Hızına zor yetiştiğim bir döngünün içindeyim. Engebeli bir yol benimkisi. Aşılması güç ancak imkansız değil. Benim hayatımda imkansıza yer yok. Çünkü imkansızlık korkakların üretmiş olduğu basit bir sözcük . Bense imkansızlıktan doğan bir... Bir... Bir çiçek..
Yok olmadı bu. Bir tohum? Bir böcek?
Hadi be... En son kendime özgüven aşılıyordum. Kendimi bir böceğe indirgeyerek... Tam bir fiyaskoyum. Konsantre için biraz ciddiyete ve cesarete ihtiyacım var ancak.. Ne yazık ki depo boş. En yakın benzinlik kilometrelerce uzakta. Biri bir ara bana iç sesimi susturmaya öğretsin!
İşe yaramasını umarak kapattığım gözlerimi araladım. Hala deniyordum. Ve hala ışığı yeşilden sarıya döndürmeyi başaramamıştım. Beceriksizliğin tattırdığı o acımtrak duygu beni sardıkça işler sarpa sarıyordu. Konsantre olamıyordum.
"Eva.."
Seth omuzlarımdan kavradı. "Rahat olmalısın."
Ona döndüm. Nedenini bilmediğim bir şey rahat olmamı engelliyordu sanki. Ya da tüm bu acizliğimin nedeni şuanda bu izbe yerde sadece benim kalmış olmamdı.
Önce Becca gitmişti. Ardından da David ve Alaina. Kylea yaklaşık yarım saat önce karşımdaydı ve şu lanet ışığı kırmızıya çevirmeyi başarmıştı. Matt'te peşinden gitmişti.
"Yapabileceğini biliyorum."
Dudaklarımı büzüp ona baktım. Seth sabırla beni bekliyordu. Sanki sonsuza kadar beklemeye hazır gibi..
"Öyleseyse neden yapamıyorum."
"Aklına takılan herhangi bir şey mi var?"
Omzuma düşen bir tutam saçı eliyle geriye çekti. Gri gözleri benimle buluştuğunda parladı. Seth'i bir sapık gibi sabaha kadar izleyebilirdim. O yürüyen en seksi ve cezbedici şeydi. Yanımda olması güven ve huzur veriyordu. Tarifi güç bir his olmasına karşın olay buydu. Seth sanki.. Vücudumun ihtiyacı olan şeydi.
"Eva şuan gülümsüyorsun."
Evet. Seth'e bakarken gülümsemek gibi bir huyum vardı. Kimi zaman şebeklik boyutuna ulaşıyordu. Evet ben kesinlikle onun etkisinde falan kalmıyordum. Resmen Seth'in etkisi bana giriyordu.
İç sesimin dışa vurmadığına şükrederek Seth'e sarıldım. "Biraz melonkoliğim."
"Neyin var?"
Cidden neyim vardı? Neden Bravery'e ulaşmam bu kadar zordu. İçimdeki bir his beni alıkoyuyor gibiydi.
Bir yanım ağlamak istiyordu. Tuhaf bir şekilde aniden hassaslaşmıştım. Bunun sebebi gözlerimi kapattığımda önümde kısa bir anlığına beliren sima olabilir miydi?
"Sana bahsetmediğim bir şey vardı. Yani rüya olduğu için."
Yüzümü avuçlayıp derin bir nefes aldım. Zihnime kazınan yüzü gözümün önüne getirdim. Muhafızlar tarafından kaçırılıp bilincimi kaybettiğimde bir rüya görmüştüm. Gerçek ötesiydi. Karla kaplı bir ormanın ortasındaki sıcak kulübe. İçimi ısıtarak yanan bir şömine ve içimi ısıtan sıcak bir gülümseme. Benimkilere benzer bir çift yeşil göz. Kömür siyahı saçlar.
"Seth sanırım ben.." dudaklarımı dişledim. "Annemi gördüm."
''Anne' sözcüğü bana oldukça uzak olmasına rağmen şuan kalbimi ısıtıyordu. İsmi bile bu kadar derinken varlığının vereceği huzuru tahmin edemiyorum.
Seth şaşkınlıkla beni süzdü. "Bizim için rüyaların ne kadar değerli olduğunu biliyorsun Eva."
Başımı salladım. Rüya gelecekte yön demekti. Kaybolup kalanlar için. Bu Midnight'ın değişmez kuralıydı. Aynı şey Bravery içinde geçerliydi. Hiç bir rüya anlık korku ve sevinçlerden ibaret değildi. Gerçeğin ta kendisiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HİDDEN İN THE SUN (Tr)
Fantasy"Seth.." diyebildim fısıltıyla. Nefes almak bile zordu. "İsmim." dedi "dudaklarından döküldüğünde hoşuma gidiyor." Fazla yakındı. Bu tehlikeliydi. Gözlerini dudaklarımın üzerine dikmişti. Elleriyle bileklerimden kavradı ve beni duvara yasladı. Ona k...