31

1.4K 153 55
                                    

Akmaya başlayan göz yaşlarımı elimin tersiyle silip gözlerimi, önümde gecenin karanlığına gömülmüş gölde dans eden ışık hüzmelerine çevirdim.

Söyleyeceği tek söz kalbimi onun yalnızlığıyla titreten buzlarımı eritecek kadar güçsüzüm halbuki ona karşı.

Neden anlayamıyordu dayanacak tek duvarımın o olduğunu? Tek bir adım geri durmaksızın tüm savunmasızlığımla ruhumu ellerine bırakışımı.

Peki o istemiş miydi ki bunu? Hayır! Neredeyse her şeyini kaybettikten sonra yara bere içinde kalmış değersiz bir ruhu kim isterdi ki?

Suçlu bendim. Kalbimde, bunca yıllık hayatımda beslediğim tüm sevgiyi tek bir an şüphe duymaksızın verdiğim bu kadından yaralarımı sarmasını beklemiştim.

Yalnızlığımı dindirmesini, belki yanında kafesinden kurtulmak istermiş gibi delicesine çırpınıp duran kalbime dokunmasını...

Kendime kızgınım. En çok da kırgınlığımın tümünü yok sayıp yine onun kollarına sığınmamı isteyen, onu bu denli özleyen yanıma...

Onun sevgisiyle dolup taştığı için göğsümde taşımaktan haz aldığım kalbimin şu an canımı yakacak kadar sızlaması ve bu sızıyı dindirecek tek kişinin de bu acıyı hissetmeme sebep olan kadın olması, kendimden tekrardan ve tekrardan nefret etmeme sebep oluyordu.

Lanet olsun ki akan göz yaşlarımın ardından izlediğim su üzerinde dans edip duran bu gölgeler bana onun parlayan gözlerini, yanağımda hissettiğim yaşlar onun sıcak öpücüklerini hatırlatıyordu.

İşte o an, tekleyerek hâlâ orada olduğunu belki de milyonuncu kez bana hatırlatan kalbimi kafesinden söküp atmak istedim.

Onu tanıdığımdan beri ilk kez onu hiç sevmemiş olmayı diledim. Onu bu denli sevmeseydim yokluğunda bu kadar aciz ve kaybolmuş hissetmezdim.

Belki iki belki de üç saatin ardından gözlerim, pınarlarındaki suyu tüketmiş ve onlara işkence etmeyi artık bırakmam için bana yalvarıyormuş gibi acımaya başlamıştı.

Kendimi üzerinde oturduğum çimenlere bırakıp gökyüzüne diktim bakışlarımı.

Elimi sakinleşmiş, kafesinin içinde ölü bir kuş misali durgunlaşmış yüreğimin üzerine götürüp buruk bir şekilde gülümsedim.

Yavru bir kuşu avuçlarıma alıp şefkat gösterirmiş gibi özür diledim ondan. Bu kadar durgunlaşması sanki bana küsmüş gibi hissettirmişti. Ve ona bu kadar acı çektirmişken bana küs kalmasını istemiyordum.

Ağlamanın verdiği baş ağrısı beni uzandığım bu yerde uyumaya sürüklüyordu. Burada kalmazdım fakat eve gitmek de istemiyordum.

Doğrulup ellerimle arkamı sirkelerken gecenin karanlığında tek ses olmayan bu yerde çalmaya başlayan telefonum yüzünden içine girdiğim yoğun atmosferden çıkıp elimi cebime attım.

"Lavinia. Bu saatte aradığım için özür dilerim flash belleğin burada kalmış. Endişelenme haber vermek için aradım."

Burnumu çekip derin bir nefes alarak normal çıkmasını umduğum bir ses tonuyla konuşmaya başladım.

"Önemli değil yarın alırım."

"Peki o zaman..."

"İyi geceler." telefonu kapatacağım sırada tekrar konuşmaya başlamıştı.

"Lavinia?"

"Efendim?"

"Sen... İyi misin?" harikayım.

LAVİNİA GirlxGirlHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin