34. Bölüm

330 40 7
                                    

Soğuk..
Beni iliklerime kadar üşüten büyük beyaz yağmur. Lapa lapa yeryüzüne düşüyor. Asaletle..
Parmaklarımı açıyorum ve onları avuçlarımda yakalıyorum. Yumuşak ve ılık bir his ellerimin arasında bana mutluluk veriyor. Gülümsüyorum. Beni rahatlatan bu manzarayla birlikle huzuru hissediyorum. Bu şey unuttuğum bir duygunun gün yüzüne çıkması gibi. Şaşırtıcı ve ferahlatıcı...

Her yer beyaza bürünmüş. Yağmakta olan kar etrafı beyaza boyuyor. Çevremi saran çam ağaçlarının yeşilliği bile yok olmuş bu örtünün altında.

Üzerimde beyaz bir elbise var. Ayaklarım çıplak. Saçlarım artık sarı değil. Bembeyaz..
Anın büyüsüne kapılmak istercesine beyaz. 
Kışa uygun bir halde değilim. Ama üşümüyorum. Soğuk olduğunu biliyorum. Üşüdüğümü hissediyorum. Ama bir şekilde bu şey normal geliyor. Ayaklarım beyazlığın içine gömülü olsa da sıcaklığını kaybetmiyor. Soğuk ve sıcak...
Bu iki tezat kavram içimde dolanıyor.

Beni etkisinde bırakan bu yumuşaklığı bir kenara bırakarak adım atıyorum. Kar yürümemi zorlaştırsa da devam ediyorum. İçimden bir his gitmem gerektiğini söylüyor. Kirpiklerime yağan karı elimle ovuşturuyorum. Beyazlığa doğru ilerliyorum. Bana kucak açan sonsuzluğa doğru..

Sonra aniden duruyorum. Bu tatlı beyazlık bir anda içimi acıyla kaplıyor. Bir şeyler tanık geliyor ve korku kalbime bir sis gibi yayılıyor. Bu beyazlık bana muhafızları hatırlatıyor. O beyaz duvarlı odayı. Çıldırtan beyazlığı. Az önce bana huzur veren beyazlık yerini korkuyu bırakıyor.
Nefes almaya çalışıyorum. Elimi kalbime götürüyorum. Yerinden fırlayacakmış gibi atıyor. Koşmaya başlıyorum. Nabzım kulaklarımda yankılanıyor. Aklımda beliren duygu vücudumu kaplıyor. Buradan çıkmak istiyorum. Ama hiç bir yol gözükmüyor. Birbiri ardına dizilmiş ağaçlar yolları engelliyor. Kapana kısılmış gibiyim. Ağaçlar kafes gibi.

Dile getirmekten korktuğum şey zihnimde yankılıyor. Son hatırladığım şey Madelena.. Ve ölümü beklerken titreyen vücudum.. Sonrasını hatırlayamıyorum. Hafızam silinmiş gibi. Sonumu hatırlayamıyorum. Nasıl öldüğümü bilmiyorum...
Buraya beni getiren şey o olmalı. Bu soğukluk ancak ölüme bu kadar yakışabilir. Soğukluk icinde sıcaklığı yaşatabilir...

Yüzüme çarpan gerçekle beraberken irkiliyorum. Artık beni taşımayan bacaklarımın üzerine çöküyorum. Saçlarım omuzlarımdan dökülüyor. Ağlıyorum. Damlalar birbirlerini kovalıyor süzülürken.
O ufak umuda tutunmanın acısıyla sarsılıyorum. Yaşamayı ne kadar çok istediğimi işte o zaman anlıyorum. Ölümün soğukluğu beni sardığı zaman...

Ellerimi yere koyuyorum. Az önce karın verdiği yumuşaklık artık bir şey ifade etmiyor. Anlamsızca gökyüzünden yağıyor. Hıçkırıklarım bu soğuk beyazlığın ortasında yankı bulurken gözüme bir şey ilişiyor. Az önce fark edemediğim bir klübe. Küçük penceresinden turuncu bir ışık yayılıyor beyazlığı delmek istercesine. Ayağa kalkıyorum. İçimdeki dürtü beni klübeye itiyor. Ağlamayı sürdürerek klübenin kapısına ulaşıyorum ve itiyorum. Kapı büyük bir gıcırtı ile kulaklarımı tırmalarken içeriye giriyorum. Şömineden yükselen kırmızı ışık gözümü alıyor ve yaydığı sıcaklık iyi hissetmemi sağlıyor.

"Sonunda geldin." diyor yumuşak bir ses. Kalbimi kaplayan sis o an dağılıyor ve sese yöneliyorum. Bana doğru yürüyen sevimli kadına. Zümrüt yeşili gözleri gülümserken kısılıyor ve beni süzüyor.

"Ne kadar da büyümüşsün." diyor gözleri heyecanla ışıldarken. Ve içimi titreten sesiyle adımı fısıldıyor.

"Eva."

HİDDEN İN THE SUN   (Tr)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin