyorlardı çocuklara. Dolayısıyla büyümeleri vakit alıyordu. İnsanları, hayatı, doğayı, evreni tanımaları da... Lakin bazen hayat, çocuklara okullardaki gibi davranmıyordu. Kadın, erkek, çocuk, ihtiyar ayrımı ise hiç yapmıyordu. Hayatın kendi içinde bir adalet ve eşitlik anlayışı vardı. Düşen ilk cemreye kanan portakal ağaçları misali çiçek açtırıyordu onlara. Sonrası kırağı, sonrası erken, ziyan bir hasattı.

...

BEYAZIN TONLARIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin