İmkansıza Doğru

8 4 0
                                    


          Üç hafta boyunca birbirlerine destek oldular ve hiç durmadan konuştular. Geçmişi, şimdiyi ve geleceği andılar... Timur hemen hemen her konuda bir şeyler biliyor, Tunç ise Timur'un anlattığı her şeyi ilgiyle dinliyordu. Yoksunluktan sıyrılmışlardı artık. Onlara verilen metadonun etkisi de yok denecek kadar azdı.

Tunç'un bağımlılığından geriye, içinde, derinlerde hissettiği bir boşluk kalmıştı sadece. Şimdi zihni daha dinç, yemekler daha lezzetli, dünya sanki daha güzel ve yaşanası geliyordu. Ruhuna sızan özgürlüğü kucaklıyordu. Farkındalığıysa Timur sayesinde yükselmiş, birazda bu şekilde iradesi ve umudu artmıştı. Lakin her şey bu kadar basit bitmiyor ve başlamıyordu elbet. Tunç, kişiliğinin katmanlarında dolaştığını sezebiliyordu. Oralarda bir yerlerde eroinmanın biri gizleniyor, bir boşluğunu, zayıflığını kolluyordu. Ne özgürlüğe ne de ışığa inanıyordu. Özgürlük olarak tutsaklığı seçen biriydi o. Ondan tamamen kurtulmanın imkânsız olduğunu biliyordu. Birazı karanlık, birazı ışıktı onun. Ama artık hangisinin doğru olduğunu ve ona güç verdiğini görebiliyordu.

Hastanedeki son haftalarına girmişlerdi. Ayakta tedavi görüyorlar, grup terapilerine katılıyorlardı. Aslına bakılırsa doktorlarına göre psikolojik olarak en az desteğe ihtiyaç duyan hastalar onlardı.

Yine sıradan sohbetlerinin bir bölümünde sohbet, Tunç'un yerinden sıçramasını ve neredeyse oturduğu hastane bankından düşmesine neden olan bir konu ile sıradanlığını yitirdi.

''Siktir lan! Yalan söylüyorsun.'' Timur'un yüzündeki ifade az önce söylediklerini desteklercesine sabit ve ciddiydi.

''Ne yani. Bunu yapabilir misin gerçekten?''

''Sakin ol abi. Çok zor değil. Neden bu kadar çok şaşırdın ki? Sana kimyagerim de...''

''Okulu bırakmış, başarısız ve eroinman bir kimyager.'' diyerek sözünü kesti Timur'un. ''Yapamazsın öyle değil mi? Beni işletiyorsun sadece.''

Timur, küçümsenmiyor ya da yalan söylemiyordu. Tunç sadece, Timur'un yapabileceklerinin sınırlarını bilmiyordu. Dolayısıyla az önce duydukları, çok zor ya da imkânsız görünmüştü ona.

''Dedim ya, iyi bir kimyager için çok da zor değil.''diyerek karşılık verdi kendisini inanmayan gözlerle izleyen Tunç'a. Ve iddiasını açıklamaya devam etti:

''Sanırım depo ve laboratuvar malzemeleri üç yüz binden fazla tutar. Tabii o da işi ticari boyuta taşımak istersen. Buraya kadarı işin kolay kısmı elbet.''

''Zor olan...ham maddeyi sağlamak olmalı. Yanılıyor muyum?'' diyerek söze atıldı Tunç.

''Evet. Ham madde, yani tüm kimyasalların temini. Aslında çoğunu istediğimiz miktarlarda bulabiliriz.''

''E zor olan ne o zaman?'' Biraz bekledi ve sessini alçaltarak cevap verdi Timur:

''Asetik anhidrit... Saf morfinden işlenen bir kimyasal. Bir kilogram diasetilmorfin, yani eroin için bu kimyasaldan iki kilograma ihtiyaç duyulur ki, sentezlendiği taktirde morfinden sekiz kat daha etkilidir. Eroin üretiminin temel kimyasalı budur anlayacağın. Ne yazık ki üretimi ve satışı tüm dünyada yasak. Çok miktarda bulmak ise neredeyse imkansız. Zaten bu yüzden eroin çok pahalıdır ya. Ha üretilmiyor mu dersen, evet üretiliyor. Sadece bazı ilaç laboratuvarlarında. Genel olarak kimyasalların sentezlenmesinde kullanılıyor. Onun dışında üretimi illegal yani. Önemli olan o illegal üretim laboratuvarlarını bulmak. Bu da bizim konumumuzda birileri için şimdilik mümkün görünmüyor.''

Tunç, bakışlarını uzaktaki bir noktaya sabitlemişti.

''Bu konuyla neden bu kadar ilgilisin ki? Hayatımızda artık eroinin yeri yok diye anlaşmamış mıydık abi? Aklından tam olarak neler geçiyor, bilmek istiyorum.'' Tunç, düşüncelerinden sıyrıldı ve elini Timur'un omzuna koydu.

''Bir şey yok. Sadece merak diyelim. Bizde onca iz bırakan bir lanet hakkında gereksiz bir merak... Konuştuğumuz gibi kardeşim. Eroine yaklaşmak yok bundan sonra. Şaşırdım biraz, hepsi bu.''

''Bana pek inandırıcı gelmedi ama neyse. Boş ver şimdi bunları. Neye karar verdin, sen onu söyle.''

''Artık beni Antalya'ya bağlayan hiçbir şey kalmadı. İstanbul'a yerleşmeyi düşünüyorum. Bir de burada deneyelim bakalım. Tabii önce Antalya'ya gitmem lazım. Eşyalarımı alır, işleri yoluna koyar, dönerim.''

''Bak göreceksin, her şey çok daha güzel olacak. Bakarsın bir iş kurar, kendi yağımızda kavrulur gideriz be abi. Sen işlerini hallet bir gel hele, gerisini düşünme.''

Bu kısa sürede birbirlerine çok alışmışlar, birbirlerine destek ve dost olmuşlardı. Tunç Timur'u kardeşi gibi seviyor, Timur ise Tunç'u abisi olarak görüyordu. Aralarında beş yaş fark olmasıysa dostluklarını hiç etkilemiyordu. Nihayetinde aynı yollardan geçmiş, aynı acıları tatmış ve aynı karanlıkla savaşmışlardı. Ortak olan acılarının ortak bir zafere dönüşmesi, onların birbirlerine daha da fazla yaklaşmalarına vesile oluyordu.

...

BEYAZIN TONLARIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin