"Kardeşin mi?" "Pardon?" "Gölge. Kardeşin mi? Akraban mı? Neyin?" "Ağabeyim." "Kahretsin kahretsin kahretsin... Bu büyük bir konu Clark. Bizim bu-" Kalbime bir acı girdi. Elimi göğsüme koydum. "Sirius." Bir şey oldu. Siktir. Birşey oldu. "Be-beni St. Mungos... St. Mungos'a gö-götür." Kolumu tutup cisimledi.
Koridorlarda arkamda Clark koşuyordum. Sirius'un odasının önüne geldiğimde içerde acele ile büyü yapan doktoru gördüm. "SİRİUS! SİRİUS BIRAKMA BENİ! YALVARIRIM BIRAKMA! ANNEM GİTTİ, BABAM GİTTİ. YILLARCA KİMSEM YOKTU! YALVARIRIM GİTME SİRİUS! BUNU BANA YAPMA! BİR BABAMI DAHA KAYBEDEMEM! GİTME PATİ! NE OLUR GİTME!" Doktor asası ile şok verdi. "SİRİUS!" Bir kere daha. Ağlıyordum. Hiç ağlamadığım kadar, bağırıp hıçkırarak ağlıyordum. Çığlık atmamla etraftaki camlar kırıldı. Clark beni sakinleştirmeye çalışıyordu. "SİRİUS!" Nora yoktu. Eve gitmişlerdi. Elimi havaya kaldırdım. "Ex-expe YAPAMIYORUM! KAHRETSİN! SİRİUS UYAN! NE DİYECEĞİM NORA'YA? AYLAĞA NE DİYECEĞİM? KALDIRAMAZLAR! NE OLUR SAVAŞ SİRİ. BENİM İÇİN. NORA İÇİN. REMMY İÇİN. HARRY İÇİN SAVAŞ." Dizlerimin üstüne çöktüm. Göz yaşlarım yanaklarımdan süzülürken Sirius'un yüzüne örtüyü kapatmalarını izledim. "Hayır... hayır hayır hayır hayır hayır hayır ölemez hayır ölemez hayır hayır..."
John's Pov :
Sirius her kimse eminim çok değer veriyordur ona. Krize girmiş gibiydi. Sadece 'hayır' ve 'ölemez' diyordu. "BİRİ BURAYA BAKSIN." Çığlıklar atıp etrafı yıkmaya başladı. O anda koşarak diper Potter geldi. Sıkıca sarıldı ona. "O gitti. Herkes gibi o da bıraktı beni. Sen gitme Harry. Ne olur bırakma beni. Bırakmazsın değil mi?" "Bırakmam. Söz veriyorum. Seni ölsen bile bırakmayacağım Chas." Elleri Potter'ın sırtından kaydığında güçsüz düşüp bayıldığını anladım. Daha fazla burada durmanın anlamı yoktu.
Lilian'ın gözünden :
Chasity gibi güçlü birinin yıkılışını saniyesi saniyesine izledim. Çok acı çekiyordu. Şifacı ile konuşmalıydım. Şifacılık üstüne okuyordum ve Madame Pomfrey'e çok yardım etmiştim ama hiç böyle uyuyacak bir lanet duymamıştım. Sirius'u odadan çıkarıp cesetlerin bulunduğu odaya götürürlerken peşlerine takıldım. Şifacı kolunu kapıya doğru uzattığında ölüm yiyen işaretini gördüm. "Siktir." Diye fısıldadım. Sirius'u başka bir odaya alıp çıktılar. Hızlıca içeri girdim. Asamı çıkarıp kontrol ettim. Yaşıyordu fakat kalp atışı çok yavaştı. Hızlıca bildiğim şifa büyülerini yapıp bakanlığa patronus yolladım. İksirlere göz gezdirirken yarısı boş bir şişe gözüme takıldı. Ölüm Uykusu. Kahretsin. Sirius'u şuan cisimleyebilirdim. İksirle Chasity'nin odasına cisimlendim. Harry bana şokla bakarken Sirius'u Chasity'nin yanındaki yatağa yatırdım. "Ne olduğunu sorma. Sadece Chas'ı uyandır."
Chasity's Pov :
Gözlerimi yine o beyaz yerde açtım. Aklıma olanlar doluşurken karşımda Harry'yi gördüm. Gözlerimden süzülen yaşlarla ağzımdan fısıltı ile sadece bir sözcük döküldü. "Sirius..." yerde öylece yatıyordu. Hızlıca yanına gidip yaşam fonlsiyonlarına baktım. Düşüktü ama yaşıyordu. Hızlıca bir parşömene gerekli iksirleri yazıp Harry'ye uzattım. "Bunları bul. Ceketimin cebine accio yapabilirsin." Harry çıktığında Lilian'a bir kaç şifa büyüsü söyleyip Harry gelince iksirleri yapmasını istedim.
Hastahane koridorlarında ilerlerken herkes bana korkuyla bakıp yolu açıyordu. O kadar öfkeliydim ki burayı yıkıp tek bir parça kalmayana kadar yakabilirdim. Bakanlığa cisimlendiğimde sorgu odasına ilerledim. Kapıyı sertçe açıp Sirius'un şifacısının yakasına yapıştım. "ADİ PİSLİK! SÖYLE! KİMSİN! NE İSTEDİN ONDAN!" Yakalarına yapıştığım adam titriyordu. Seherbazlar beni ayırmaya çalışıyorlardı. Biri belimi sıkıca tutup çektiğinde ayrıldık. Elma kokusu ciğerlerime dolarken o harika gözlerine baktım. "D-draco?" Bana sıkıca sarılmış saçlarımı okşuyordu. "Burdayım Chas, burdayım güzelim. Sakin ol, nefes al. Evet. İşte böyle. Sakinleş." Her sözcüğü sakinleşmeme sebep olurken derin bir nefes aldım. "Sen? Ne yap? Ne? Ne arıyorsun burda?" "Senin için geldim. Gel odana gidelim." Ellerimden tutup kaldırdığında belimden destek vererek ilerledik. Odamın içindeki siyah, rakat koltuğa oturdu. Kapıdan girdiğiniz anda kocaman, camla kaplı bir duvar vardı. Camın önünde çalışma masam, masanın yanında bir askılık, karşıda siyah, rahat, 8 kişilik bir koltuk ve köşede yeşil-siyah puflar ve minik bir kitaplık vardı. Okuduğum her kitabı evdeki 'okunanlar' kitaplığına cisimliyordum. Draco beni koltuğa oturttu. "Derin bir nefes al ve bana olanları anlat. Sakin olmalısın." "Ben. Ben şey yapıyordum. Lestrange yapmış Sirius'a bunu. Bende peşine gittim. Lestrange malikanesindeydi ve ben oradaki bir sürü ölüm yiyeni bakanlığa cisimledim. Sonra şey. O da oradaydı. Gölge. Beni izledi sadece, hiçbirşey yapmadı. Sonra ben Lestrange'i alırken bana ismini söyledi. Johan Arthur Clark. Sonra kaçtı. Bende Lestrange'i bir yere götürdüm. Ona orda işkence edeceğimi fln söyledim ama 3-4 güne bakanlığa bırakırım. Bende benle konuşmaya gelip dosya veren adamın akrabası gibi bir şeydir dedim işte şu Johan Arthur Clark. Ağabeyiymiş. Tam birşey söyleyecektim ki kalbim acıdı Draco. Çok acıdı. Hızlıca beni hastahaneye cisimledi bilmiyorum sonra ne oldu. Sinir krizi falan geçirdim sonra sonra.... öldü. Sirius gitti." Draco'nun gözünden bir kaç damla yaş düştü. "Ama sonra ben gözümü bir hastahane odasında açtım. Yanımda Siri yatıyordu ve ben hızlıca yanına gittim. Yaşıyordu ama çok az atıyordu kalbi. Lilian ve Harry'ye gerekli büyü ve iksirleri söyleyip çıktım. Sirius'un şifacısı ile konuşacaktım. Sonra sen geldin." Bana tekrar sarıldı. "Sirius'un yanına gitmek ister misin?" Sessizce kafamı salladım. Buna ihtiyacım vardı. Kolundan tutup cisimledim.
Sirius'un odasının önüne geldik. UYANMIŞTI! AMAN TANRIM! Hızlıca koşup üstüne atladım. "SİRİUS!" "Dur. Ah!" Hemen geri çekildim. "Çok üzgünüm Siri ben seni bir anda öyle görünce şey ettim ya iyi misin çok özür dilerim günlerdir uyuyorsun ve ben-" Draco eliyle ağzımı kapattı. "Susmayacaktı. Merhaba Sirius." Sıkıca sarıldılar. Göz yaşlarımı sildim. Sirius bana baktı. "Neden ağlıyorsun Chas?" "Öldün sandım... Bir babamı kaybettim zaten. Diğerini kaldıramazdım Siri." Göz yaşlarımı silip sıkıca sarıldım. Mutluydum. Bir süreliğine de olsa... mutluydum...
3 gündür bakanlığa uğramamıştım bile. Beni bir kaç defa çağırmışlardı fakat Sirius'un yanında olmalıydım. Athy, Harry, Ron, Hermione ve Draco Seherbaz olarak bir kaç göreve gidiyorlardı ama Nora, Remus ve Ben hiç ayrılmamıştık. Balkabağı Suyu ve bir kaç bisküvi alıp odaya ilerliyordum. Nora eve gidip bir kaç eşya alacaktı Remus, Sirius ve kendisine. Bana gerek yoktu. Sanırım hayatımda yaptığım en iyi şey tüm çanta ve ceplerimi bir birine bağlı saptanamaz genişletme büyüsü ile büyülememdi. Ehehehehe. Odanın kapısını açtığımda Sirius ve Remus öpüşüyorlardı. Remusun tişörtü yukarı doğru çekilmişti. Sırıttım. "Bir de bana kızıyorsun Siri." Onlar hızlıca toparlanırken gülmemek için dudaklarımı ısırıyordum. "Ne kadar ayıp Siri(!) Hastahanedeyiz." Ben dalga geçerken onlar homurdanıyordu. Remus odadan çıktığında Sirius ile daha çok geçtim.
Sirius artık çıkmıştı. 1 hafta içerisinde bir kaç kez bakanlığa gitmiştim ama genel olarak Sirius'un yanındaydım. Odama cisimlendiğimde içerde bir adam oturuyordu. Siyah bir kot, siyah bol bir kazak ve siyah spor ayakkabılarımı gitmiştim. Siyah paltomu ve sırt çantamı askılığa astığımda sordum. "Buyrun? Kimdiniz?" Adam ayağa kalktı. "İyi günler Bayan Potter. Ben William Golden." Elini uzattı. Eline bir bakış attım. "Sizi hala tanımıyorum Bay Golden?" Geri koltuğa oturdu. "Beni biri gönderdi. Size sadece şunu vermemi istedi." Bana bir şişe uzattı ve dışarı çıkarken kapıyı kitledim. "Bunun içinde ne olduğunu bilmiyorum. Sizi bırakmayacak kadarda tecrübeliyim. Kimin gönderdiğini söylemeyeceksiniz. Neden ben odamda bir keşfe çıkarken burada oturmuyorsunuz?" Şaşırmıştı. Bunu beklemiyordu. Arkamı dönüp duvara sessiz bir büyü yaptım. Kısa koridor'un sonunda minik bir oda belirdi. 'Düşünseli Odası'. Burayı ne olur ne olmaz diye yaptırmıştım. Anıyı düşünseline döktüğümde derin bir nefes alıp kafamı daldırdım.
13 yaşındaki Chasity ve Nora, Dumbledore'a sorular soruyordu. 3. Senemiz.
14 yaşındaki Chasity, Dumbledore'a yarışmaya katılmak istemediğini ama buna mecbır olursa Cedric Diggory ile Hogwarts'ı en iyi şekilde temsil edeceğini söylüyordu. 4. Senem.
15 yaşındaki Chasity, Dumbledore'a bağırıyor. Onu, kendisini ailesiz bırakmakla suçlayıp Voldemort'tan bir farkı olmadığını söylüyordu. 5. Senem
16 yaşındaki Chasity, Dumbledore'a hortkuluklardan bahsedip ona yüzüpe dokunmaması konusunda uyarıyordu. Fakat Dumbledore dokunuyor, Chasity de ona kızıyordu. 6. Senem.
17 yaşındaki Chasity, Büyük Salon'a girip herkesle kucaklaşıyordu. Dumbledore'un önüne bir anı, bir de yok edilmiş hortkulukları bırakıp bariyerin arkasına geçiyordu. Dumbledore'a onu affettiğini söylüyordu. 7. Senem.
Düşünselinden çıktım. Gözlerimden yaşlar süzülüyordu. Hiçbirşey düşünemiyorum ama sadece bir şeyi biliyordum. O dönmüştü. Bunu kelimelere dökemedim ama gözlerim kapanmadan önce sadece dudaklarımdan şu sözcük döküldü. "Dumbledore..."
Olayssss. Ehehe. Çoksel yerde bıraktım. Hadi çatlayın skdksşskdls.
Sefiom sizi muah by.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İkizim | Chasity Lily Potter
FanfictionYa yetimhanenin birindeki Deli Potterhead kız kendini Hogwarts'ta, ikizi Harry Potter' ın zamanına giderken bulursa ne olur? Eh, bir gözat derim.