29

1.4K 141 28
                                    

Hafif bir akşam yemeğinden sonra güneş batarken geldiğimiz yoldan geri dönüyorduk.

Venüs elinde, evden getirdiği eski bir fotoğraf makinesini bana çevirip poz vermemi söylediğinde utanıp gülümsemiştim.

Bu şekilde poz vermeye her zaman çekinmişimdir. Makineyi alıp kolunu bedenime sardığında boynuna sarıldım. Beraber çekinirsek sorun yoktu.

O fotoğrafı çektikten sonra elime alıp üzerindeki küçük bölmeden fotoğrafa bakmaya çalışırken gülerek konuşmuştum.

"Torunlarımıza gösteririz yaşlanınca."

"Belki..." yüzüne baktığımda tebessüm ediyordu fakat benim aksime oldukça ciddi gözüküyordu.

Belki Venüs. Belki seninle gerçekten mutlu oluruz. Belki seninle sonsuza dek mutlu oluruz.

Belki...

~~

Ayaklarını sarkıttıkları tahta iskelede, kafasını sevgilisinin boynuna dayamış, şehirden uzak olan bu yerde parlayan yıldızların ve ay ışığının göl üzerindeki dansını seyrediyordu.

Etrafta cırcır böceklerinin kendilerince çıkardıkları ses dışında tek bir ses yoktu.

Ayağıyla suyun üzerinde minik daireler çizerken kadehteki kırmızı şarapta kalan son yudumu da dudaklarıma götürdü.

İlk kez şarap içiyordu. Diğer farklı olan her duyguyu ilk kez onunla tattığı gibi bunu da ilk kez onun yanında tadıyordu.

Bu yüzden sevgilisi onu kadehini doldururken oldukça dikkatli davranmıştı. İkisi de sarhoş olmaktansa beraber oldukları şu güzel yerde geçirdikleri her saniyeyi hatırlamak istiyorlardı.

Fakat yine de fazla kendinden geçmiş hissediyordu. Belki yorgunluk veya uykusuzluk, belki de olduğu bu yer ve sevdiği kadınla yaşadığı huzurun verdiği hafiflik hissi yüzündendi.

Kadehi uzaklaştırdığında sevgilisinin gözleri; küçüğünüm, bulaşan kırmızı içecekle parlayan dudaklarındaydı.

Venüs her yudumunu büyük bir zevkle içtiği kadehi bir anda ağzına dikip kalan şarabı tek yudumda bitirdi.

Ayağa kalkıp kendisine çevrilmiş, karanlık, derin bakışlarla onu izleyen kızın bedenine kollarını sarıp bir anda kaldırdı.

Doğrulup kucağında, bu ani hareketiyle sarhoş, şen bir kahkaha atan kızın yüzüne baktı. Sarhoş olmak için bile fazla masumdu. Veya şu an onun kollarında olmak için...

Beraber içtikleri devrilmiş iki kadeh ve ayakkabılarını geride, iskelenin ucunda bırakmışlardı.

Kollarında taşıdığı kız dudaklarını boynuna gömmüş, küçük öpücükler bırakırken zorlukla küçük ahşap evin kapısını açtı.

Onu ürkütmekten korktuğu için dayanıyordu. Her seferinde fazlasıyla sabır gösteriyordu. Çünkü yaramaz bir çocuk gibi merakla ona bu şekilde yaklaşan kızın tecrübesizliğini de saflığını da biliyordu. Fakat kolları arasında taşıdığı küçüğü onu isteğini bu gece açıkça belli ediyordu.

Kızı yavaşça yatağa bırakıp doğrulacağı sırada hâlâ boynuna sarılı olan kollar yüzünden öylece kalakalmıştı.

Yüzlerinin arasında belki de milimetreler varken bakışlarını kendikilerden tek bir saniye ayırmayan kızın gözlerine çevirdi.

Kısılmış gözler şekilli kirpiklerinin ardında camdan giren ay ışığıyla parıldıyordu.

Kendisini sakinleştirmek için derin bir nefes aldı. Kollarını gevşetmeyen bu küçük kıza iyi geceler öpücüğünü verip doğrulacaktı.

Onu tüm şefkatiyle kolları arasına alıp saçlarını okşayarak uyuyacaktı. Ötesi yoktu.

Dudakları alıştığı dudaklar üzerindeki yerini aldığında boynuna dolanmış kolların kendisini daha çok çektiğini hissettiği için ellerini yatağa dayadı.

Az önce birkaç kadeh içtiği kırmızı şarap, dudakları altında ezilen dudaklardan bambaşka bir hale bürünmüşcesine sızıyor, ona içtiği onlarca yurdumun vermediği kadar zevk veriyordu.

Kız, kaybetmekten korkarmış gibi sıkı sıkıya sardığı kollarını çoktan çözmüştü. Güveniyordu. Bu yüzden gitmesinden korkmaksızın özgür bırakıyordu.

Bir elinin ince parmaklarını kısa, koyu renkli parlayan saçlarda, diğer eli ise güç almak istermişçesine sevgilisinin omzundaydı.

Venüs ne zaman dizleri üzerinde yatağa çıktığını bilmiyordu. Dudaklarını nefes almaksızın tek bir saniye ayıramamıştı hapsolduğu şu iki dudağın arasından.

Daha fazlasını istermiş gibi sertleştirdiği öpüşü altında ezilen dudakların kendine has tadı gittikçe şarap tadına karışıp her saniye yoğunlaşıyor başını döndürüyor gibiydi.

Bedeni altındaki kızın, hızlanmaya başlayan kalbi yüzünden aralıksız alıp verdiği nefeslere karışıp, dudaklarına bıraktığı inleme kendisine gelmesine sebep olmuştu.

Gözlerini açıp dakikalar sonra ilk kez dudaklarından ayrılarak yüzüne baktığı kız nefes nefes kalmış, uzun saçları yatağa dağılmış bir şekilde ona bakıyordu.

Lavinia dudağını dişleyip yutkunarak tebessüm ettiğinde gözleri, kızarıp şişmiş dudaklara kaydı.

Endişeyle parmaklarını kanamaya başlayan dudağın üzerine getirdiğinde sakince elinin üzerine kapanan küçük elle bakışlarını tekrar kızın gözlerine çevirdi.

Kız, dudakları üzerindeki parmaklara küçük bir öpücük bıraktı. Konuşmak istemiyordu. Tek bir ses çıksın istemiyordu.

Sevgilisinin endişesini silip süren bir gülümsemeyi bu gece son kez ona sunup gözlerini kapattı.

Ve bu gece de diğer her gece olduğu gibi Venüs, küçük sevgilisini kolları arasına alıp onu, kendi uçsuz bucaksız evreninin en güzel yerinde uykunun kollarına bıraktı.

Utanmaz yazar...

LAVİNİA GirlxGirlHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin