Sessizliği yırtan bir çığlık gibiydi.
Hızlı ve güçlü.
Yerinden fırlayacak gibi. Korku onun hızına hız katıyordu. Sakinleştirmesi güç, dindirmesi imkansız.
Zorlayıcı.
Tehditkar.
Bu kalbimin sesiydi. Dokunduğum duygulardı. Bu çaresizliğin işaretiydi. Kapana kısılmışlığın endişesi.
Elimi korkuyla gümbürdeyen kalbime attım. Onu dindirmeyi başaramazsam, çaresiz ve aciz kalırdım. Susturmalıydım. Sessizliğe gömmeliydim.
Birbiri ardına sıralanan soluklarımı da yavaşlatmalıydım. Ben.. ben sakin olmalıydım. Yoksa kurtulamazdım. Buradan çıkamazdım. Çıkamazdım..
Kafamı iki yana salladım. Sıcak iki damla yaş kendini bıraktı yanaklarımdan aşağıya. Korkuyordum. Korkmamalıydım ama ben, ben korkuyordum.
İlk defa karanlık beni korkutuyordu.
Kendime geldiğimde zifiri karanlık bir odada bulmuştum kendimi. Kimse yoktu. Zemine damlayan suyun tedirginlik veren sesi haricinde hiç bir şey, hiç bir şey yoktu. En ufak bir ses bir nefes..
Duvarlardan destek alarak bir yer bulmaya çalışırken ayağımı incitmiştim. Şimdi ne yapacaktım?
Muhafızlar saldırmışlardı. Evimizi, Becca'nın evini yerle bir etmişlerdi. Becca...
Oda ellerinde olabilirdi. Olduğum yere çömeldim. Hıçkırıklara boğularak sessizlikte ağladım. Onun başına benim yüzümden bir şey gelirse kendimi asla affetmezdim. Onun mutlu hayatına el sürmüştüm. Şimdi belki de benim yüzümden.. Yo yo yo.. Tanrım lütfen ona bir şey olmuş olmasın. Lütfen...
Her şey öylesine ani gelişmişti ki.. Onlara engel olamamıştım. Becca'yı muhafızın kolları arasında gördüğümde düşünmeden saldırmıştım. Önce yardım çağırmalıydım. Kylea'ya, Seth'e haber vermeliydim. Tek başıma hareket etmemeliydim.
Yüzümü avuçladım. Hepsi benim hatamdı. Bedeli ağırdı. Bunu taşıyamazdım. Onlardan birine benim yüzünden bir şey...
Alaina!
Alaina neredeydi. Becca'yı görmüştüm peki ama Alaina?
Nefesim tekrar hızlandı. Zarar gelmemeliydi. Onlara zarar gelmemeliydi. Yo.. Hayır.
"NEREDESİNİZ!"
Sesim duvarlara çarpıp bana döndü. Yanıt yoktu. Sanki beni sessizlikle cezalandırıyorlardı.
"SİZİ ADİ PİSLİKLER!"
"LANET OLSUN!"
"ÇIKARIN BENİ BU DELİKTEN!"
Ses tellerim yırtılırcasına bağırdım. Canım yanıyordu. Çileden çıkmak üzereydim. Onlara ulaşmalıydım. Ne pahasına olursa olsun buradan çıkmalıydım.
"SİZİ MAHVEDECEĞİM."
"KENDİ ELLERİMLE ÖLDÜRECEĞİM!"
Boğazım aniden kurudu ve öksürmeye başladım. Bağırmanın şiddeti sesimi tahriş etmişti. Kısılmıştı. Elimi duvara dayadım ve geriye yaslandım. Çaresizlik beni bitkin düşürmüştü. Bacaklarım tutmuyordu. Kalbim acıyla çarpıyordu. Lanet olsun..
LANET OLSUN!
Bu bir kabustu. Bir an önce uyanmalıydım. Uyanıp bu lanet delikten kurtulmalıydım.
Arkadaşlarıma ulaşmalıydım.
İncinen ayağıma aldırmadan ayağa kalktım. Arkamda kalan duvara elimi dayadım. Parmaklarım tuğlamsı taşları hissetti. Yerde kumlar vardı. Hareket ettikçe hissediyordum. Ayakkabımın içini dolduruyorlardı. Burası terk edilmiş bir bina gibiydi. Küf kokuyordu ama bu kokuyu lağıma benzer koku kapatıyordu. O kadar güçlü ve mide bulandırıcıydı ki güçlükle yutkunuyordum. Aldığım her nefes eziyete dönüşüyordu. Ciğerlerim bu havayı solumaktan tiksiniyordu. Beni resmen bi deliğe tıkıp ortadan kaybolmuşlardı. Belki de ölüme terk etmişlerdi. Ama bu onların tarzı değildi. Beklemeyi sevmezlerdi. Eğer ölüm kararlaştırılmış ise hızlı ve anında olmalıydı.
Bu durumu daha tuhaf bir hale sokuyordu. Benimle işleri bitmemişti. Bunun anlamı hala vaktim ve şansım var demekti.
Şans güzeldi.
Tuğlaları parmaklarımla takip ederek ilerledim. Bir kaç adım sonra ayağıma bir naylon takıldı. Çıkardığı hışırtı nedense beni tedirgin ediyordu. Tutunarak ilerlemeye devam ediyordum ancak naylon da devam ediyordu. Zemini kaplamış gibiydi. Kum sona ermişti. Ve duyduğum iğrenç koku artıyordu. Diğer elimi burnuma götürdüm. Ciğerlerim isyan ediyordu. Bu havayı solumak ölüm gibiydi. Midem bulanıyordu.
İlerlemeye devam ederken ayağım sert bir cisme çarptı ve tepe takla yuvarlandım. Sırtım naylon zemine çarptığında acıyla inledim. Canım fena yanmıştı. Artık dayanamıyordum. Buradan çıkmalıyım.
"HEY! NEDEN KARŞIMA ÇIKMIYORSUNUZ? LANET OLSUNN!"
"KORKAKLAR SÜRÜSÜ. P*Ç KURULARI!"
Sesimin uzanabildiği her köşeye bıraktım. İyice kısılmıştı. İşlevini yitirmek üzereydi. Ama bir şekilde kendimi duyurmalıydım. Buna mecburdum.
Bulunduğum çaresizlik içimdeki ağlama isteğini ortaya çıkarıyordu. O göz yaşlarına rahatlamak için ihtiyacım vardı ancak saatlerce ağlamak çözüm getirmiyordu, aksine yavaşlatıyordu. Ruhsal çöküntünün zamanı değildi. Arkadaşlarımı bulmalıydım.
Düştüğüm yerde toparlandım. Elimi karanlık boşluğa uzattım. Ayağa kalkmaya yeltenirken parmak uçlarım bir şeyi hissetti. Dizlerimin üzerinde sürünerek öne doğruldum. Yavaşça parmaklarımı uzattım. Dokundum. Soğuk bir kumaş parçasıydı. Az önce takılıp düştüğüm şey bu olmalıydı. Derin bir nefes aldım. Elimi biraz daha uzattım. Kumaşın ucunu çektim. Elimle biraz daha yoklarken elime bir şey bulaştı. Soğuk ve yapışkan. Ne olduğunu anlayabilmek için elimi burnuma götürdüm.
"AMAN TANRIM!"
BU KANDI!
Kısılmış sesimdeki tiz çığlıklar binada yankılanırken sinek vızıltıları çoğaldı. Aman tanrım.. Dokunduğum şey bir cesetti.. Elimdeki yapışkan kanı kotuma sildim ve ağlamaya başladım. Şimdi ne yapacaktım?
Nasıl kurtulacaktım...
×_×
BECCA
Telaş. Endişe. Korku.
Bu üç sevimsiz duygu.
"NASIL HİÇ BİR SES DUYMAZSIN! NASIL!"
Kylea öfkeyle bağırıyordu. Gözlerindeki korku Seth e öfke kusuyordu. Muhafızlar Eva'yı götürmüşlerdi. Hayatım boyunca edinebildiğim tek dostumu.
Tek yapabildiğim şey ağlamaktı. Sessizce ağlamak. Hıçkırıklara boğularak bile ağlayamıyordum. Her adımım sessizdi benim. Tüm duyguların renkleri sessizdi.
"KES ŞUNU!"
Diyerek bağırdığın da ürperdim. Kylea Seth'in üzerine gidiyordu. Ama bu onun suçu değildi. Soğukkanlılığı onu umursamaz gibi gösterse de, o hepimizden daha çok korkuyordu. Gözlerinde gördüğüm endişe Eva içindi. Seth onu Kylea'dan daha çok seviyordu.
Seth yüzünü avuçladı ve yanında getirdiği korumasına işaret verdi. Koruma elini cebine attı. Çıkardığı küçük poşeti Seth'e uzattı.
Seth poşeti eline alıp avucuna döktü.
Kum tanelerine benzeyen siyah toz parmaklarının arasından kaydı.
"Bunu evin etrafında bulduk." dediğinde gözlerini Kylea'ya dikti."Evi çembere almışlar."
David attığı voltaları durdurdu. Çünkü Kylea bağırmayı kesmişti ve artık çözüm arıyorlardı.
"Ne işe yarıyor?"
"Ses geçişini engelliyor." dedi bezgince.
Seth çığlıklarımızı duyamamıştı. Sebebi buydu.
Kylea sessizce Seth'i süzdü. Onu suçlamıştı ama hala geri adım atmamıştı.
"Eva nerede?" dedi Kylea. "LANET OLSUN! EVA NEREDE SETH!"
Sesiyle ürperdiğimde Seth onu kolundan kavradı. Eğildi.
"Onu senden daha fazla merak ediyorum."
Zorlukla yutkunup geriye çekildi. Sözleri yüreğime oturdu. Eva'yı hepimizden fazla önemsiyordu. O hepimizden daha yoğun duygular yaşıyordu. Endişesi, ellerindeydi. Konuşurken titriyordu. Korkusu gözlerinde. Açıkça görünüyordu. Ama dikkatli bakılmadığında kamuflesini koruyordu.
"Adamlarım her yerde onu ararken ben.." elini Kylea ya doğrulttu. "Seninle burada boşa zaman harcıyorum."
Son cümlesini tiksinir gibi söylemişti. Kylea'ya nefretle bakıyordu.
"Onu Bravery'e götürecektim. Ama sen, onun aklını karıştırdın."
"Saçmalık... Bir kahin için oraya.."
Kylea nın sözlerini böldü "Kahin onu götürebilmem için sebepti. Anlıyor musun?"
Kylea ya tekrar yaklaştı. "Onu güvende tutmak için götürecektim."
"Bunu söylemedin."
"Eva sebepsizce burayı bırakmazdı. Eğer sen o koca burnunu işlerime sokmasaydın Eva burada olurdu!"
Seth'in nefesi hızlanmıstı. Göğsü hızla hareket ediyordu. Saçlarını karıştırdı. Gergindi. Onu daha önce bu halde gördüğümü hatırlamıyordum. Hep umursamaz ve vurdumduymaz olmuştu. Simdi farklıydı. Eva hayatına yön vermişti.
"Bir iz bulursanız beni haberdar edin."
Seth kapıdan çıkmak üzereyken Kylea koluna yapıştı. "Bende geliyorum."
Seth sessizce devam etti.
David de peşlerinden gitmek üzere hareketlenmişken Kylea onu işaretiyle durdurdu.
"Alaina ile ilgilen."
Kafasını salladı. Bunca karmaşanın arasında onu unutmuştum. Alaina yaralanmıştı. Omzuna bir bıçak saplamışlardı. Şimdi hastanedeydi ama durumu hakkında bir şey bilmiyorduk. Hayatımız bir gecede mahvolmuştu.
Eva neredeydi..?
"Hastaneye beraber gidelim. Evde tek kalman tehlikeli olur."
Başımla onaylayıp telefonumu cebime koydum.
"Araban var mı?"
Portmantodaki çekmeceden anahtarı alıp David e attım.
"Gidelim."
David yanımday idi. Ama tedirginliğim devam ediyordu. Eva muhafızların elindeydi. Ona zarar vermiş olabilirlerdi.
Düşüncesi korkunçtu. Sadece bir kaç dakikalığına onlarla beraberdim ve korkmuştum. Acımasızlardı. Alaina yı bıçaklamış, Eva yı kaçırmışlardı. Eva şimdi onların elindeydi. Korkmuş olmalıydı. Onun tedirginliğini hissediyordum. Yalnızdı. Muhafızlar tereddüt etmeden ona saldırabilirlerdi. Tanrım lütfen ona bir şey olmasın. Lütfen..
David anahtarını kontağa yerleştirmekte zorlandı. Elleri titriyordu. Deliği ıskalıyordu. Titreyen ellerine uzanıp anahtarı yuvasına yerleştirdim. Tedirgindi. Hisleri vücuduna yansımıştı.
"Teşekkür ederim." dedikten sonra derin bir nefes aldı ve arabayı çalıştırdı.
Hastaneye gidinceye kadar tek kelime etmedi. Benim sessiz kelimelerim ise ona ulaşamadı. Eva'yı deli gibi merak ediyordum. En azından bana muhafızlar hakkında bilgi vermeliydi. Arkadaşımı kaybetmeyeceğimi söylemeliydi. Sessizlik içinde bulunduğum durumu zorlaştırıyordu.
Arabayı otoparka park ettikten sonra koşar adımlarla acil kapısına yöneldik. David danışmanın yönlendirmesi ile beraber merdivenlere gitti. Onu takip ederken arkasını döndü.
"Onu odaya almışlar."
Kafamı sallayıp ona yetiştim. İlaç kokan koridorda ilerledik. Telaşlı hemşirelerin ve beklemekte olan hastaların arasından geçtik. Koridor uzundu. David oda numaralarını kontrol edip ilerliyordu.
Önüme bakmayı akıl edemediğim esnada biriyle çarpıştım. Elindeki kahve kupası çarpışmanın şiddetiyle yere düştü. Şaşkınlıkla ağzımı aralayıp adama baktım. Bardak paramparça olmuş ve kahve lekeleri yeşil pantolunana sıçramıştı. Özür dilemek üzere telefonuna uzandığımda bağırmaya başladı.
"Sen ne yaptığını sanıyorsun! Önüne baksana."
Parmaklarımla iletişim kurmaya çalıştım. Ama anlamadı.
"Sence de özür dilemen gerekmiyor mu?"
Özür dilemek istiyordum. Tekrar telefonuma uzanırken David kolumdan yakaladı.
"O konuşamıyor seni lanet olası pislik!"
Kırılan parçaları tekmeleyip fırlattı. "Şimdi o koca götünü kaldır ve kendine yeni bir kahve al."
Elini cebine atıp bir dolar çıkardı. Sonra da adamın yakasına iliştirdi.
"Hadi gidelim."
Bilegimi kavrayıp peşinden sürükledi. Öfkeyle bizi izleyen adama bakmayı kesip David le beraber yürüdüm.
Biten koridorun sonuna yaklaştığımızda durdu.
"Burası."
Uzanıp kapıyı açtı. İçeriye attığımız ilk adımlarla beraber silahlar üzerimize doğrultuldu. Sadece online oyunlarda karsılaştığım silahların madde bulmuş halleriydi. Bunlar kesinlikle oyuncak değildi.
David Burnuna doğrultulan silahı tek hareketle yere indirdi. Sonra da silahı ona doğrultan adama bir yumruk geçirdi.
"Kime silah doğrultacağınızı bile bilmiyorsunuz!"
"Sakin ol dostum." diyerek öne çıktı içlerinden biri. Hepsi birbirine benziyordu bu adamların. Tıraşları, mimikleri, üniformaları..
"Alaina nerede?"
"Şuan uyuyor." dedi arkasındaki perdeyi göstererek. "Küçük bir operasyon geçirdi."
Silahlar üstümüzden indirildi. Bir kaç garip homurtunun ardından kenara çekildiler. Az önce öne çıkan adam hariç.
"Siz artık gidebilirsiniz." dedi David yorgunca. "Nöbeti biz devralıyoruz. Gidin ve Eva'yı bulun."
"Emirlerimi senden almıyorum." dedi kaşları çatarak.
"Emir Seth'e ait!" diyerek kükredi David. "Ne duruyorsun hadi onu ara."
Sinirle yumruklarını sıkan koruma telefonuna uzandı. Mesaj attığını varsaydığım bir girişimde bulundu. Saniyeler sonra kenarda duran adamlarına işaret etti ve odadan ayrıldılar.
"Gerizekikalılar."
Perdeye yöneldi ve geriye doğru çekti. Alaina yatıyordu. Serum bağlanmıştı. Yüzü sararmıştı. Olanlardan habersiz sessizce uyuyordu. Uyandığında Eva'nın burada olmasını diledim. Sağlıklı bir şekilde geri dönmesini..
"Otursana."
David koltuğu işaret etti ve sırtını yasladı. Dingin görünmek istese de yorgundu. Tüm bu şeyler onu yoruyor gibiydi.
Sessizce yanına geçtim. Dik oturuşumu bozup öne eğildim. Dizlerime dayadığım dirseklerimle birlikte başımı kollarımın arasına aldım.
Bu bitmesini istediğim kabus, bir an önce sona ermeliydi.
"Bir sıradan olarak çok fazla şeye şahit oldun."
Derin bir nefes aldı onu sessizce dinlerken. "B*k gibi bir hayatımız var öyle değil mi?"
Ağlamaklı bir gülümseme takıldı yüzüme. David için garipsenebilirdi ama onların hayatlarını seviyordum. Benim tuhaf ve biçimsiz dünyama göre daha sevilesiydi. Birbirlerine olan bağlılıklarını, arkadaşlıklarını seviyordum. Sıradan olmama rağmen bana eşlik ediyorlardı. Azıcıkta olsa önemseniyordum. Önemsenmenin benim icin ne kadar değerli olduğunu bilmiyordı. Sessiz hayatıma kattıkları sesi duymuyorlardı.
"Hiç konuşamıyor musun?"
Hayır anlamında başımı salladım. Kelimeler yerine boğuk sesler cıkıyordu ağzımdan.
"Peki nasıl iletişime geçiyorsun?" yaslandığı koltukta dikleşti "Yani insanlarla nasıl anlaşıyorsun?"
Elimi cebime attım. Az önce çıkaramadığım telefonu David'e gösterdim.
"Yazarak.." dedi sessizce. "Senin için zor olmalı."
Avuçlarıma baktım ellerimle oynarken. Benim için zor değildi aslında. Yani önceden. Ama artık zor gelmeye başlamıştı. Işıklarını söndürdüğüm hayatımı yeniden aydınlatmak istiyordum artık. Eva bana yaşama sevincimi vermişti. Gerçek bir dosta sahip olmuştum. Neil'le vakit geçirmiştim. Bana cesaret aşılamıştı. Vakitlerimi anlamlı hale getirmişti. Bana önem vermişti.
Muhafızların geldiği gece bile..
Kollarında çırpınıyordum. Boğuk çığlıklarım odada yankı buluyordu. Eva'nın duymasını ve kaçmasını dilemiştim. Gücümün yettiği kadar bağırdım. Ama aksini yaptı. Kaçmak yerine beni kurtarmak için muhafızlara saldırdı. Sayılarına aldırış etmeden atıldı. Ölebileceğini bile bile tereddüt etmedi. Yaptığı şey.. fedakarlıktı. Tehlikeliydi ama çekinmemişti..
Düşüncelerimde beliren acizlikle beraber birer damla yaş süzüldü yanaklarımdan. Onun için hiç bir şey yapamıyordum. Acizlik canımı yakıyordu.
"Aaa.." David yanaklarını şişirdi. "Seni üzecek bir şey mi söyledim?"
Başımı iki yana salladım. Yanaklarımın üzerine konan yaşları sildim. Ama yenisi akmakta gecikmedi. Onunla ilgisi olmadığını belirtmek için elimi salladım.
Gözyaşlarım hızlandı. Onları durdurmak için dudaklarımı ısırdım.
"Becca sen iyi misin?"
David şaşkınlıkla yüzüme baktı. Titreyen ellerimin arasında duran telefonu çevirdim.
"Eva için yapabileceğim bir şey yok mu?" yazdım ona uzatarak.
"Her yerde onu arıyorlar." dedi. "Eminim bulacaklardır. Biz Alaina'ya göz kulak olmalıyız."
Gözlerimi yumdum. Keşke elimden gelen bir şey olsaydı. Beklemek yoruyordu. Hayatım boyunca beklemiş, bekletilmiştim. İşe yaramak istiyordum. Bana yaptıkları fedakarlığa cevap vermek istiyordum.
"Uyandığında yanında olmalıyız." derken bakışları koluma kaydı.
"Becca sen yaralanmıssın?"
David söyleyene kadar farkına bile varamamıştım. Pembe sweatimin kolunda koyu kırmızı bir öbek oluşmuştu. Yavaşça bileğimden yukarıya sıyırdığımda derin bir kesikle karşılaştım.
"Sen aklını mı kaçırdın?"
Yara ciddi gözüküyordu ama acısını bile hissetmemiştim.
"Burada bekle bi hemşire çağırıyorum."
Onlara yük oluyordum. Onca işlerinin arasında birde benimle ilgilenmek zorunda kalıyorlardı. Faydasızlık canımı yakıyordu.
Gitmesinin üzerinden 5 dakika bile geçmeden yanında bir hemşire ile birlikte döndü.
"Becca kolunu gösterir misin? Tabi başka bir yaran varsa onu da."
Acısını yeni hissetmeye başladığım kolumu hemşireye uzattıgımda yüzünü ekşitti.
"Dikiş atmamız gerekiyor. Önce temizleyelim."
Yanında getirdiği oksijenli su ile koluma bulaşan kanları temizledi. "Acil katına gidelim. Dikişi burada atamam."
Kafamı salladım. David'e kaçamak bir bakış attığımda bana baktığını fark ettim. Dudaklarımı oynatarak "Teşekkür ederim." dedim.
Gözlerini yumdu.
"Sonra buraya gelirsin." dedi hemşireyle beraber odadan çıkarken.
Aşağı kata indik. Aralarının perdelerle bölündüğü sedyelerden birine oturdum. Uyuşturucu iğneyi yaptıktan sonra dikiş atmaya başladığında başımı çevirdim. İzlemek istediğim bir manzara değildi.
"Çok şanslısın." dedi sevimli hemşire işlemini sürdürürken. Neden şanslı olduğumu sorgularcasına baktım.
"Erkek arkadaşın çok yakışıklı."
Başımı iki yana salladım. David i erkek arkadaşım sanmıştı.
Olumsuz işaretimin ardından gülümsedi. Bu haber onu sevindirmişe benziyordu.
"İşte bu sevindirici."
Dikişi sonlandığında makasla kesti. Sonra da üzerini sarıp bantladı.
"Fazla hareket ettirme. Dikişlerin açılmasın."
Olumlu anlamda başımı sallayıp sedyeden kalktığımda beni inceledi.
"Yoksa sen konuşamıyor musun?"
Başımı salladım.
"Kusura bakma onun erkek arkadaşın olduğunu düşündüm." Tuhaf bir kahkaha attı. "Yani zaten senin gibi biriyle o.." devamını tahmin ettiğim cümlesini sonlandırmadan sustu. Söylemeye çalıştığı şey dilsiz bir kızla çekici bir erkeğin ilgilenmeyeceği idi.
Yanımdan ayrılırken benim bile güçlükle duyabileceğim bir sesle "Üzgünüm." dedi.
Güzel bir kızdı. Kıskanılası kızıl saçları ve iyi bir fiziği vardı. Benim gibi biriyle kıyaslandığında bir hiçtim. Aşağılayıcı konuşması normaldi. Ama bu umurumda değildi. Belki bir gün öncesine kadar bunu düşünüp, hayatın bana sunduklarına üzülebilirdim ama şimdi Eva dan başka hiç bir şey aklımı kurcalayamazdı.
Etrafımı çevreleyen perdeyi çekip küçük adımlarla üst kata çıktım. Alaina yı düşündüm. Uyandığında nasıl bir tepki verecekti?
Eva'yla kardeş gibiydiler. Muhtemelen onu burada tutamayacaktık. Acaba giderken beni de yanına alır mıydı? Bunu ona teklif etmeli miydim?
Odaya ulaştığımda içeriye girdim. David telefonda konuşuyordu. Alaina ise serumdaki uyku ilacının tesiriyle uyuyordu.
"Tamam. Beni haberdar edin." dedikten sonra telefonu kapattı ve yanıma geldi.
"Seth ve Kylea.." dedi nefes alarak "Henüz bir ipucu bulamamışlar."
Bu duymak istediğim bir haber değildi.
"Kolun nasıl oldu?"
İyi anlamında baş parmağımı çıkardım. Sağlam koluma girdi ve koltuğa yöneltti.
"Zor bir gece geçirdin. Dinlenmelisin."
David bir gecede evrim geçirmişti sanki. Onu ilk gördüğüm gün üzerimde bıraktığı izlenim farklıydı. O çok kabaydı. Şimdi ise iyi davranıyordu. Sanırım konuşamadığım için bana acıyordu. Bu sık karşılaştığım bi durumdu.
Koltuğa oturduktan sonra cebime uzanıp telefonu aldım.
"Ne zaman uyanır?"
"Kısa sürede" dedi başını kaşıyarak. "İyileşme hızımız bir sıradana kıyasla hızlıdır."
Alaina uyandığında Eva yı aramak için bir şansım olabilirdi.
"Midnightta daha hızlı iyileşme süreci gösteriyoruz. Dünya da dolunay olduğu günler."
Dolunayın Eva ya güç kattığını biliyordum. Midnighttı az çok biliyordum. Despot kurallarını, karanlık gecelerini..
"Midnightı bazen özlüyorum." dedi ondan beklemendik bir sesle.
"Bu çok normal değil mi?" yazdım.
Başını iki yana salladı. "Ailelerimiz orada öldürüldü. Benim için pek sevimli bir yer sayılmaz."
"Ama orası doğduğun topraklar. Hatta olmak istediğin.yer."
Güldü ve sağ dizini karnına çekti. "Biliyor musun bence haklısın. Midnight benim şehrim."
Ellerini birbirine hızla vurdu. "Muhafızları bir böcek gibi ezip Midnighta döneceğim."
"Bu en doğrusu olur." yazdım.
Başını geriye yasladı. Sonra da bana döndü.
"Belki komik bulacaksın ama, seninle konuşmak beni rahatlattı."
Ben ve rahatlatmak? Bu iki kelime pek yakışmıyordu.
"Seni daha önce fark etmemiştim." başını salladı "Yani konuşmamıştım."
"Fark edilecek biri değilim çünkü." yazdım. Kimsenin dikkatini çekmiyordum. Ebeveynlerimin bile..
"Yo, farklı bir yapın var. Sana bakarken gözlerindeki ışıltıya takılıyorum." Gülümsedi. "Neyse beni boşver ve uyu. Saçmalıyorum işte."
David bugün sıradışıydı. Alışılmışlığın dışındaydı. İyi birine dönüşmüştü. Belki anlıktı, belki de günlük.. Ama güzeldi. Önemsendiğini bilmek güzeldi.
Koltuğun köşesine sinip başımı yasladım ve gözlerimi kapadım. Alaina uyandığında onunla yola çıkmak istiyordum. Dinlenmeliydim. Eva için duyduğum telaşı bir kenara bırakıp onun için güçlü olmalıydım. Artık aciz olmak istemiyordum. Onlar için faydalı olmalıydım..
Az sonra David koltukta kıpırdadı. Kendisi için rahat pozisyonu bulduğunda durdu. Nefes aldı. Ciğerlerine temiz havayı çekti. Burun delikleri genişledi ve verdiği nefesle beraber kapandı. Alaina'nın serumundan bir damla daha düştü. Kirpikleri kıpırdadı. Alnının üzerinden geçen sinek saçlarına kondu. Arka bacaklarını birbirine sürttü ve vızıldadı.
Ama bir tuhaflık vardı. Duyularım...
İnce algılardı bunlar. Vızıldayan sineğe bu kadar uzakken bacaklarını göremezdim. David e arkam dönükken burun deliklerinin kapanmasını hissedemezdim.
Göz kapaklarımı aralamaya çalıştım. Açılmıyorlardı. Kolumu oynatamıyordum. Bacaklarım hareket etmiyordu ama Alaina'nın serumundan hala bir damla düşüyordu. Bu kez daha yüksek sesle. Ve bir damla daha.. Düşen her damla beynime saplanıyordu. Kalbim hızlandı. Kıpırdayamıyordum. Nefes bile alamıyordum. Boğuluyordum!
Ve bir anda gözlerimi açtım. Boğulacağım sırada ciğerlerim havayı soludu. Derin derin nefes aldım. Öksürdüm.
Ama..
Ama ben neredeydim?
Hastane neredeydi? Alaina, David..
Burada kimse yoktu. Zifiri karanlıktı. Bu bir kabus muydu?
Peki ama neden bu kadar gerçekti?
Kesik nefesler eşliğinde ilerlerken karanlıktan bir ışık huzmesi belirdi. Işık önümü aydınlattı. Sadece iki metre önümde duran Eva'nın yüzü ortaya çıktı.
EVA!
"EVAAA!"
Kelimeler sessizce fırladı dudaklarımdan. Beni duymadı. Gözleri yanında duran cesete sabitlenmişti. Cesetin üzerinde pıhtılaşmak üzere olan kan ellerine bulaşmıştı. Ağlıyordu. Gözleri kızarmıştı.
Ne üzerine doğrultulan ışığı önemsiyordu ne de ona doğru gelen muhafızları..
Sabitkenmişti.
Kaçmalıydı! Ona zarar vereceklerdi!
"EVAAA!" Sessiz çığlığımla beraber ona koştum. Muhafızlar yaklaşıyordu. Onlardan önce ulaşmalı ve onu korumalıydım.
Yaşadığım dehşetle beraber titreyen bacaklarıma aldırmadan ona koştum ve ellerimi uzattım. Parmak uçlarım omuzlarını hissettiğinde şiddetli bir rüzgarla geriye savruldum. Kısılmış gözlerimle onlardan geriye sürüklenirken her şey kayboldu. Eva geride kaldı ve muhafızlar ona ulaştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HİDDEN İN THE SUN (Tr)
Fantasy"Seth.." diyebildim fısıltıyla. Nefes almak bile zordu. "İsmim." dedi "dudaklarından döküldüğünde hoşuma gidiyor." Fazla yakındı. Bu tehlikeliydi. Gözlerini dudaklarımın üzerine dikmişti. Elleriyle bileklerimden kavradı ve beni duvara yasladı. Ona k...