Kaza ve Enkaz

7 4 0
                                    


          İki göz çarpışmıştı. Kapının aralığına sıkışmış, ve bir adamın üzerinde sarsılan gözler... İki aracın kafa kafaya çarpışması gibi. Bu yüzden illa ki biri ters şeritteydi. Etrafa ise enkaz değil duygu saçılmıştı. O an, o fark edilme ve mevcut şeffaflığı yitirme anı, saniyelerin saatlere dönüştüğü ender anlardan biriydi. Hissedilen duyguların ilk olması, zihinlerin böylesi bir duruma tamamen yabancı olması, tepkisiz geçen birkaç saniyeye neden olmuştu.

''Mert?!..'' Şoku ilk atlatan Gonca oldu. Kısık ve anlaşılması güç sesiyle seslendi oğluna. Altındaki adamsa içinde bulunduğu durumdan habersizce -Mert'in eğitimine yaptığı katkı sayesinde- önündeki kalçaları izliyor, sevişmeye devam ediyordu.

''Olamaz!'' Bağırarak yataktan fırladı. Olabildiğince hızlı bir şekilde kapının kolunu kavrayıp kendine doğru çekti. Durdu. İçeri nasıl girmiş olabileceğini düşündü. Kapıyı kilitleyip anahtarı üzerinde bıraktığına emindi. Bir önemi var mıydı artık? En büyük küfrü etmişti oğluna. Dünyanın en iğrenç küfrünü uygulamalı olarak göstermişti. Birkaç kez lanet okudu. Ağladı. Ecel terleri döktü. Kendini tokatladı. Saçlarını yoldu. Giyindi. Ve onu duydu. Durdu.

Durdu. Sertçe yüzüne kapanan kapının sesi yankılandı kulaklarında. O ses ile uyandı ve az önce beyninden firar etmiş ve ruhuna nüfus eden duyguları fark etti. İçini dolduran, burun deliklerinden taşan öfkeyi, her şeyi parçalamak isteyişini, gittikçe artan kalp atışlarını, ağız dolusu küfürleri, kaderine olan isyanını ve koşabileceği kadar hızlı koşmayı, tüm insanlardan, her şeyden kaçmak isteyişini de... Durduğu süre zarfında gizliden gizliye büyüyen ve filizlenen her türlü hissi bünyesinde duydu. Vuku bulmakta olan şeyin bir yok oluş olduğunu anladı.

8 yaşındayken fark edilmemesi gereken ne varsa fark etmiş, anlamıştı. Ağlamalıydı. Ağlamak için en doğru zamandı. Ama kime yaslanarak? Kime tutunarak atlatacaktı bu fırtınayı. Kimse yoktu. Acilen büyümesi gerektiğini biliyordu. Tüm bunlar bir çocuk için çok fazlaydı çünkü. Büyüdü de. Bedeni 8 yaşındayken hem de. ''Eğer 8 yaşındaysan; hayat gerçekten çok güzel olabiliyor.'' diyen o çizgi filmdeki gibi olmuyordu işte. Çizgi filmlerde babalar aşırı doz eroinden ölmüyor, annelerse kendilerini pazarlamıyorlardı.

Kapıya sırtını döndü. Gözlerini terk eden iki damla, yanaklarından kayıp yere düşmeden hemen önce bir çığlık yayıldı etrafına. İçinde anlaşılır bir kelime barındıran tiz bir çığlık...

Evden çıktı ve koşmaya başladı. Koşabildiği kadar hızlı... Ardında gittikçe küçülen evde çığlığı yankılanıyordu hala. Koridorlardan geçip odaları, kulaklardan geçip zihinleri dolaşıyordu. Güdümlü bir füze gibi hedefine kitlenmişti ve saplanıyordu bir kalbe. Atmasını anlamsızlaştırıp öldürüyordu onu. Sonra tekrar ve tekrar duyuluyordu.

''OROSPU !''

...

BEYAZIN TONLARIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin