Gecenin ıssızlığının keyfine varmamı engelleyen perdeyi bir kenara ittim. Gökyüzü nihayet karşımdaydı. Gece o eşsiz maviliği yutmuş ve sonsuz karanlığını salıvermişti. Siyah gergin bir bir çarşaf gibi ışığa set çekmişti. Gece varken gündüz yoktu. Gündüz varken gece...
Birbirlerini kovalayan bir kısır döngüydu bu.
Muhtaç olduğumuz gücü bizden esirgiyordu ama gene de bu geceden nefret etmemi gerektirmiyordu.
Bu karanlık bir şekilde dinginlik veriyordu. Ondan uzaklaşmamı engelliyordu. Oysa Bravery ler geceden nefret ederlerdi. Çünkü gecenin ortasında kendini göstermekten zevk duyan ay, şafak vaktine kadar onları güçsüz kılıyordu. Güneşin enerjisini çekiyordu. Enerji kaynağımız olan güneşin..
Bu bizim en zayıf noktamızdı. Gece bizim en büyük düşmanımız. Ama gene de gece, düşman sayılamayacak kadar ihtişamlı ve cezbedici...
Tıpkı Eva gibi.. Geceye bürünen Eva gibi..
Ellerimi cebime sokup derin bir nefes aldım ve ayın o cezbedici güzelliğine baktım. Gökyüzünde asılı duran güneşin aksine farklıydı. Braveryi kendine bağlayacak kadar çekici. Onun büyüsüne kapılmak istemeyen Bravery halkı seyretmekten korkarlardı. Bu yüzden geceleyin gözlerini yere devirirlerdi. Bense onların arasında bir istisnaydım. Bu büyüleyici beyazlık beni korkutmuyor aksine arzulanası bir görüntü bahşediyordu.
"Merhaba efendim."
Bu ses.. "Matt?"
Arkamı döndüm. Bu elbette Matt'ti. Gülümseyip ona doğru ilerledim. Onu en son muhafızlar tarafından saldırıya uğradığımda görmüştüm.
"Kapıyı tıkladım ama duymadınız."
"Dalmışım dostum." dedim omzunu tutarak. "Üniforman yokken gözüme acayip seksi gözüktün." göz kırpıp onu süzerken sırıttı.
"Aslında bu aralar boştayım efendim." dedi ayağını sallayarak.
"Hey.. Şu diline yapışan 'efendim' sözcüğünden kurtul yoksa seni dışarıya attırırım."
"Ciddi misin?"
Kaşımı kaldırıp başımı salladım. "Söylesine buraya neden geldin?"
Yanımdan geçip odanın ortasında duran koltuklardan birine oturdu.
"Seni merak ettim."
"Sen mi yoksa..."
"Baban değil, ben." dedi düzelterek. "Ordudan ayrıldım." sonra da şaşırmamı sağlayan bombayı patlattı.
"Seni ciddiye almalı mıyım?"
Matt ordunun demir başlarından biriydi ve kraliyet için canını ortaya koymaya hazır bir elemandı. Bu ondan duymayı bekleyemeyeceğim bir itiraftı.
"Üniformamı çıkardım Seth."
"Sanırım sana inanıyorum." dedim yanındaki koltuğa geçerek. Matt tatil günlerinde bile üniformasız dolaşmazdı.
"Sebep nedir?"
Geriye yaslandı derin soluklu bir nefes aldı. "Sanırım düzenli yaşamak bana göre değil."
"Şimdi aynı dili konuşmaya başladık." dedim göz kırparak. Sonra yanımda duran cam sehpalardan birinin üzerindeki viski şişesine uzandım.
"Neden buradasın?" dedim sorumu yineleyerek. Az önce cevabı alamamıştım.
"Buradayım..Çünkü..." parmaklarını birbirine kenetleyip odaya bir göz attı. "Sana katılmak istiyorum."
Viskiyi bardaklara koyarken durdum ve bir kahkaha patlattım. "Ve bu babamın fikri değil öyle mi?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HİDDEN İN THE SUN (Tr)
Fantasía"Seth.." diyebildim fısıltıyla. Nefes almak bile zordu. "İsmim." dedi "dudaklarından döküldüğünde hoşuma gidiyor." Fazla yakındı. Bu tehlikeliydi. Gözlerini dudaklarımın üzerine dikmişti. Elleriyle bileklerimden kavradı ve beni duvara yasladı. Ona k...