Telefonu dudaklarından uzaklaştırdı ve kapatıp var gücüyle duvara çaptı. Az önce iki numara çevirmiş, iki kişiyle konuşmuştu. Farkındaydı. Onu bir şekilde kurtarmalıydı. Kendinden...
...
Avizenin zincirine bağlanmış bir çamaşır ipi vardı boğazında. Ayaklarının altında bir sandalye, kulaklarında ise yine o ses... Ruhunun derinliklerinde yankılanan o sese, şimdi bir de devrilen sandalyenin sesi eklenmişti. Emindi. İki ses çarpışacak ve zihni, tüm dünyayla birlikte sessizleşecekti.
Bekledi. Fakat son nefesi akciğerlerini terk edene dek duydu onu. Anladı. Ortada herhangi bir ses yoktu aslında. Vicdanı vardı. İçinde, benliğindeki biri, avazı çıktığı kadar bağırıyordu. Dinledi ve tekrar duydu. ''Orospu, orospu, orospu...'' Ve nabzı ile birlikte sustu o da. Sessizlik kaldı geriye.
...
Kurumak için asılmamıştı bir çamaşır ipine. Ki temizleneceğini bilseydi eğer, yüzlerce kez asılmaya razı olurdu. Kirlenmenin kolay, temizlenmeninse imkansız olduğu bir yerdi bu dünya. Pisliğin içinde, çıkmaz bir kuyunun dibinde, ve hatta ayağı kırık bir at gibi hissediyordu kendini. Ya da, tedavi edilemeyecek bir kanser hastası değil, kanserin ta kendisi gibi... Ve Gonca için uygulanabilecek tek bir tedavi yöntemi vardı. Tıp ve kanun inanmasa da o buna inanıyordu. Adına ötenazi denilen, yaşamayı büyük bir sorun olarak görenlerin düşündüğü bir çözüm yolu. Ötenazi...
Gonca'nın asla anlayamayacağı şey, insanlığın dünya için kocaman, kötü huylu bir kitle -kanser- olduğuydu.
Kendini dünyadan dışlayan nicesi vardı. Yalnız değildi. Sadece bunun farkına varmış, kendini yalnız hissetmişti. İçlerinde, diğerlerine basarak yükselme hırsı olan herkes dahildi buna. Kimi bir ormana, kimi bir hayvana, kimi bir insana basarak yükseliyordu. İnsanlıktan uzaklaştıkça güce yaklaşıyordu. Güçse onlara gülümsüyor, bir yandan da ruhlarına tecavüz ediyordu. Bilseydi, yalnızlığının bir yanılgı olduğunu fark edebilseydi şayet, sevinir, hatta -biraz olsun- vicdanı yumuşardı. Siyahların yanında griler masum kalırdı çünkü. Ama bilemezdi. Omuzları gri olmayı dahi kaldıramadı. Öyle ki, maraton öncesi yapılan testte dopingli çıkmış siyahi bir atlet gibi hissediyordu kendini.
...
İyileri sessiz, kötüleri geveze yapan şey neydi? Birinin kabullenişi, diğerinin inkarı mıydı? Bilmiyordu. Kendini inkar etmeye başladığında anlamıştı kötülüğünü. Ve yine bilmiyordu; her iyi, kötü olduğunu anladığı anda kendini inkar ederdi halbuki.
Kaçamayacağı ve saklanamayacağı bir düşmanı olunca, yokluğa adım atabiliyordu insan. İşte bunun adına da intihar deniyordu. Kendini yok eden bir savunma mekanizması... Hem kurban, hem katil olduğumuz bir paradoks.
Anlaşılması zor olsa da her insan intihar denen saçmalığa meyilliydi. Hele ki bir insanın en tiksindiği şey kendisi ise... Gonca gibi, hayatı boyunca bunu hiç düşünmemiş, hatta aklının ucuna dahi getirmemiş olsalar da.
...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BEYAZIN TONLARI
General FictionMert, yasaların halkların menfaati için var olduğunu sanacak kadar kör, Tunç, zalim ve karanlık saçan bir sistemin, ancak daha zalim ve karanlık bir sistemce yok edilebileceğini düşünecek kadar nesnel. Nitekim Tunç'un hakkını vermeli: zira iyiliğin...