Kendimi karanlık balkona attığımda herhangi bir ilk bahar gecesinin esintisini hissetmiştim hüznünü saklamaya çalışan yüzümde.
Kollarımı balkon demirliklerine dayayıp bir kaç saniye boyunca her zaman bu kadarının gereksiz olduğunu düşünsem de güzel bir ışık gösterisi sunan sitenin içinde gezdirdim gözlerimi.
Bu ışıklar senelerdir değişmeyen tek şeydi. Tıpkı birkaç şarkı gibi hayatımın neredeyse tamamını geçirdiğim bu evin gece manzarası duygularımı içine hapsedip bir rafa kaldırdığım, bazı geceler ise özlemle oradan çıkartıp yokladığım kavanozlar gibiydi sanki.
Orada öylece durmuş yüzüme esip perçemlerimin yanaklarımı okşamasına sebep olan rüzgarın yarattığı huzuru hissetmeye çalışırken gözlerim, demirliklere asılmış saksılara takıldı.
Annemin çiçekleri... Eskiden bahar aylarında tomurcuklanıp bu apartman dairesinin cansız balkonuna naif renkler katan güzel kokulu çiçekler...
Şimdi geride çoktan kuruyup ölmüş birkaç sap ve yaprak dışında bir şey kalmamış olan bu saksılar bana, bir zamanlar buralarda olan o kadını hatırlattı tekrar...
Üzerimde tesirini bir türlü yitirmek bilmeyen bu duygusal yoğunluğun sebebinin birkaç saat önce babamın hayatına giren hanım efendinin mi yoksa sevdiğim kadını günlerdir göremeyişim mi olduğunu bilmiyorum.
Babam buraya gelişimin beşinci gününde, oldukça nezih bir restorantda sonunda tanıştırmıştı o hayatına giren çok önemli misafirle.
Adının Serap olduğunu öğrendiğim kadının avukatlık yaptığını , eski eşinden bir oğlu olduğunu - ki bu çocuk Ankara'da bir kafe sahibiydi-, babamla birkaç aydır ortak bir arkadaşları vasıtasıyla tanıştıklarını dinlemiştim. Samimi bir havası vardı. Ve dışarıdan bakıldığında karşısındaki insanı anacan bir hakimiyet altına alan dominant karakteri güçlü bir kadın olduğunu belli ediyordu.
Şaşkınlığımı saklamak için büyük çaba sarfetmem gerekmişti tüm yemek boyunca. Babam beni biriyle tanıştırmak istediğinde bu ihtimal aklımın ucundan milyar kez geçmiş fakat göz ardı etmiştim.
Sonunda babamın yüzünün uzun zaman sonra gerçekten içten bir şekilde güldüğünü gördüğüme mi sevinsem yoksa bunu annemin değil de bir başka kadının gözlerine bakarak yaptığına mı üzülsem bilemiyordum.
Tabi ki onun adına sevinecektim. Babam yasını sonuna kadar hakkını vererek tutmuştu sanırım. Daha genç sayılabilecek bir yaşta hayata veda eden eşinin arkasından tüm ömrü boyunca kendini yalnızlığa mahkum etmesini bekleyemezdim sonuçta.
Balkondaki sandalyeye oturup sırtımı duvara dayayarak gökyüzüne baktım. Bir yıldız... İnsanların ruhlarını gömdüklerini karanlıkta nefes almak için kör olasıya parlattıkları yer yüzüne inat ışıldayan o yıldız...
Koca gökyüzündeki tek yıldız değildi. Emindim. Ama ben sadece onu görüyordum işte. Ya da sadece o gösteriyordu bana kendini haketmememe rağmen.
Aklıma gelen şeyle gülümsedim. 'Bu gece çoban yıldızım olur musun?'
O sırada çalmaya başlayan telefon yüzünden, aramızda binlerce kilometre olan o küçük yıldızla kurulmuş sihirli bağ bir anda yok olmuştu sanki.
Telefonu elime aldığımda onun aradığını görmem, sonunda hissetmeye başladığım şu huzurlu ortamı sertçe bölen telefon zil sesinin bile daha katlanılır hale gelmesine sebep olmuştu.
Telefonu kulağıma götürüp birkaç saniye boyunca konuşmasını bekledim. Bu gece kendi sesimden ziyade onun sesini duymak istiyordum sadece.
Gecenin saat kaçı olduğunu bilmiyordum fakat onun oldukça uykulu gelen sesi saatin fazlasıyla geç olduğunu idrak etmemi sağlamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LAVİNİA GirlxGirl
RomansaBir tarafım içeriye koş, kaldığı odayı bul ve senelerin özlemini gider, git, sarıl ona, ilerisini gerisini boşver, ne tepki vereceğini boşver diyordu. Özlemi kalbinde nasırlaşan kadın burada. Gecelerce düşündüğün, rüyalarında gördüğün, ilk aşkın, se...