Hava düne kıyasla güneşli.
Gökyüzü mavinin en tatlı tonu.
Ben, düne kıyasla heyecanlı.
Yanaklarım pembenin en koyu tonu.
Nefesim düzensizleşti. Kalbim ona uyum sağlıyor. Yerinden fırlayacak gibi. Provasını ettiğim kelimeler dilimde yuvarlanıyor. Damağıma yapışmış gibiler. Ses kazanmak istemiyorlar.
Şuan Neil'in evinin önündeyim. Yani onu görebileceğim bir cephede. Adımlarım Neil'e gitmek için ürkekler. Cesaret denen şey bugün benden kilometrelerce uzakta. Heyecan tavan seviyede.
Ellerimi birbirine kenetleyip rahat bir nefes aldım. Bastırması imkansız ama yatıştırılmaya yatkın heyecanıma söz geçirmeye çalıştım. Yoksa Neil'e veda edemeyecektim. Onunla konuşabilmek en büyük hayallerimden biriyken geri dönemezdim. Geri dönersem pişman olacağımı biliyordum.
Yüzümü avuçladım. Yapabilirdim. Hiç bir şey imkansız değildi.
Yaklaşık 10 yıldır benimle hayata aynı pencereden bakan kırmızı çerçeveli gözlüklerimi cebime koydum. Gelişigüzel topladığım saçlarımı özgür bırakıp lastiği bileğime geçirdim. Saçlarım artık omuzlarıma değiyordu. Eskiden bu uzunluk beni rahatsız ederdi. Uzamalarına fırsat vermeden kestirirdim. Ama artık hoşuma gidiyordu. Hayatımda değişen pek çok şey vardı. Tabularım birer birer kaybolurken ben bu değişimime sadece gülümsüyordum.
Elbisemin eteklerini çekiştirip düzeltmeye çalıştım. Özen göstermeden bağladığım converselerimi farkedince eğildim ve çözüp iyi bir fiyonk attım.
Bugüne özel bir hazırlık yapamamıştım üzerimde. Seth'in gelişi biraz ani olmuştu ve bu konuda Eva'dan yardım alamamıştım. Tam anlamıyla bir felaket olmasam da, olağanüstü değildim. Ben en azından birazcık göz kamaştırıcı olmayı dilemiştim. Birazcık.
Yanaklarımı tokatlayıp keşkelerimi bir kenara bıraktım. Artık gerçekler vardı.
Bir adım attım yavaşça. Ardından ikinci adımı.
Üçüncüsü çekimserse devam etti. Dördüncüsü biraz daha kendinden emin bastı. Beşincisi titrek oldu. Altıncısı bir öncekine kıyasla daha sağlam. Yedincisi ürkek. Sekizincisi vazgeçmeye yakın. Dokuzuncusu neredeyse bunun bir aptallık olduğuna dair beni ikna etmek üzere...
"Becca.."
Ayaklarıma bakarak sürdürdüğüm adımlarımdan başımı kaldırdığımda Neil'le göz göze geldim. Henüz kapısına ulaşamamışken o dışarıya çıkmıştı. Güçlükle yutkunup ona gülümsedim.
Verandasındaki merdivenlerden inerken eksik kalan adımlarımı da tamamladım.
Onuncu adım onu görmenin mutluluğuyla atıldı öne. Onbirinci adımda ise.. Artık düşünmek istemiyordum.
Onikinci adım bana anı yaşamamı söylüyordu.
"Merhaba Neil." dedim el sallayarak.
Olduğu yerde kaldı. Gözleri şaşkınca büyürken ona yakıştırdığım gülümsemesi dudaklarındaki yeri buldu.
"Becca sen nasıl?"
Kelimeler sesime kavuştuğunda şaşırmıştı. Bu gerçekten onunla olan, ilk konuşmamdı.
"Eminim merak ediyorsundur."
"Şaka mı yapıyorsun? Becca sen konuşuyorsun."
Gözleri parlıyordu. Konuşabiliyor olmam sanki benim kadar onu da sevindirmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HİDDEN İN THE SUN (Tr)
Fantasy"Seth.." diyebildim fısıltıyla. Nefes almak bile zordu. "İsmim." dedi "dudaklarından döküldüğünde hoşuma gidiyor." Fazla yakındı. Bu tehlikeliydi. Gözlerini dudaklarımın üzerine dikmişti. Elleriyle bileklerimden kavradı ve beni duvara yasladı. Ona k...