Üzerime geçirdiğim boğazlı kazağı pantolonumun içine sokarken büyük geldiğini farkettim. Aynaya bakarak kahkülümü düzeltirken gördüğüm yansıma hoşuma gitmişti.
Yukarıdan at kuyruğu şeklinde bağladığım saçlarım dalgalar halinde aşağı iniyor yüzüme düşen kahkülümle güzel bir uyum sağlıyordu.
Ne zaman valize attığımı bilmediğim makyaj çantasını alıp içindeki birkaç şeyle hafif bir makyaj yaptığım sırada bilmem kaçıncı kez odaya dalan Mila'ya göz devirdim.
"Şimdi ne var?"
"Çıkacağız birazdan. Kontrol etmeye geldim." derken elimdeki makyaj çantasını almış içindeki en cafcaflı ruju çıkartmıştı.
"Bunu sür?"
"Süremem."
"Kızım zaten loşdur oralar. Sür işte belli bile olmaz." Nereye gittiğimizi bile bilmiyordum. Kafamı kaldırıp 'Nereler' diye soracaktım ki yüzüme yavru köpek gibi attığı bakışlarla gülmeye başladım. Uzattığı ruju elinden aldığımda çocuk gibi sevinmişti.
Sonunda hazırlandığımda yüzüme ağlayacakmış gibi bir bakış atmıştı. Elini alnına götürüp "Elimde büyüdün ufaklık." dediğinde ikimiz de kahkaha atmıştık.
~~
Mila önde oturmuş arabayı süren Kerem'e günün nasıl geçtiğini anlatırken başımı koluma dayamış dışarı izliyordum.
Sokak lambalarıyla aydınlatılmış sokakları çoktan geride bırakmış şehir ormanı gibi bir yerin toprak yolunda ilerliyorduk.
O sırada diğer tarafı da görmek için ona doğru döndüğümde arabaya bindiğimizden beri tek bir kelime etmemiş olan Venüs'le göz göze gelmem bir oldu.
Gözlerimi kaçırıp önüme döndüm. Birkaç yüz metre ilerideki ışıkları gördüğümde sonunda geldiğimizi anlamıştım.
Arabadan indiğimizde bizim dışımızda iki arabanın ortasında büyük sayılabilecek bir ateş yakılmış olduğunu gördüm. Etrafındaki kütüklerde bizim yaşlarımızda tanımadığım birkaç kişi oturuyordu.
Tanımıyordum ama onları okulda birkaç kere Venüs'le veya Mila ile dolaşırken görmüştüm.
Mila, Kerem'in koluna girip önümüzden yürümeye başladığında Venüs'le arkada kalmıştık.
Beraber kütüğe oturduğumuzda hâlâ gergince etrafa bakıyordum. Hava mevsime göre sıcaktı. Veya sık ağaçlar rüzgarı kesip önümde yanan ateş içimi ısttığı için öyle hissediyordum.
O sırada Mila önce benim adımı, sonra tek tek orada oturan herkesin adını saydığında içtenlikle gülümsedim. Sıcak kanlı insanlara beziyorlardı. En azından şu an öyle gözüküyorlardı. Okuldayken bunun tam tersini düşünüyordum. Ortalıkta Cullen Ailesi gibi dolaştıkları içindir belki de.
İlerleyen saatlerde herkes ellerindeki biraların yarattığı nahoşlukla saçma sapan şeylere bile gülerken sadece ben ve Venüs sessizce oturuyorduk.
Ona döndüğümde ellerini arkasına dayamış başını gökyüzüne çevirmiş olduğunu gördüm. Baktığı yere başımı çevirdiğimde geldiğimizden beri farketmediğim o mükemmel manzarayla karşılaşmıştım.
Olduğumuz ağaçların ortasından bulutsuz gökyüzü bir tablo gibi tüm yıldızlarını gözler önüne sermişti. Daha önce bu kadar yıldızı bir arada gördüğümü hatırlamıyorum. Şehirden uzaklaştığımız için hepsi daha belirgin, daha parlak duruyordu.
Başımı Venüs'ün yüzüne kaydırdığımda gökyüzündeki manzaradansa onu izlemeye karar vermiştim.
Parlayan gözlerinde, gökyüzündeki tüm yıldızlar birleşmiş derin bir evren oluşturmuş gibiydi. İçinde yok olmayı dileyeceğim bir evren... Tüm geceyi aydınlatan ay ışığı sanki o sırada sadece onun üzerine düşüyordu. O sırada esen hafif rüzgarla aralanmış dudakları ve gözleri aynı anda yavaşça kapanmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LAVİNİA GirlxGirl
RomanceBir tarafım içeriye koş, kaldığı odayı bul ve senelerin özlemini gider, git, sarıl ona, ilerisini gerisini boşver, ne tepki vereceğini boşver diyordu. Özlemi kalbinde nasırlaşan kadın burada. Gecelerce düşündüğün, rüyalarında gördüğün, ilk aşkın, se...